Görüş

Orta Doğu'da yeni bir sayfa açılıyor

İran ile büyük güçlerin imzaladığı Cenevre Anlaşması, Orta Doğu’nun durgun sularına atılan ağır bir taş işlevi gördü. Bölgenin kartlarını yeniden kardı ve haritalarını karıştırdı.

Prens Bender, Moskova'da Putin ile görüştü.
Suudi Arabistan'ın istihbarat şefi Prens Bender, Aralık 2013'te özel temaslarda bulunmak için Moskova'ya gitti. [AFP]

iran ile yeni sayfa açılması, mısır’a sunulan bir tercih olmaktan çıkıp zamanın gerekleri kapsamında kendisini dayatan bir zorunluluk halini aldı.

(1)

‘yeni sayfa’ kavramını, iran dışişleri bakanı cevad zarif’in açıklamalarından ödünç aldım. zarif, 30 ekim-3 aralık 2013 tarihlerinde katar, umman sultanlığı ve birleşik arap emirlikleri'ni (bae) de kapsayan gezisinin ilk durağı olan kuveyt’te bazı açıklamalarda bulunmuştu. zarif'in körfez ziyaretini, iran eski cumhurbaşkanı ve düzenin yararını teşhis konseyi başkanı haşimi rafsancani’nin suudi arabistan gezisinin izleyeceği yazıldı.

tüm bu geziler, 1979 islam devrimi'nden bu yana tahran ile ilişkilerine endişe ve kaygıların damga vurduğu körfez bölgesi devletleri ile iran'ın açmaya çalıştığı ‘yeni sayfa’ çabası çerçevesinde gerçekleşiyor. körfez'in endişesi, iran nükleer projesinin ilan edilmesinden sonra orantısal şekilde arttı. ardından washington ve tahran'ın bir uzlaşıya varmasıyla ikiye katlandı. bu uzlaşı, iran ile (birleşmiş milletler güvenlik konseyi'nin daimi üyeleri ve almanya'dan oluşan) 5+1 grubu arasında, yedi yıldır askıda duran nükleer program krizinin ilkesel çözümüne dair 24 kasım 2013 günü cenevre'de bir anlaşma imzalanması sonucunu verdi.

anlaşmanın ilan edilmesi akabinde, bae dışişleri bakanı şeyh abdullah bin zayid de tahran’agitti. iranlı mevkidaşıyla bir araya gelen zayid, ülkesinin yeni büyükelçilik binasını hizmete soktu. zarif'in, basra körfezi'ndeki üç ada etrafındaki anlaşmazlık sebebiyle ilişkileri gerilmiş tarafların yeni sayfa açması çağrısına olumlu karşılık veren bir görüntü çizdi.

iran dışişleri bakanı'nın, körfez gezisinden önce şarkulevsat gazetesinde (21 kasım 2013) bir makale (yazının orijinal arapça metni) kaleme alması dikkat çekiciydi. zarif makalesinde, basra körfezi’ne kıyısı bulunun 8 ülkeyi (körfez işbirliği konseyi'nin 6 üyesi+iran+irak) içine alacak ve bu ülkeler arasında işbirliği sağlayacak bölgesel çapta yeni bir düzenleme çağrısı yaptı. hürmüz boğazı'ndan, herkesin kalkınmasının kaynağı haline gelecek şekilde yararlanılması gerektiğine işaret etti.

zarif'in gezisi esnasında, (tartışmalı üç adanın en büyüğü olan) ebu musa adası konusunda ülkesinin, bae devleti ile anlaşmaya hazır olduğunu söylemesi oldukça önemliydi. zarif ayrıca ‘bölgede barış ve istikrarın yerleşmesi için’ suudi arabistan’ ile işbirliğinin önemine vurgu yaptı. iran'a dönünce de twitter hesabında gezisinin, ‘bizi birleştiren unsurların basit anlaşmazlıklarımızdan daha fazla olduğunu’ gösterdiğini yazdı.

(2)

bu hareketliliğe paralel olarak türkiye dışişleri bakanı prof. dr. ahmet davutoğlu’nun 23 kasım'da katar'ı günübirlik ziyaret ettiğini gördük. birkaç gün sonra da (4 aralık) türkiye başbakanı recep tayyip erdoğan'ın günübirlik doha gezisi gündeme geldi. erdoğan, türkiye cumhurbaşkanı abdullah gül’ün katar emiri şeyh tamim bin hamad’a gönderdiği yazılı mesajının teslim edilmesinden 48 saat sonra katar’a geldi. davutoğlu ve erdoğan'ın temasların (iki ülkenin işbirliğinin yanında), başta suriye krizinin geldiği bir dizi konuyu kapsadığı anlaşıldı. el hayat gazetesi, görüşmelerin mısır ve iran dosyalarını da içerdiğini yazdı.

suriye rejiminin silah gücüyle düşürülmesinde ısrar eden ve maşrik haritasında değişimi temel alan iddialar geriledi. 

by Fehmi Hüveydi

tam da erdoğan doha’dayken, suudi arabistan'ın istihbarat şefi olarak görev yapan prens bender bin sultan, ender rastlanan ve alışılmadık bir ziyaret gerçekleştiriyordu. moskova'ya giden prens bender, rusya devlet başkanı vladimir putin ile görüştü. kremlin sözcüsü, görüşmelerin iki temel dosya olan iran'ın nükleer faaliyetleri ile suriye krizi ve dolayısıyla cenevre konferansı'na odaklandığını belirtti.

bender'in moskova gezisi öncesinde erdoğan da rusya’ya giderek (22 kasım 2013) putin ile bir araya gelmişti. ziyaret sonrası suriye dosyasındaki türk tutumunun daha esnekleştiği gözlemlendi. şöyle ki taraflar, cenevre konferansı'ndan önce muhalefet ve rejimi ateşkese çağırma noktasında anlaştılar. davutoğlu da erdoğan’ın moskova ziyaretiyle bağlantılı temaslarda bulunmak üzere tahran ile bağdat arasında mekik dokumuştu.

bu zikrettiklerim, iran-amerikan uzlaşması ve iran’ın cenevre anlaşması'nı imzalaması etrafında bölgede yarışa giren açık hareketliliklerin sadece bir bölümü. cenevre anlaşması, bölgesel ve uluslararası düzlemler ile siyasi dengeler ve haritalarda önemli değişiklikler yaşanacağının göstergesi oldu. bu değişimin belirtileri, suriye'de kimyasal silah kullanılıp kullanılmadığı meselesiyle alakalı her şeyi açığa çıkarmak için şam'a askeri operasyondan kaçınılması yönünde washington ile moskova'nın eylül 2013'te anlaşmasından itibaren görünmeye başladı.

ardından gelen değişim, iran nükleer programındaki dikenli ve çözümsüz noktaların ele alınmasında başarı sağlayan cenevre'deki çerçeve anlaşmasıyla daha ileri bir mesafe kat etti. bu anlaşma gereği iran, geriye birkaç adım attı. önemli bir ödün vererek, uranyum zenginleştirmesini azaltmayı kabul etti. buna karşın süper devletler, 6 aylığına bazı ekonomik yaptırımların kaldırılması ve nükleer faaliyetlerin denetlenmesi kararı aldı.

iran ile büyük güçlerin imzaladığı cenevre anlaşması, orta doğu’nun durgun sularına atılan ağır bir taş işlevi gördü. bölgenin kartlarını yeniden kardı ve haritalarını karıştırdı. iran ile mücadelede amerikan örtüsüne dayanan körfez ülkeleri, bu örtünün sallandığını gördüler. üstelik bölgede belli başlı bazı ülkelerin ihmal ettiği tahran, washington’a köprülerini uzatmakta başarı kazanmasıyla neredeyse kabul gören daha güçlü bir konuma geldi.

suriye rejiminin silah gücüyle düşürülmesinde ısrar eden, lübnan ve irak’ı kapsayan maşrik (arap coğrafyasının doğu bölgesi) haritasında değişimi temel alan iddialar geriledi ve masadaki yerini yitirdi. tahran ile ankara arasında suriye’ye yönelik birbirine zıt pozisyonlar sebebiyle yaşanan uzaklaşma, iran cumhurbaşkanı hasan ruhani’nin önümüzdeki haftalarda türkiye'ye yapması öngörülen ziyaretin tertiplenmesi derecesine varan bir anlayış ve yakınlaşmaya dönüştü.

hizbullah'ın suriye'deki tutumu nedeniyle örgüt ile katar'ın yaşadığı kopukluk, hasan nasrallah’ın da katar heyetini kabul etmesiyle aşıldı.

(3)

böylesi bir atmosfer içinde ufukta yeni eksenler beliriyor. rusya ve çin’e daha yakın görünen iran; suriye, irak ve lübnan’da bir nüfuza sahip. iran'ın yemen ve bahreyn’de rolü olduğu söyleniyor. kaldı ki ruhani hükümeti ile abd yönetiminin uzlaşması, husumet ve ‘kahrolsun amerika’ sloganı sürecini de aştı.

nato üyesi türkiye ise tahran ve moskova ile köprü kurma noktasında esnek davranma seçeneğini devreye soktu ve suriye’ye yönelik tutumunda kısmi yumuşamaya gitti. aynı zaman zarfında ankara, sahada suriye muhalefeti nezdindeki kredisini de koruyor, irak'ta ise hem bağdat’a hem de erbil kürtlerine el uzatırken katar ile ilişkilerini de güçlendiriyor.

iran dışişleri bakanı, (körfez’i aşıp suudi arabistan’ın aleni ve gizli nüfuzunun bulunduğu suriye, irak ve lübnan’ı da kapsayan) bölgede istikrar ve barışı gerçekleştirmek için hamleler yapıyor. zarif'in bu noktada, sünni dünyadaki sembol özelliği itibarıyla, suudi rolünün önemini sıkça vurguladığını görüyorsunuz. bahsi geçen rol, suudi arabistan’ın istihbarat patronunu, rusya'nın lideri putin’le suriye dosyasını ele almak amacıyla moskova götürdü.

iran dışişleri bakanı'nın, bölgede istikrar ve barışı gerçekleştirme noktasında, sünni dünyadaki sembol özelliği itibariyle suudi rolünün önemini sıkça vurguladığını görüyorsunuz. 

by Fehmi Hüveydi

bu bağlamda kahire’deki bölgesel stratejik araştırmalar merkezi’nin 28 kasım'da yayınlanan raporunda yer alan şu tespit dikkatimi çekti: "iran ile körfez ülkeleri arasındaki diyalog, orta doğu’da şartları yeniden düzenleyecek değişikliklerdendir. diyalog, bölgede istikrarın merkezi konumundaki üç güce (iran, suudi arabistan ve israil) dayanan bir orta doğu çıkarabilir."

(4)

yapılan yorum ve analizlerde hiç kimsenin mısır’ı zikretmediğini, hatta işaret ettiğim tespitte gördüğünüz gibi, kahire’yi kendisine karargah edinen bir araştırma merkezinin dahi mısır’a işaret etmeyi atladığını gözlemliyorsunuz. o yorumda türkiye’nin uzak tutulmasını, belki bir nebze anlayabiliriz. ancak bütün bir hacmi, ağırlığı ve tarihiyle mısır’a hiç değinilmemesi, üzerinde durmamızı gerektiren anlamlı bir durum.

mısır dışişleri bakanlığı'ndan 24 kasım'da, 5+1 ülkeleri grubunun iran ile cenevre’de imzaladığı anlaşmayı yorumlayan ve hiçbir rolü olmayan ‘gaip devlet’ tabirine uygun gördüğüm bir açıklama geldi. burada mısır'ın nükleer anlaşmayı olumlu karşıladığı belirtiliyordu. anlaşmanın, herkese eşit güvenlik ilkesince tüm bölge ülkelerinin güvenlik kaygılarını gözeten kalıcı bir anlaşmaya dönüşmesi umudu ifade ediliyordu. mısır'ın yaklaşımının, temel tutumu olan orta doğu'nun çifte standartlar veya istisnalardan uzakta, ciddi ve etkin şekilde nükleer silahlar ve diğer kitle imha silahlarından arındırılması ilkesine dayanıyordu.

gazeteler, mısır dışişleri bakanlığı sözcüsü'nün, akıllara dışişleri bakanı nebil fehmi'nin bm'deki konuşmasını getiren açıklaması hakkında bolca yazıp çizdi. fehmi'nin konuşmasında mısır'ın, ruhani’nin seçilmesi sonrası yaşanan değişimlerin, körfez bölgesinde iran ile komşuları arasında iyi komşuluk ilişkileri açısından istikrarlı bir gösterge olmasını arzuladığı belirtilmişti.

mısır dışişleri'nin bildirisi, cenevre anlaşması'nı küçük ve oldukça mütevazi bir açıdan okudu. bu mütevazi açının, eksen bir devletin ve hatta bölge dengeleri ve geleceği üzerindeki etkisinin farkında olan ağabey rolündeki bir ülkenin görüşü olmaktan uzakta kaldığını düşünüyorum.

daha da ileriye gidip, moritanya veya komor adaları gibi küçük bir devletin bu anlaşmayla ilgili yorumunun, mısır'ın saygın dışişleri bakanlığı'nın bildirisinin içeriğinin ötesine geçmeyeceğini söyleyebilirim. görünüşe bakılırsa dışişleri bakanlığı, içinden geçilen sürecin, ne mısır'ın rolü ne de hali hazırda kumaşı dokunan ve başkentlerinden uzakta haritaları çizilen orta doğu üzerindeki etkisini kavrayabilmiş.

mısır’ın iran ile ilişkilerini yeniden düşünmesi halinde, iki ülke arasında otuz yıl aşkındır devam eden kopukluğu haklılaştıran ve onların doğrudan çıkarlarına zarar veren ikna edici bir neden bulamayacak olması, tablonun ironik unsurlarından. bilgilendirme bağlamında hatırlatırsak; o vakitler camp david anlaşmaları'nın imzalanması sonrasında, filistin kurtuluş örgütü lideri yasir arafat’ın talebine olumlu karşılık vererek 1979'da kahire ile ilişkilerini kesen tahran’dı.

dolayısıyla mısır'ın iran'la yeni sayfa açma girişiminin, siyasi irade ve olgun stratejik bakış açısından daha fazlasını istemediği iddiasındayım. bu irade ve bakış açısı, sadece iki ülkenin ortak çıkarlarının arayışına girmeyecek; aynı zamanda arap tutumunu güçlendirecek ve emniyete alacaktır. bölgenin hali hazırdaki esnek şartlarında yapılacak düzenlemeler, nihayetinde bölgenin aleyhine olacaktır.

mısır’ın yokluğu, yalnızca onun kredisini çekip almak ve çıkarlarına zarar vermekle kalmıyor; arap tutumunu da çokça zayıflatıyor ve marjinal kılıyor.

sağlık ve afiyet döneminde mısırlı düşünür cemal hamdan (1929-1993), bölgedeki büyük devletler mısır, türkiye ve iran’ın ittifakında gördüğü altın üçgenden bahsetmişti. lakin günümüzde, arap dünyasını çevreleyen ülkelerin rekabet ettiği tarzda bir hegemonya çekişmesi üçgeninden başka şey görmüyoruz.

mısır, bölgede olan bitenlere seyirci kalmakla yetinme lüksüne sahip değildir. çünkü mısır’ın ulusal sorumluluğu, kendi hacmi ve ağırlığına uygun siyasi hareketlilikle varlığını ispat etmesini gerekli kılmaktadır. mısır'ın ekonomik krizi aşmak için şimdilerde ciddi bir çaba harcandığı doğrudur. ancak en nihayetinde bugünün endişesinin, bizi tarihten çıkaracak şekilde tüm vaktimizi almasından korkuyorum.

fehmi hüveydi, mısırlı yazar ve düşünür.

bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve al jazeera’nın editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Fehmi Hüveydi

mısırlı gazeteci ve yazar. 1937 yılında dünyaya geldi. kahire üniversitesi hukuk fakültesi'nden mezun oldu.  Devamını oku

Yorumlar

Bu sitede yer alan içerikler sadece genel bilgilendirme amacı ile sunulmuştur. Yorumlarınızı kendi özgür iradeniz ile yayınlanmakta olup; bununla ilgili her türlü dolaylı ve doğrudan sorumluluğu tek başınıza üstlenmektesiniz. Böylelikle, Topluluk Kuralları ve Kullanım Koşulları'na uygun olarak, yorumlarınızı kullanmak, yeniden kullanmak, silmek veya yayınlamak üzere tarafımıza geri alınamaz, herhangi bir kısıtlamaya tabi olmayan (format, platform, süre sınırlaması da dahil, ancak bunlarla sınırlı olmamak kaydıyla) ve dünya genelinde geçerli olan ücretsiz bir lisans hakkı vermektesiniz.
;