Görüş
İstikrar, yönetilebilirlik ve demokrasi
Batı, Türkiye'nin hayati kurumları olan askeri ve yargısına sızmış bir yapı ile mücadelesinde seçilmiş hükümete desteğini açıkça ortaya koymalı. Zira demokrasi, ancak kurumların seçilmiş bir hükümetin emrinde olduğu ve vatandaşlarına hizmet edebildiği oranda demokrasidir.

15 temmuz darbe girişiminin ardından birçok batılı düşünür ve kurumun darbeye girişenleri eleştirmek yerine seçilmiş bir hükümete demokrasi ‘öğüdü’ vermeye kalkışmaları tutarlı bir davranış değil. demokrasinin en birincil ve temel şartı seçimle başa gelmiş bir hükümetin mevcudiyeti ve ona itaat eden kurumların varlığıdır. kırılgan ve yönetme kabiliyetinden mahrum bir hükümet olmaksızın ne demokrasiden ne de kanun gücünden bahsetme şansımız var.
demokrasi en yalın haliyle halkın direkt veya serbest seçimlerle belirlediği hükümet ile tüm gücü elinde tutmasıdır. lakin kurumlarıyla mevcut modern demokrasi dediğimiz olgu, gelişmiş batı toplumlarına bir gecede gelmedi. tarihsel süreç içinde demokrasi ancak güçlü liderler, sağlam kurumsallaşma, endüstrileşme ve uzun süren bir modernizasyondan sonra gelişti ve yayıldı.
1800’lü yılların başında napolyon kanunları (napoleon code) kapsamında ilk kez modern siyasi devlet anlayışı ile karşılaşan batı, imparatorluk, mutlak otoriterlik ve anayasal monarşi devrelerinden sonra ancak ikinci dünya savaşı'nın verdiği pişmanlıkla bugünkü demokrasiye ulaşabildi.
bununla birlikte demokratik kriterler aynı olsa da her ülke bürokratik siyasi kurumlarını kendi kültürel değerlerine göre yapılandırarak, protestan veya katolik gelenekten fazlasıyla etkilendi. özellikle protestan gelenekten gelen anglo-sakson kültürü ahbap-çavuş ilişkilerini ortadan kaldırarak, devletin cemaatsel veya aşiretsel olarak yönetilmesinin önüne geçip, liyakate dayalı homojen bir yapı oluşturdu.
artan bireysel refah
ama bütün bu gelişmeler yıllarca süren çalışmalar, iniş çıkışlar ve en önemlisi bireysel refahın artmasıyla elde edildi. unutulmamalı ki, yapılan araştırmalar küçük istisnalar olsa da demokrasinin ekonomik kalkınma ve kişi başına düşen milli gelirle doğru orantılı olduğunu gösteriyor.
gelişmekte olan bir ülke olarak türkiye’nin hedefinde mutlaka batı demokrasisi olmalı, ama bu yolda ilerlerken batılı müttefikler de kendi deneyimlerini göz önüne alarak demokrasinin ihraç edilebilir bir olgu olmadığını, tarihi, kültürel ve sosyo-ekonomik boyutlarının olduğunu hatırlamalı.
bugün türkiye vatandaşlarının hak ve hürriyetlerini koruma, refahını arttırma konusunda çok büyük adımlar atmıştır. bu değişimi yerinde görmek için sıradan halkın yaşadığı ücra köylere gitmek ve onların hayatlarındaki değişimi yerinde izlemek yeterli.
son on küsur yılda devrim sayılabilecek derecede vatandaşlarına iyi standartlarda ücretsiz sağlık, eğitim ve sosyal hizmetler götüren hükümet onların sevgisini kazandı. kürtlerin yoğun olarak yaşadığı van’daki sağlık hizmetlerinin kalitesi ve açılan devasa bölge hastanesi, yaşlı ve yardıma muhtaç insanlara yapılan yardımlar bu hizmetlere iyi bir örnek. darbe girişiminin başarılı olmamasının arkasındaki en büyük sır da bu olsa gerek.
yine genel anlamda halkın refah seviyesinin artması ile birlikte her bireyin hakkını arama ve kullanma konusunda bilinçlendiği de görülüyor. 10 yıl önce devletin herhangi bir kurumunda saatlerce bekleyen ve en küçük bir işini bile rüşvetsiz yapamayan eski türkiye’de bugün sıradan bir vatandaş, devlet memurunun kendisine hizmet vermekle mükellef olduğunun bilincinde.
iskandinav tipi demokrasi realiteyle uyuşmuyor
türkiye gibi hızla büyüyen, kurumsallaşmasını ve modernizasyonunu tamamlamaya çalışan ülkelere dayatılan iskandinav tipi demokrasi realiteyle uyuşmuyor. bu talepler hem oryantalist bakışlarla dile getiriliyor hem de faydadan çok o ülkelerin ekonomik ve sosyal kalkınmasına engel oluyor.
ayrıca unutulmamalı ki türkiye’de seçilmiş bir hükümetin varlığı, bugün avrupa’nın en büyük sorunlarından olan göç ve terör sorunu için de kilit rol oynuyor. 3 milyon göçmene ev sahipliği yapan türkiye bölgede ateş çemberinin arasında istikrarını ve kalkınmasını sürdürebilen nadir ülkelerden biri.
batı bölgede giderek artan ve yönetilemeyen toplumların meydana getirdiği kaostan ders çıkarıp türkiye’nin istikrarına kasteden bu darbe girişimine şiddetle karşı durmak zorunda. ülkenin hayati kurumları olan askeri ve yargısına sızmış bir yapı ile mücadelesinde batı seçilmiş hükümete desteğini açıkça ortaya koymalı. zira demokrasi, ancak kurumların seçilmiş bir hükümetin emrinde olduğu ve vatandaşlarına hizmet edebildiği oranda demokrasidir.
dr. nevzet çelik, lisans eğitimini uluslararası ilişkiler alanında türkiye'de tamamladı. abd'deki yüksek lisans eğitimini takiben paris’te bulunan ephe/sorbonne üniversitesi'nde doktora eğitimini bitirdi. başlıca çalışma alanları arasında sekülerizm, islam dünyasında modernleşme, kapitalizm ve sosyal mobilizasyonlar, dini hareketler, avrupa’daki türkiyeli göçmenler ve güneydoğu asya’daki müslüman toplumlar yer alıyor.
bu makalede yer alan görüşler yazara aittir ve al jazeera'nin editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Yorumlar