Görüş
Irak'a dış müdahale büyük riskler taşıyor
IŞİD ile mücadele gerekli olduğu kadar büyük riskler de taşıyor, zira Ortadoğu halkları, geçmiş tecrübelere dayanarak, Batı kaynaklı müdahalelere şüpheyle bakıyor. Ayrıca pek çoğu İran'ın bölgede artan etkisine ve Iraklı Kürtlerin toprak ve bağımsızlık gayesine de karşı. Bu da, bazı kesimleri, IŞİD ile aynı ideolojiyi paylaşmasalar bile gruba yaklaştırabilir.

sürekli büyüyerek barbarca eylemlerinin dozunu arttıran irak ve şam islam devleti'nin (işid) bir an önce durdurulması gerektiğine şüphe yok. uluslararası af örgütü, 12 ağustos 2014 tarihinde yayımladığı açıklamada, grubu kuzey irak'ta "etnik temizlik" yapmakla suçladı. ertesi gün ise birleşmiş milletler (bm), 'insanların toplu halde zulme uğratılmasını ve potansiyel soykırımı önlemek için mümkün olan tüm tedbirlerin ivedilikle alınmasını' isteyerek, irak'ta en yüksek düzeyde acil durum ilan etti.
hâl böyleyken, müdahale etme kabiliyetine sahip olanların bundan geri durması son derece zor olurdu. bununla birlikte, bölgeye fayda sağlamaktan çok zarar getirmekten de kaçınılmalı ki, bu da kolay bir iş değil. işid ile mücadele, son derece gerekli olduğu kadar büyük riskler de taşıyor.
her şey büyük ölçüde katılımcıların kullanacağı müdahale yöntemleri, ajandaları ve amaçlarının yanı sıra kendileriyle ilgili tepki ve algılara bağlı. bu bakımdan, ortada pek bir uyum olduğu söylenemez. hatta açık bir görüş ayrılığı ve zıtlaşma söz konusu. yani durum olabildiğince karışık.
ortadoğulular, geçmişte sebep oldukları yıkım yüzünden batılı ülkelerin bölgeye yönelik müdahalelerine doğal olarak şüpheyle bakıyorlar. ayrıca birçoğu, iran'ın artan etkisine ve iraklı kürtlerin topraklarını genişletip bağımsızlık istemesine de karşı. tüm bu tarafların sürece dahil olması, istemeden de olsa bazı kesimleri işid'e yakınlaştırabilir ki, böyle bir yakınlaşma için aynı ideolojiyi paylaşıyor olmaları da şart değil.
sonuçta işid'in haziran 2014'ten bu yana irak'ta hızlı bir büyüme göstermesinde, kendisi ile aynı cihatçı bakış açısını taşımayan sünni güçlerin oluşturduğu koalisyonun bir parçası olmasının da payı var. bahsi geçen güçleri işid'in yanında savaşmaya iten, kısa bir süre önce başbakanlık koltuğundan inen nuri maliki'ye şiddetle muhalif olmaları ve daha geniş anlamda bakarsak, sünnilerin saddam hüseyin'in devrilmesinden itibaren haklarından mahrum edilmeleriydi.
fransa ve ingiltere, işid'e karşı kürtlere silah sağlamaya hazır. londra, irak'ın kuzeyindeki yardım çalışmalarına destek için bölgeye helikopter ve savaş uçağı gönderdiğini söylüyor. ancak sömürge sınırlarının bir bölümünün yeniden çizilmekte olduğu şu dönemde, bu iki ülkenin sürece katılımı, geçmişte arap dünyası (ingiltere örneğinde ise özellikle irak) üzerindeki sömürgeci uygulamalarına dair acı hatıraları yeniden akıllara getirebilir.
abd müdahalesi
ingiltere ve bilhassa abd açısından bakıldığında, 2003'teki irak işgalinin vahim neticeleri hâlâ sürüyor. abd başkanı barack obama, kararsızlık ve çelişkilerle dolu, bilindik bir dış politika benimseyerek atacağı adımları gelişmelere göre belirliyor. ama bunların irak'a faydası yok.
obama, bir yandan, "irak'a hava kuvveti sağlamak benim işimmiş gibi görünmek istemiyorum." derken, diğer yandan hava saldırıları düzenliyor. irak'a kara birliği yollanmayacağında ısrar ediyor, ama ülkede zaten yüzlerce asker var ve amerikalı yetkililere göre bu sayı artabilir. washington'ın sürekli bir harekât planı olmadığı söyleniyor, ama obama, "bunun birkaç haftada çözebileceğimiz bir sorun olduğunu düşünmüyorum. [durumun düzelmesi] biraz zaman alacaktır." diyor.
abd lideri, "işid'in suriye ve irak topraklarında bir hilafet kurmasına izin vermeyeceğiz." şeklinde açıklama yapıyor. oysa bahsettiği hilafet devletinin haftalar önce kurulmuş olması bir yana, irak'taki sınırlı hava saldırıları ve suriye'ye yönelik sıfır müdahale ile buna nasıl engel olacağı da sır. nitekim kıdemli bir pentagon yetkilisi de abd'nin hava saldırılarının, işid'in "tüm kapasitesi" üzerinde etkili olmasının "pek muhtemel olmadığını" doğruladı.
selefi george w. bush'un irak işgaline bahane üstüne bahane üretmesi gibi, obama da işid'e yönelik operasyonlar için aynısını yapıyor. ortaya sürdüğü nedenler, bölgedeki amerikan personeli ve tesislerini korumaktan kürtlerin kendilerini savunmasına yardımcı olmaya, ezidileri hedef alan "potansiyel bir soykırımı" önlemeye, genel olarak azınlıkları korumaya ve zaten var olan hilafet devletinin kurulmasını engellemeye kadar uzanıyor. sanki bu farklı amaçlara aynı strateji ile yaklaşmak gerekiyormuş gibi…
obama, irak'a daha fazla müdahil olunmasına karşı kamuoyunda oluşan ihtiyatlı tavır ile bölgeye yeterince eğilmediğini söyleyenler arasında sıkışmış durumda. ayrıca irak ile meşgul olurken, aynı tutumu son birkaç yılda 200 bin civarında insanın katledildiği ve üstelik işid'in aynı ölçüde tehdit teşkil ettiği suriye için uygun görmemesi, hem kendi ülkesi içinden hem de bölgeden eleştiri alıyor.
her halükarda, işid, el kaide'nin bölünmesiyle bu işten zaten fayda sağlamış görünüyor. el kaide, işid'i açık bir şekilde eleştirdi ve örgütün suriye kolu olan nusra cephesi de işid'e karşı savaşıyor. yine de abd'nin düzenlediği hava saldırıları üzerine arap yarımadası'ndaki el kaide (ayek), islamcılara amerika'yı hedef alma çağrısında bulundu. arapların tahran'ın bölgedeki etkisine son derece karşı çıktığı düşünülecek olursa, iran'ın irak – ve suriye'ye – askeri müdahalesi de işid'in eline koz veriyor olabilir.
kürt meselesi
işin kürt boyutu da endişe ve sorun yaratıyor. işid'in kürtler ile kavgaya girişme nedeni, bölgede kürtlerin irak, iran, türkiye ve suriye topraklarındaki ulusal emellerine ihtiyatla bakan arap, türk ve iranlılardan destek bulmak (ya da en azından bu kesimlerin gruba yönelik muhalefetini hafifletmek) olabilir. ankara, işid doğrudan türkiye sınırlarını tehdit etmediği müddetçe irak'a müdahale etmeyeceğini söylüyor.
işid ile savaşan muhtelif güçler içinde abd ve avrupa kaynaklı askeri yardımların büyük bölümü – hatta çoğunluğu – kürtlere gidiyor. dahası, abd'nin hava saldırıları, işid'in kürtlere karşı ilerlemesini – özellikle de irak kürt bölgesel yönetimi (ikby) başkenti erbil'e yaklaşmasını – takiben başladı ve kürt bölgelerine ağırlık verildi. halbuki işid, kürtlerle uğraşmaya başlamasından çok daha önce irak'ta, onun öncesinde ise suriye'de kazanımlar elde edip zulüm işliyordu.
iraklı kürtlerin, önümüzdeki aylarda bağımsızlık referandumu için sandık başına gitmesi bekleniyor ki, buradan da büyük ihtimalle 'evet' oyu çıkacaktır. diğer taraftan, kürtler, sünni militanlar ile irak ordusu arasındaki çatışmadan yararlanarak, etnik kimlik açısından karma bir nüfusa sahip, petrol zengini kerkük kenti de dahil yüzde 40 civarında bir toprak artışı sağladılar.
şayet kürtler işid'i geri püskürtür ve referanduma giderlerse, dış destekli askeri güçleri sayesinde, bağımsızlıklarını kazanmalarının ve topraklarını genişletmelerinin önündeki engelleri savuşturabilirler. belki abd ve avrupa'nın desteğine kıyasla, komşu ülkelerin kürtlere askeri yardımda bulunma konusunda isteksiz davranması bu bağlamda açıklanabilir. şimdilik türkiye'nin referandum karşıtı açıklamaları ve bağdat'ın tek taraflı petrol satışı ile ilgili olarak kürtler ile yaşadığı anlaşmazlık, işid açısından stratejik değer taşıyor.
irak'taki gelişmeler
şu ana dek, bağdat'ın yaptıkları durumu kızıştırmaktan öteye gitmedi. bilhassa maliki, henüz yakın zamana kadar iktidarı bırakmamaktaki ısrarcı tutumu ve [krizi bastırmak için] şii milislere bel bağlamasıyla, mezhep yangınına körükle gitmişti. dahası, insan hakları izleme örgütü'ne göre, bağdat hükümeti, sünnileri "ciddi şekilde taciz etti" ve hava saldırıları ile "çok sayıda sivilin ölümüne" yol açtı. bu durum sürdükçe, yerli halktan işid'e katılımlar da devam edecektir.
dış müdahale ne boyutta olursa olsun, işid'in yok edilmesi, en nihayetinde irak'ta geçmiş yıllarda el kaide'ye karşı olduğu gibi bir sünni "uyanışı" yaşanmasına bağlı olabilir. ancak hükümet, zamanında verdiği entegrasyon, maaşlar ve diğer sosyal haklarla ilgili sözlerini tutmayınca, sünnilerin el kaide'ye karşı yaptığı fedakarlıkların da boşa gittiği düşünülürse, bu kez böyle bir harekete destek anlamında yeterli çaba harcanmaması bir tarafa, hareketin ortaya çıkması dahi son derece zor olacaktır.
bununla beraber, maliki'nin istifası önemli bir fırsat sundu. sünni liderler, koşullu olarak yeni kurulacak hükümete katılma ve işid ile savaşma niyetlerini zaten açıkladılar. öte yandan, maliki'nin halefi haydar ibadi de irak'taki başlıca oyunculardan (ülkedeki şiilerin dini lideri ayetullah ali sistani, iran, suudi arabistan ve abd) kabul gördü. mevcut durum, rakip kesimler arasında bir ölçüde işbirliği ortamı oluşmasını sağlayabilir ki, bu da işid ile mücadele açısından son derece önem arz edecek.
şu var ki, her şey büyük ölçüde ibadi'nin sünnilerin taleplerini karşılayıp hak mahrumiyetlerine son verebilmesi ve kapsayıcı bir hükümet kurabilmesine bağlı. bu da zorluklar, belirsizlikler ve engelleyici unsurlarla dolu bir süreç demek.
arap dünyası uzmanı şerif naşaşibi, ödüllü bir gazeteci ve analist. al jazeera english, al arabiya news, the national, the middle east dergisi ve middle east eye için düzenli olarak yazılar kaleme alan naşaşibi, ortadoğu konusunda "tarafsız haberciliğe katkılarından dolayı" uluslararası medya konseyi tarafından ödüle layık görüldü.
twitter’dan takip edin: @sharifnash
bu makalede yer alan görüşler yazara aittir ve al jazeera’nın editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Yorumlar