Görüş
Lübnan için ufukta çözüm görünmüyor
Lübnan kutuplaşmış bir ülkeydi ve muhtemelen de uzunca bir süre öyle kalacak.

haberler ürkütücü ve bu küçük, ama giderek kırılganlaşan ülkedeki farklı toplumları ayıran uçurumu daha da büyütme tehlikesi taşıyor. lübnan'daki nusra cephesi, 25 ocak cumartesi günü bir açıklama yaparak, görünürde sünnileri gelecekte olabilecek felaketlerden korumak amacıyla, hizbullah'ın hakim olduğu bölgelerden uzak durmaları yönünde uyardı. daha da kötüsü, sünnileri, meşru bir hedef olarak nitelendirdiği hizbullah'a karşı yürütülen kampanyaya katılmaya çağırdı.
kimileri bu durumu - doğal olarak - hizbullah'ın, suriye'deki iç savaşa alenen katılarak lübnan'daki kutuplaşmayı artırmasının bir neticesi olarak gördü. ülkede, 8 mart ve 14 mart koalisyonları bünyesinde kategorize edilen ve zaten siyasi çizgide bölünmüş olan iki grup içinde yeni hizipler ortaya çıktı. dolayısıyla lübnan'daki siyaset kurumunun, mevcut görüş ayrılıklarını aşıp aşamayacağı ve her iki grupta da kısa bir süre önce yaşanan yaşanan yeni bölünmelerin, uzun süredir devam eden güç dengesini yıkıp yıkmayacağını sorgulamanın haklı bir zemini oluştu.
halk oyunun gücü
her ne kadar 1989 taif anlaşması iç savaşı bitirdiyse de, suriye ordusunun lübnan'daki otuz yıllık varlığı, ancak şam'ın 14 mart sedir devrimi'ni müteakiben nisan 2005'te askerlerini geri çekmesi ile son buldu. lübnan halkının neredeyse üçte birinin başkentte toplanmasına neden olan olay ise, başbakan refik hariri'nin 14 şubat 2005'te bir suikasta kurban gitmesiydi. 8 mart'ta da benzer bir güç gösterisi yaşandı. takip eden yıllarda, her iki taraf da, güç paylaşımına dayalı bir sistemde, hemen hemen hiç ağırlığı olmadığı halde halk oyuna bel bağladı.
1943 ulusal paktı ve 1989 taif mutabakatları, bu büyük ölçüde bölünmüş toplum içindeki toplumsal bütünlük ve demokratik istikrar sağlamaya yönelik - tam anlamıyla güç paylaşımcılığına dayalı - mevcut mekanizmaları sağlamlaştırmaya yönelikti. ülkedeki siyasi elitler, esasen halk desteğini güvence altına almış olsa da, lübnan kendi zafiyetlerini gidermek için çalıştı. bu, hem 14 mart koalisyonu için, hem de 2006'da israil ile yapılan savaşın ardından kendisine verilen destek inkar edilemez biçimde artan hizbullah öncülüğündeki 8 mart koalisyonu için geçerliydi.
her iki taraf da 2011 ilkbaharında başlayıp hâlâ devam eden ve büyük ölçüde belirsizliğini koruyan arap ayaklanmaları muamması ile yüz yüze gelirken, bölgesel ve uluslararası gelişmelerin, yerel koşulları iyileştireceği varsayıldı. başta suriye olmak üzere, arap dünyası'nın diğer yerlerindeki olaylar lübnan üzerinde iz bırakırken, söz konusu kesimlerin hiçbiri, bariz bir şekilde su yüzüne çıkan iç bölünmeler için hazırlıklı değildi.
yeni görüş ayrılıkları
yeni yeni ortaya çıkan fikir ayrılıklarına pek az siyasetçi dikkat ederken, zeki gözlemcilerden biri, söz konusu eğilimi doğru okumayı başardı.
lübnan meclisi başkanı nebih berri, 2013 yılının ortasında özgür yurtsever hareketi (öyh) lideri michel aoun ile ipleri koparmasının ardından 8 mart koalisyonunun çöktüğünü duyurdu. 8 mart'ın her türlü kabine içinde veto yetkisine sahip olma yönündeki temel talebinin "artık geçerliliğinin kalmadığını" ifade etti ki, bu sözler, adeta bomba etkisi yaratmanın yanında, meclis başkanı'nın aoun ile ilgili hayal kırıklığını da ortaya koyuyordu.
berri, "aoun ile direniş ve israil [ile ilgili tutum] gibi stratejik meselelerde anlaştıklarını, fakat iç meselelerde anlaşamadıklarını" belirtti.
berri'nin hizbullah ile olan yakın ilişkileri dikkate alındığında, gözlemciler, iki şii grup ile eski ordu komutanı (aoun) arasındaki ittifakın, aoun'un engelleme politikası karşısında ayakta kalıp kalamayacağından şüpheliydi. öyh liderinin engelleyici tutumunu en iyi yansıtan örnek, meclis'in görev süresinin uzatılmasının ertelenmesini reddetmesi idi. aoun, bu girişime itiraz etmenin yanında, lübnan ordusu genel kurmay başkanı jean kahwagi'nin görev süresinin uzatılmasını da reddetti.
her ne kadar hizbullah, mezhepçi olmayan politikasını sürdürmek ve özellikle de aoun'u devlet başkanlığına çıkartmak istiyorsa öyh'ye ihtiyaç duysa da, hizbullah karşıtlarına göre örgütün gücü, aoun'un koalisyondaki varlığından çok, elindeki silahlara dayanıyordu. hizbullah'ın mezhepçi görünmemeye dikkat edip, 8 mart koalisyonunun belli başlı tüm dini toplumları temsil ettiği savını tekrar tekrar öne sürmesinin arka planı buydu.
lübnan'daki sünnilerin büyük çoğunluğu el müstakbel partisi ve 14 mart koalisyonunun arkasında olmakla birlikte, bu kesinlikle doğru bir önermeydi. ironik olan, hariri'nin koalisyonun da, lübnan kuvvetleri lideri samir caca'nın hiçbir taviz verilmemesi konusunda ısrar etmesi üzerine benzer bir sorun ile karşı karşıya kalması idi. caca'ya göre 14 mart koalisyonu, cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimlerinin kritik aşamalarına girerken hiçbir ödün vermemeliydi, zira zaten zayıf olan muhalefet daha da zayıflamaktaydı ve kararsızlığın sırası değildi.
bu görüş farklılıkları, taktik anlaşmazlıktan çok öte bir nitelik taşıyordu ve hariri, hizbullah'ın adaylarını öne çıkartarak kendisinin önünü tıkayabilecek bir sonuçla karşı karşıya kaldı. caca'nın bakış açısından ise, said hariri'nin seçimler için lübnan'a dönüp başbakanlık için mücadele edeceği yönünde sık sık tekrarladığı sözler yeterli değildi. ortağının yokluğunda, aoun, hizbullah ve 8 mart karşısında kritik muhalefet lideri olarak duran caca'ydı.
lübnan kutuplaşmış ve muhtemelen de uzunca bir süre öyle kalacak bir ülkeydi. çeşitli bireyler ve sivil toplum örgütleri düzenli olarak üçüncü bir taraf oluşturma girişiminde bulunsa da, siyasi liderler nüfuzlarının elden gitmemesi için, mevcut devlet müessesesini zayıflatmak pahasına kıran kırana mücadele etti.
basitçe söylemek gerekirse, ülkenin iç yapısı çerçevesinde 8 mart ve 14 mart koalisyonlarına alternatif yaratmak imkansızdı. merkezci güçlerin sundukları, lübnan halkının büyük çoğunluğunun taleplerini karşılamaktan son derece uzaktı. bu koşullar altında, ulus olma kavramının bizzat kendisi bilinçli bir biçimde ileri aşamalara geçirilmezken, böyle bir ulusun nasıl bir gelecek sunabileceği merak konusu.
dr. joseph a. kechichian, suudi arabistan'ın başkenti riyad'daki kral faysal araştırma ve islami çalışmalar merkezi'nde görevli kıdemli bir araştırmacı ve arap/iran körfezi bölgesi konusunda uzman bir yazardır. kechichian'ın suudi arabistan'da yasal ve siyasi reformlar isimli son kitabı, 2013 yılında routledge tarafından yayınlanmıştır.
bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve al jazeera’nın editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Yorumlar