Görüş
İran’ın nükleer programı İsrail’le ilgili değil
İsrail Savunma Bakanı’nın son gafı İran’ın nükleer teknolojisiyle ilgili jeopolitik gerçeğe işaret ediyor.

siyasi kampanya kapsamında gaf yapmanın klasik tanımı, bir siyasetçinin kendisine zarar verecek bir gerçeği yanlışlıkla söylemesidir. birinci george bush, vergi kesintilerinin devletin gelirini artıracağı düşüncesini ‘woodoo ekonomisi’ olarak nitelendirdiğinde bir gaf yapmıştı. yine, benzer bir şekilde, barack obama’nın, endişeli sağcıların dine ve silahlara ‘tutunduklarını’ söylemesi de bir gaftı. yani, siyasi açıdan gaflar rahatsız edici gerçekler demektir.
israil savunma bakanı ehud barak, içinde bulunduğumuz hafta çok büyük bir gaf yaptı. doğrusu bu gafı, 1999 yılında yaptığı ünlü gaftan bile büyüktü. (barak, devleti olmayan genç bir filistinli olsa “terör örgütlerinden birine” katılacağını söylemişti.)
barak’ın bu hafta sarf ettiği sözler, hem içerdiği dürüstlük, hem de israil yönetiminin sadece israil halkına değil, aynı zamanda amerika birleşik devletleri yönetimine de (özellikle bibi netanyahu’nun ofisinden çıkan her şeye incil’den alıntıymış muamelesi yapan kongre’ye) kabul ettirdiği nakaratlarından tümüyle ayrıldığı için son derece çarpıcıydı.
pbs televizyon kanalında charlie rose’un programına çıkan ehud barak’a iranlı bir bakan olsaydı nükleer silah isteyip istemeyeceği soruldu. barak ise muhtemelen isteyeceğini söyledi:
muhtemelen… muhtemelen. biliyorum ki… yani, bunu sadece israil yüzünden yapıyorlar diyerek kendimi kandırmıyorum. etraflarına bakıyorlar ve hindistan, çin ve pakistan’ın, ayrıca rusya’nın da nükleer [güç] olduğunu görüyorlar.
barak’ın gafı, iran’ın nükleer silah programının “sadece israil yüzünden” olduğu inancıyla kendini "kandırmıyorum" sözlerinde…
insanın kendi kendine dürüst olması tabii ki her zaman için iyi bir şeydir. (bu olaydan sonra israil’deki sağcılar çılgına dönmüş ve barak da ifadesini değiştirmiştir; ancak bunu yapışındaki gönülsüzlüğü pbs’te söylediklerine gerçekten inandığını iyice netleştirmiştir.)
barak ve netanyahu (15 yıldır israil’i yöneten diğer hükümetler gibi), bütün dünyaya, iran’ın nükleer silah isteme amacının israil’i yok etmek olduğu düşüncesini pazarladılar.
israilli yetkililer, iran hükümetinin anti-semitizmle aklını kaçırmış olduğunu ve milyonlarca iranlıyı öldürebilecek (karada, havada ve denizde) 200 füzesi olmasına bakmaksızın, israil’e bilerek ve isteyerek nükleer saldırıda bulunacak kadar yoldan çıkmış olduğunu tekrar tekrar söylediler. mahmud ahmedinejad’ın yahudi soykırımı’nı reddetmesini kanıt göstererek, özünde, iran’ın amacının bir başka yahudi soykırımı yapmak olduğunu iddia ettiler.
netenyahu da, tarihin 1938 veya 1942 olduğunu ve yahudilerin hitler’inki kadar doğrudan ve şeytani bir tehditle karşı karşıya olduklarını söyledi. iran’ın israil’i yok etmek için ülke olarak intihar edeceğinin (tarihte bir ülkeyi yok etmek için kendi kendini yok edecek ilk ülke olacağının) kanıtı olarak da, ahmedinejad ve mollaların israil’e yönelik nefreti ve israil karşıtı terörist gruplara verdikleri destek gösterildi. bizlere de iranlıların, ölümü, özellikle de yahudilerin ölümünü, yaşamaya tercih eden şii fanatikler olduğu söylendi. (iran’da yaşayanlar yahudiler ise buna dahil değildir!)
bu doğrultuda, iran’a yönelik “felç edici yaptırımların” ve “iran’ı bombalama” seçeneğinin “masada kalmasının” önemli savunucuları; aipac’ın liderliğindeki sağ görüşlü “israil yanlısı” örgütler, onların kongre’deki gölgeleri ve bloglar dünyasından “iran’ı bombala” hareketinin merkez üssü commentary sitesi oldu.
bütün bunların sebebi, iran’ın nükleer silahlarının öncelikli olarak israil’in “varoluşuna yönelik bir tehdit” olarak resmedilmesi. “iran’ı bombala” hareketinin savunucuları, güney avrupa’ya yönelik muhtemel bir tehditten veya iran’ın nükleer teknolojisini terör gruplarıyla paylaşabileceğinden ancak çok sonra bahsetmeye başlamıştır. barak’ın sözlerinin olumlu olmasının nedeni de budur.
barak, tek bir dürüst yorumla, iran’ın nükleer silahlarıyla ilgili histerinin aslında israil’in “varoluşuna yönelik bir tehditle” değil, iki ülkenin arasındaki bölgesel hegemonya elde etmeye yönelik rekabetle ilgili olduğunu açığa vurdu.
israilliler, iran’ın nükleer silah sahibi olmasını istemiyor; çünkü eğer iran nükleer silaha sahip olursa israil ortadoğu’da her istediğini, istediği zaman yapamayacak. iran tarafındaki durumu, bu hafta washington post tasvir etmiş. yeşil hareket ve ahmedinejad destekçilerinin iran’ın nükleer araştırma yapmaya diğer ülkeler kadar hakkı olduğu inancı etrafında birleştiğini ve iran’da nükleer silah geliştirmeye katıksız destek olduğu anlatılıyor. iran yönetimi, nükleer güce sahip olmanın ülkeyi bölgede daha büyük bir oyuncuya (her işe karışabilecek bir oyuncuya) dönüştüreceğini biliyor. böylesi bir dönüşüm, çok arzu edilir olmayabilir, ancak bir savaş başlatmaya değer bir durum sayılmaz.
dünyadaki ülkelerin, iran’ı nükleer silah üretmekten alıkoymak için elinden geleni yapması gerekmediğini söylemiyoruz. gezegenimizin, nükleer silahlara sahip bir başka ülkeye, özellikle de radikal, terörü destekleyen bir grup din adamı tarafından yönetilen bir ülkenin bu silahlara sahip olmasına hiç ihtiyacı yok. ancak, iran’ı alıkoymanın yolu, bombalardan veya iran halkına “felç edici yaptırımlar” uygulamaktan değil, müzakerelerden geçiyor. masadaki çözüm, bombalama değil diplomasi olmalı.
israil açısından bakıldığında ise şöyle bir durum var: israil, sahip olduğu büyük nükleer silah deposuna rağmen, iran’ın nükleer silaha sahip olmasından haklı bir kaygı duymakta. ancak israil’in, amerikalıları, askeri ve sivil görevlilerimizden petrol kaynaklarımıza kadar, ortadoğu’daki hayati menfaatlerimizi tehlikeye atacak bir savaşı desteklemeye (veya başlatmaya) zorlamak gibi bir hakkı yoktur.
israil’in asıl kaygısı (haklı olarak) varlığını sürdürebilmektir. ancak, iran’ın nükleer silahı israil’i, netanyahu’nun görünürde bu silahı engellemek için başlatabileceği savaş kadar tehdit etmiyor.
mossad’ın, bu yıl başında emekliye ayrılan eski başkanı iran’ın bombalanmasını “aptalca bir fikir” olarak nitelendirmiş ve şunları söylemişti:
askeri saldırı, iranlılara nükleer yarışa devam etmek için çok iyi bir mazeret verecektir. hamaney, “nükleer kapasitesi olan bir ülkenin saldırısına uğradım; nükleer programım barışçıldı, ama ülkemi korumak zorundayım” diyecektir.
dagan ayrıca, iran’a yönelik herhangi bir saldırının hizbullah’ın elindeki binlerce füzeyi israil’deki kentlere fırlatmasına yol açacağını ve hizbullah’ın füzelerinin hamas’ın elindekilerden sayı olarak daha fazla, daha öldürücü ve gelişmiş olduğunu da söylemiştir.
mossad’ın eski başkanlarından ephraim halevy de, iran’ın israil’in varoluşuna yönelik bir tehdit oluşturmadığını söylemiş ve “israil devleti yok edilemez [ancak] iran’a yapılacak bir saldırı, sadece israil’i değil bütün bölgeyi 100 yıl boyunca etkileyecek sonuçlar yaratacaktır” uyarısında bulunmuştur.
şimdi de savunma bakanı ehud barak; israil’in, abd ve israil’i alelacele bir savaşa sürükleme kampanyasının en iyi ihtimalle bir abartıya ve en kötü ihtimalle de bir yalana dayandığını kabul etti. tıpkı irak gibi…
aynı hataya gerçekten bir kez daha düşecek miyiz? sanmıyorum. çok basit bir şekilde ifade etmek gerekirse, o kadar aptal değiliz. eski bir deyişi hatırlayalım: “biri beni aldatırsa yazıklar olsun ona; iki kez aldatırsa yazıklar olsun bana!”
mj rosenberg, media matters action network medya izleme grubunda dış politika uzmanıdır.
yukarıdaki makale ilk olarak media matters action network’ün parçası olarak foreign policy matters’da yayınlanmıştır.
bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve al jazeera’nın editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Yorumlar