Görüş
Irak seçimleri ülke için dönüm noktası olabilir
30 Nisan'daki seçimler, hem Irak hem de ABD'nin ülkeye dair politikasının geleceği açısından kritik önem taşıyor. ABD, Irak için daha fazlasını yapmaya hazır, ancak tüm kesimlerin demokratik bir gelecek hedefine yönelmesi gerekiyor.

irak seçimleri; ülkenin geleceği, bölgenin istikrarı ve amerika birleşik devletleri'nin orta doğu'daki sorumluluğu açısından olağanüstü bir öneme sahip. irak, tüm sorunlarına rağmen, anayasal bir sistem bünyesinde işleyen bir demokrasi ki, bu, bölge açısından nadir bir örnek. 30 nisan'daki genel seçimler, bu demokratik-anayasal ivmeyi ya derinleştirecek ya da tehdit altına sokacak.
ciddi bir seçmen sahteciliği olması ya da irak başbakanı nuri maliki'nin seçimlerin ardından göreceği kaçınılmaz tepkiye otoriter bir cevap vermesi halinde ikinci şıkkın gerçekleşmesi muhtemel. mevzubahis demokratik ilkeler bir yana, irak, uluslararası enerji ajansı (iea) tarafından yapılan değerlendirmelerine göre, 2020 yılı itibarıyla günde 6 milyon varil ham petrol kapasitesi ile küresel çapta bir petrol ihracatçısı haline gelme yolunda ilerliyor.
velhasıl, el kaide'nin bölge şubesi konumundaki irak ve şam islam devleti'nin (işid) ülkenin sünni arap nüfusun yoğun olduğu batı bölgelerinde yönetimi hızla ele geçirmesi ve diğer yandan erbil başkentli irak bölgesel kürt yönetimi (ibky) ile bağdat'taki merkezi hükümet arasında petrol ihracatı konusunda süregelen anlaşmazlık ekseninde ülke, 2003'ten bu yana ilk kez, seçimlerin nasıl sonuçlanacağına bağlı olarak dağılma tehdidi ile karşı karşıya.
ilk olarak seçimlere teknik açıdan bir bakalım. 328 sandalyeli irak yasama organına girebilmek için birçok parti yarışıyor. 7 mart 2010'da gerçekleştirilen son genel seçimlerde hiçbir parti ya da grup yüzde 29'dan fazla oy alamamıştı. dolayısıyla bu seçim sonrası için de haftalar, hatta aylar sürecek müzakerelerin ardından farklı partilerden oluşacak bir koalisyona gidilmesi bekleniyor.
partilerden herhangi biri rakiplerine kıyasla belli bir üstünlük elde edemezse, 2010 yılında yaşandığı gibi, müzakere süreci yılın yarısını aşabilir ki, bu süre zarfında maliki ülkenin geçici lideri olarak görevde kalacaktır. ülkedeki şii islami partilerin, oyların yaklaşık yüzde 50'sini kazanması beklense de, bu kesim maliki yanlıları ve karşıtları olarak bölünmüş durumda. üstelik maliki'nin tüm şii partileri kendi tarafına çekme garantisi de yok. kürtler ve sünni arapların ise, 'maliki dışında kim olursa' onu desteklemek suretiyle ağırlıklarını ortaya koymaları muhtemel.
"başbakanlık koltuğuna kim, hangi koalisyon ile birlikte ve ne kadar süre boyunca oturacak?" sorusunun yanıtı belirsizliğini koruduğu gibi, seçimlerin neticesine göre irak'ın nasıl bir devlet olacağı da bilinmiyor.
abd'nin irak hesaplarının temel unsurları
abd'nin irak'a dair 2003 yılından beri gözetmekte olduğu belli temel menfaatleri söz konusu. bunların ikisinin özellikle öne çıktığı söylenebilir:
1) abd, irak'ın birleşik durumda kalmasını öngörüyor. zira batıda suriye, doğuda iran ve afganistan'ın bulunduğu bölgedeki mevcut çalkantının ortasında bölünmüş durumda bir irak devleti, abd'nin zaten zorlu olan bölgeye ilişkin diplomatik misyonlarını ve güvenlik politikalarını ciddi şekilde karmaşıklaştırır. bu şartlarda irak devletinin bütünlüğünü korumak için ise her şeyden önce meşru bir seçim sürecinin gerçekleşmesi önem taşıyor.
2) sünni arapların, hükümet ile işid arasında kararsız durmak yerine, şii arapların liderliğinde dahi olsa, hükümete destek çıkmaları gerekiyor. ama maliki hükümeti de sünnileri kazanmak istiyorsa, onları ciddi şekilde ötekileştiren politikalarından ve eski maliye bakanı rafi isavi gibi bazı saygın liderlerine baskı yapmaktan vazgeçmeli. şayet sünnilerin desteği alınabilirse, bunun yanında planlanmakta olan çok daha kapsamlı bir amerikan askeri ve istihbarat yardımının da devreye girmesiyle işid'in üstesinden gelinebilir.
böylesi bir ortamda abd, bir yandan türkiye ile yapılacak petrol ve nihayetinde doğal gaz ihracat anlaşmaları vasıtasıyla, ibky'nin fiili bağımsızlık için diretme eğilimini mutlaka kırmalı. diğer yandan da maliki'nin erbil ve ibky başkanı mesut barzani ile arasını bozma ihtimalini engellemeli.
abd, ibky'nin türkiye üzerinden petrol ihraç etmesi ve üstelik bunu yaparken irak'ın tüm petrol ihracat gelirlerinden yüzde 17 oranında pay almasına imkan tanıyan, makul bir anlaşmaya aracılık etti. fakat anlaşma, petrolün pazarlamasının hangi yetkili kurumlar tarafından yapılacağı ve ibky'nin petrol gelirlerinin hangi bankaya yatırılacağı gibi nispeten daha önemsiz meseleler yüzünden sekteye uğradı.
washington, erbil'in bağdat'ın onayını almaksızın bağımsız bir şekilde türkiye'ye hidrokarbon ihraç etmesini desteklemeyeceğini en üst seviyeden yapılan açıklamalarla net bir şekilde belirtmişti. bu ikilemden çıkarak ilerleme sağlamanın bir yolu varsa da, taraflardan hiçbiri seçimlerin sonucunu görmeden hareket etmek istemiyor. öte yandan abd, irak'taki bütün tarafları, serinkanlılıklarını koruyup herhangi bir "fiili politika" yapmamaya çağırıyor.
her şeyden önce washington, erbil ile bağdat arasında bir seçim yapmak istemiyor. her ne kadar erbil, amerika'nın değerlerinin birçoğunu paylaşsa da, sonuçta abd'nin birincil önceliği, irak'ın birliğinin korunması olacaktır.
abd uzun süredir, yani birliklerin (2011 sonu itibarıyla) geri çekilişinden çok daha uzun süre öncesinden beri, iran'ın irak üzerindeki etkisinden rahatsız. lakin bu durum, büyütülüyor da olabilir. iran'ın taleplerine karşı irak, petrol ihraç eden ülkeler teşkilatı (opec) bünyesindeki en büyük petrol ihracatçıları arasında ikinci sıraya oturdu.
irak petrolünün küresel pazarlara ulaşması sayesinde dünya da, iran petrolüne getirilen yaptırımların yansımalarını sindirme imkanı buldu. esasen, irak'ın petrol ihracatı olmasaydı, iran'a yönelik baskı stratejimizi uygulayamazdık ki, bu da iran'ın irak'a transit uçuşlarından veya geçmişi karanlık iranlı isimlerin bağdat'ı ziyaretlerinden çok daha önemli bir husus.
özetlemek gerekirse abd, irak'ın işid'i alaşağı etmesine yardımcı olmak, ibky'nin irak devlet sisteminden kopmasının önüne geçmek ve iran'ın etkisiyle mücadele etmek için daha fazlasını yapmaya hazır. ancak bunun karşılığında, irak halkının seçeceği hükümet de işid ile mücadelesinde sünni nüfusu dışlamak yerine onlara elini uzatmalı.
kürtler ile uzlaşma sağlanması için irak hükümet tarafından daha fazla çaba gösterilmeli; bunun yanında kürtler de daha esnek davranmalı. ve her şeyin ötesinde, bütün taraflar kendilerini yeniden irak'ta demokratik bir gelecek hedefine vakfetmeli.
abd'li kıdemli eski diplomat james franklin jeffrey, sırasıyla abd'nin arnavutluk (2002-2004), türkiye (2008-2010) ve irak (2010-2012) büyükelçisi olarak görev yaptı. 2010 yılında amerikan diplomasisinde en yüksek rütbe sayılan kariyer diplomatı ünvanına layık görüldü. halen the washington institute for near east policy'de misafir öğretim üyesi olarak görev yapan jeffrey, özellikle orta doğu, türkiye, almanya ve balkanlar'da siyaset, güvenlik ve enerji konularında uzmandır.
bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve al jazeera'nın editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Yorumlar