Görüş
Maliki'yi dar boğazdan kim çıkaracak?
Maliki, Şii dini otorite Ali Sistani'nin verdiği 'kifai cihat' fetvasını, Irak sokaklarında sınırsız iktidarını sağlamlaştırmak için işleve sokmaya çalışacaktır. Ama gözlemciler, ABD'nin 2003'te Irak'ı işgali sırasında Sistani'nin böyle bir fetva vermeyi kesin bir dille reddettiğini hatırlarlar.

irak'ta samarra ve musul olaylarından kısa bir süre sonra, başbakan ve silahlı kuvvetler başkomutanı nuri maliki, irak'ta olağanüstü hal ilan edilmesi için parlamentoyu acil toplantıya çağırmıştı.
bu çağrı maliki'nin kendi ifadesiyle, samarra'da 'şiilere ait kutsal mekanların' maruz kaldığı tehdit ve keza irak ve şam islam devleti (işid) örgütünün, irak'ın 6 eyaletindeki kentlerin çoğunluğunda başlattığı kapsamlı saldırılarla mücadele etmeyi amaçlıyordu. halbuki o şehirlerde aralık 2012'de barışçıl halkçı hareket başlamış ve bir yıl sonra silahlı ayaklanmaya dönüşmüştü. ayaklanmanın ağır faturasını, özellile felluce ve anbar eyaletinin şehirleri ödedi.
irak islam yüksek konseyi başkanı ve iktidardaki koalisyonun temel ortağı ammar el hekim, irak eski başbakanı ve şii ittifakının lideri ibrahim caferi'nin evinde yapılan bir toplantıda yaşananları, 'sünnilerin uğradıkları haksızlığa karşı ayaklanması' şeklinde ifade etmişti. ancak siyasi ve resmi medya söyleminin olan biteni yalnızca işid'in işi olarak gösterme ısrarı, maliki hükümetinin, terör yasası'nın 4. maddesi altında, sünnileri hedef alma amaçlı art niyetini gösteriyor.
hekim'in, necef şii merciinin tehdit altındaki şii kutsallıkları savunmak için 'kifai cihat' (birilerinin yerine getirmesiyle sorumluluğun diğerlerinin üzerinden kalktığı ibadet türü. cenaze namazı gibi) çağrısı yaparak başlattığı mezhepçi seferberliğin bir parçası olarak asker üniforması giymesi, esasında hiçbir şeyi değiştirmiyor.
fakat olayların hızlı yansımaları, maliki'nin hükümet içinde ve dışındaki siyasi blokların liderlerini bir emri vakinin içine koymak için istediği olağanüstü hal mevzusunu aştı. maliki, tek bir şii milletvekilinin dahi bu çağrının karşısında duramayacağını düşündü. aksi taktirde çağrıya karşı çıkacak her hangi bir şii milletvekiline, 'mezhep, kutsallıklar ve şii merciinin eğilimlerine karşı suç ortağı' gözüyle bakılacaktı. ama maliki'nin çağrısı, kendisini siyasi ve güvenlik sahnesine dayatan büyük olayların sıcaklığı ortasında buharlaştı.
bununla birlikte maliki'nin olağanüstü hal ilan edilmesi çağrısının hedeflerini sorgulamamız kaçınılmaz. görev süresi anayasal olarak son bulmuş parlamentonun önerilen tasarıyı onaylaması durumunda olağanüstü hal, maliki'nin hali hazırdaki yetkilerine ne ilave edebilir? peki ama maliki, daha fazla yetki çabası içinde desteğini almak için neden şimdi parlamentoya döndü? özellikle de 2006'da iktidara geldiğinden beri irak meclisi'ni hafife alıp rolünü sınırlaması, bazı milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması ve bazılarının da dokunulmazlıklarına rağmen polisiye yöntemlerle tutuklanmaları talimatı vermesi sonrası...
irak'ta 2012'de başlayan olaylar silsilesi
öyleyse 2012 yılı sonunda başlayan halk hareketinin etkenleri neler? 5 haziran 2014 günü samarra kentinin girişlerine baskın yapılmasıyla başlayan "hareket", diğer bölgelere yönelmenin sıfır noktası sayılır mı? acaba "isyancılar" samarra eylemini (hükümetin bu kente yoğunlaşması sonrası) bağdat'ın kuzeyine 400 km. uzaklıktaki musul kentine büyük saldırı başlatmak için mi kullandılar? "isyancılar" da musul saldırısıyla ninova eyaleti'ni büyük oranda kurtardılar. bu başarı, morallerini arttırdı ve operasyonlarının halkasını salahaddin, diyala ve temim (kerkük) eyaletinin bölgelerini kapsayacak şekilde genişlettiler, gözlerini bağdat'a çevirdiler.
bu gelişmeler, irak'ta siyaset ve emniyet tablosunu ters yüz etti, bölgesel ve uluslararası kartları karıştırdı ve irak'ı bir kez daha haber bültenlerinin ilk sırasına koydu. siyasi hamleler, george bush uçak gemisinin dahil olduğu amerikan filosunun hamlelerinden çok geç geldi. uçak gemisinin bölgeye gelişi, abd'nin baba ve oğul bush dönemlerindeki askeri rolünün acılarını yaşayan iraklılara anlamlı bir siyasi mesaj gibiydi.
ayaklanan 6 eyaletteki halk hareketinin, esasen soykırım savaşına, cinayet ve tehcire maruz kalan sünnilere yapılan zulme son verilmesiyle ilgili talepler sundukları malum. bu talepler, 14 maddelik bir liste halinde sunuldu. maddelerin hepsi de sünni oluşumun güvenlik organlarının yasa dışı kovuşturmaları veya hükümetin gözaltı merkezlerindeki işkencelerden gördüğü sıkıntıyı somutlaştırıyordu. hatta işkence, erkek ve kadınlara cinsel saldırı derecesine varmıştı. bu durum, baskı yoluyla hükümetin ve maliki'ye çalışan sünni liderlerin kontrol altına alamayacağı 'sünni tıkanmayı' beraberinde getirdi. maliki, minimum düzeyde bir iyi niyet taşısaydı, bu tıkanıklığı çözebilirdi.
maliki'nin yaptıkları
en kötü diktatörlükler seçim sandıklarıyla geldiği için maliki, yasama erkinin rolünü kasıtlı olarak görmezlikten geldi. bu yüksek erk, hükümeti azletmek gibi anayasal bir hakka sahiptir. ancak parlamento, maliki'nin bazı milletvekillerine yönelik attığı adımlar sebebiyle kendi yetkilerinden vazgeçti. içlerinden bazıları hakkında, terör yasası'nın 4. maddesi'ne istinaden, tutuklama kararı çıkarıldı. bir kısım milletvekili ise haklarında yolsuzluk dosyası açılması suretiyle şantaja maruz kaldı.
irak meclisi maliki'nin iradesine boyun eğdirildi. şöyle ki; parlamento, en basit yetkilerini dahi kullanamadı ve irak'ın maliki'nin iki döneminde yaşadığı güvenlik çöküşünü ele almak için irak başbakanı'nı 'ağırlamakta' dahi aciz kaldı. bu iki dönem, 1921'de modern irak devletinin kurulmasından bu yana en kötü irak hükümeti olarak tarihe geçti. ordunun üst düzey subayları ve güvenlik organları amirlerinin, emniyeti sağlama noktasındaki başarısızlıkları hakkında soruşturulmak üzere, meclise getirilmeleri dahi maliki tarafından, elindeki geniş yetkiler sayesinde, engellendi.
iş, güvenlik sırlarının ifşa edilmemesi ihtimaliyle hoşgörülecek bir güvenlik boyutuyla sınırlı kalmadı. birçok milletvekilinin, askeri sırlarla ilişkisi olmayan bakanların soruşturulmasına dair taleplerinin dahi görmezlikten gelinmesine kadar vardı. örneğin; yüksek eğitim bakanı'nın (kendisi iktidardaki dava partisi'nde yöneticidir) parlamentoya gelmeyi reddetmesi olayında yaşandığı gibi. hatta öyle ki parlamento, imtiyazlar ve mali ödeneklerin peşinden koşar hale geldi. saygınlığı makul olmayan seviyelere kadar düştü. sanki maliki, mali ve idari yolsuzluğu veya hükümetin farklı düzlemlerdeki başarısızlığı etrafında yapılabilecek olası kovuşturmaların önüne geçmek için irak meclisi'nin bu seviyeye gerilemesini istemişti.
belki de dünyada hiçbir devlet başkanı veya başbakan, maliki'nin kendine tahsis ettiği yetkilere sahip olmamıştır. bu yetkilerin çoğunluğu, maliki'nin yazılmasına katkıda bulunduğu 2005 anayasası'na aykırıdır. bununla birlikte mevcut irak anayasası, maliki'nin ölçülerine göre daraltıldı ve artık parlamento, maliki'nin, yetkilerini diğer erklerin aleyhine olacak şekilde genişletme eğilimini karşılamakta yetersiz kaldı. bu durum, iktidardaki koalisyon içinden dahi "maliki'nin diktatörlüğü" karşısında bir saf oluşturdu. şii mukteda sadr'ın hareketi ve irak islam yüksel konseyi, hükümete katılmak için maliki'nin başbakanlıktan uzaklaştırılmasını şart koşmuşlardı. 2010 genel seçimleri sonrası da yaşanan buydu.
yargı erki ise maliki'nin siyasi ve güvenlik planlarına hizmet edecek şekilde diz çöktürüldü. bilhassa anayasa ve kanunlar, 2010 seçimleri ardından ikinci hükümetini kurma ve hali hazırda başbakanlığı tekrar kazanma şansını (maliki'nin bir kez daha başbakan olmasına karşı çıkan muhalefetin kapsamının genişlemesine rağmen) garanti altına alacak şekilde yorumlandı.
anayasa hukukçuları, federal yüksek mahkeme'nin, hukuki bir hükme dayanmak suretiyle, benzer davalarda zıt kararlar çıkarma hazırlığı içinde olduğunu gözlemlediler. bu hüküm, mahkemeden çıkmış bir hükmün başka davalara isnat edilemeyeceğini ifade ediyor. zira bu hukuki hükme göre, daha önce verilen hükmün şartları, esastan benzerlik gösterse dahi başka bir davanın şartlarından farklılık arz edebilir.
bu hukuki hüküm, zihinlere 2010 seçimleri akabinde mahkemenin verdiği kararı hatırlatıyor. o kararında mahkeme, 'parlamento çatısı altında oluşturulan koalisyonun seçimleri kazanan koalisyon değil, hükümeti oluşturan koalisyon olduğu' hükmünü vermişti. görünen o ki federal yüksek mahkeme, önceki hükmünün dayandığı esası ortadan kaldırmak istiyor. böyle bir yorumla hem maliki'nin hem abd'nin hem de iran'ın arzusunu yerine getirmiş oluyor. zira 30 nisan 2014'te düzenlenen son genel seçimler, maliki'nin bloğunu, seçimleri kazanan listelerin başına yerleştirdi. maliki, 328 sandalyeli parlamentoda 92 sandalye kazandı.
peki, federal yüksek mahkeme, önceki hükmünden geri adım atarak, "seçimleri kazanan ittifak, hükümeti kurar." diyor mu?
2) mezhepçi ve grupçu nitelikler taşıyan irak ordusu, 2005 anayasası'nda yer alan, ordu ve silahlı kuvvetlerin, irak halkının tüm kesimlerinden kurulmasına dair hususların aksine, savaşçı ve ulusal doktrinden yoksun kaldı.
maliki, şii dini otorite ali sistani'nin verdiği 'kifai cihat' fetvasını, irak sokaklarında sınırsız iktidarını sağlamlaştırmak için işleve sokmaya çalışacaktır şüphesiz. ama gözlemciler, abd'nin 2003'te irak'ı işgali sırasında sistani'nin böyle bir fetva vermeyi kesin bir dille reddettiğini hatırlarlar. sistani'nin o dönemdeki fıkhi gerekçesi, (12 imamcı) caferilik yahut isna aşeriye mezhebinden din adamlarının (12. imam'ın kaybolmasıyla başlayan) 'gaybet döneminde' cihat ilan etmesinin caiz olmadığı yönündeydi.
caferilere göre gaybet halinden kast edilen kişi, şii türbelerinin yer aldığı tek sünni kent olan samarra'da ortadan kaybolan ve 'beklenen mehdi' muhammed bin hasan askeri'dir. oysa diğer mezheplerin fıkhı, "bir islam diyarı kafirlerin saldırısına maruz kalırsa cihat, her müslüman erkek ve kadına farz olur." der. acaba sistani, 'kafirlerle' mücadeleden kasıtlı olarak kaçınırken, sünni müslümanlar ile mücadele fetvası mı verdi? islam, bu anlayışla birlikte dik durmuş olur mu yoksa kayıp imam, hiç kimseye ilan etmeden zuhur mu etti?
iraklı yazar ve irak stratejik araştırmalar merkezi'nde danışman
bu makalede yer alan görüşler yazara aittir ve al jazeera’nın editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Yorumlar