Görüş
Rotasyonsuzluğun bedeli
Türkiye, Eurobasket 2015'te Fransa'ya yenilerek elendi. Tecrübeli spor spikeri Murat Murathanoğlu, bu başarısızlığın altında yatan nedenleri yazdı. 'Türkiye'nin en büyük kazancı Cedi Osman oldu' diyen Murathanoğlu'na göre erken elenmenin en önemli nedeni rotasyonsuzluk.

grup maçları başlamadan önce hedefimiz italya, almanya ve izlanda’yı yenerek grubu 3 galibiyetle üçüncü bitirmekti. ancak italya’nın ispanyolların italyan coach’u sergio scariolo’nun da maçı sadece oluruna bırakarak hiç müdahale etmemesiyle de ispanya karşısında aldığı ekstra galibiyetle grubu 3 galibiyetlik hedefimize ulaşmış olmamıza rağmen dördüncü bitirdik. bu da ev sahibi ve şampiyonanın 4 büyük favorisinden birisi olan fransa ile ilk 8’e kalma maçı oynamak anlamına geldi. grup maçlarında grupta bulunan iki şampiyonluk adayı ispanya ve sırbistan karşısında toplam 46 sayı fark yemiş olmamızda “elit” takımlara karşı fazla bir şansımızın olmadığını gösteriyordu.
grup maçlarında şampiyonanın en skorer 3 takımı ispanya, italya ve sırbistan ile oynamış olmamız şampiyonanın 4.üncü en skorer takımı olan fransa karşısında nasıl oynamamız gerektiğinin yol haritasını bize çizmişti. özellikle atlet ve boş alan yakaladığında havayı da yakalayan fransa karşısında top kayıplarına dikkat etmemiz, tempoyu aşağıya çekip içeri gömülü oynayarak ve alan savunmasına da baş vurarak üç saniye koridorunda rakibin etkinliğini azaltmamız gerekiyordu. fransa’ya karşı oyun planını hazırlarken, çok iyi hücum ribaundu kovalayan ve grup maçlarında tüm takımlar arasında en fazla hücum ribaundu alan türkiye'nin, grup maçlarının en çok savunma ribaundu alan 2.inci takım olan fransa’ya karşı bu özelliğimizi ne kadar kullanacağımızdı. çünkü bu kadar atlet ve çabuk çıkan, uzunları çok iyi koşan bir takıma karşı hücum ribaundu kovalamak bir risk taşıyordu ve alamadığın her hücum ribaundu rakip adına kolay bir basketle sonuçlanan bir hızlı hücum anlamına da gelirdi.
ergin ataman ilk oyuncu değişikliğini yapana kadar da fransa karşısında oyun planımız gayet iyi işliyordu. ancak şampiyonaya katılan tüm takımlar arasında yedeklerinden belki de en az katkı alan takımdık. ne yazık ki 40 dakikayı 5 kişiyle tamamlamak bugünün basketbolunda imkansız bir seçenekti. iki takımda bench oyuncularına dönünce takımlar arasındaki fark taktik ile örtbas edilecek şekilde değildi. nitekim her şey iyi ve hesaplandığı gibi giderken, yedek oyuncuların sahne almaya başlamasıyla ilk yarının son 5 dakikasında maçın gidişatını da değiştirdi. fransız yedekler ilk yarıda bizimkilere 14-2 üstünlük sağladı. maç sonunda da fransız takımının attığı 76 sayının 35 sayısı bench’ten gelmişti.
takım olarak ilk yarıda 9 top kaybı yaptık, fransızların (grup maçlarının en çok top çalan takımıydı) 6 top çalmasını sağladık ve bu top kayıplarımız sonucu potamızda 14 kolay sayı (8 sayı hızlı hücumlardan geldi) yedik ve 14-0’lık bir seri sonucu fransızlar ilk yarıyı 10 sayı önde kapattı. burada bench oyuncularının rol aldığı bölümlerde, maçın ilk 15 dakikadaki bölümündeki inancımızın kaybolmuş olması dikkat çekti. öyle ki 14-0’lık seri içinde ersan ilyasova 0/2 serbest atış kaçırırken, melih mahmutoğlu’da boş bir turnikeden faydalanamadı.
fransızların yakalamış olduğu havayı bozabileceğimiz fırsatları da kısacası değerlendiremedik. şampiyona boyunca ilk 5 oyuncularımızın yıprandıklarını, yorulduklarını ve bazen de faul problemi yaşadıklarını ve bunun dördüncü çeyreklerde bizim oyunumuzu nasıl olumsuz etkilediğini bildiğimizden fransa maçı ilk yarı sonunda bitirdi diyebiliriz. zaten daha önce oynanan yunanistan-belçika ve ispanya-polonya maçlarında maçın ikinci yarısında neler olduğu da bunu işaret ediyordu. ilk yarıyı zar zor 3 sayı önde kapatan yunanistan maçı 21 sayı, ve ilk yarıyı 2 sayı önde kapatan ispanya’da maç 14 sayı fark ile kazanıp isimlerini çeyrek finale yazdırmıştı. sonunda kadro kapasitesi, kadro genişliği ve kalitesi dakikalar ilerledikçe elit takımlar lehine kendini gösteriyordu. nitekim bizim maçta da aynı şey oldu ve 3.üncü çeyreği 19 sayı önde kapatan fransa güle oynaya maçı kazandı.
'türkiye'nin en büyük kazancı cedi osman'dı'
şampiyonada hedefimizin olimpiyatlara katılma şansını yakalamak olduğu belirtilmişti. bu hedefi yakalayamadık. elit takımları yenebilecek kadro genişliği ve kalitesine ve de tecrübeye sahip değildik. tabii buna ilave olarak yunanistan, ispanya, fransa ve sırbistan gibi takımlardaki oyuncuların daha doğrusu ana parçaların ne kadar uzun süredir birlikte oynadığını da eklemek lazım.
sinan güler, ersan ilyasova ve semih erden dışında rotasyonumuzdaki oyuncular bile kaç yıldır milli takımda bir arada oynadılar? melih mahmutoğlu, barış hersek, göksenin köksal ve oğuz savaş gibi oyuncuların bundan sonraki milli takımlarda yer almaları kolay gözükmüyor.
cedi osman bu turnuvanın türkiye açısından en büyük kazancıydı. çok önemli artıları var ve şu anda kendisini “oyuncu” sınıfına yazdırdı. ancak biz onun sadece iyi değil çok çok iyi bir oyuncu olabileceğini düşünüyoruz. bu nedenle eksikleri üzerinde de çalışması gerekiyor ki, bu şampiyonada bu eksikleri de görmüştür. furkan aldemir’in bundan sonraki milli takımlarda da uzun rotasyonunda yeri olacağını düşünüyorum. furkan korkmaz ve kartal özmızrak alt yapılarda milli takım seviyesinde çok önemli başarılara imza atmış genç yetenekler, ama bu seviyelerde özellikle de elit takımlara karşı henüz güvenilir silahlar değiller. grubumuzun zorluğu ve onların a milli takım öncesi alt yapı şampiyonlarında oynamaları da hazırlık dönemi ve grup maçlarında ergin ataman’ın onlara yeterli şansı vermesine ve onların çok önemli tecrübe edinmelerine engel oldu.
cedi, furkan ve kartal’dan söz açılmışken, yalçın granit’in “yetiştiriyoruz ama geliştiremiyoruz” ve “iyi oyuncu ile büyük oyuncu arasındaki fark” yazıları aklıma geldi. ancak maçları izlerken kendisine ve takım arkadaşlarına rahatlıkla pozisyona yaratabilen bir oyuncumuz var mı? unutulmuş bir sanat olan dripling yaparken, “pull-up” jump şut atabilen bir oyuncumuz var mı?
çok sayıda yetenekli ve genç oyuncumuz var. üst paragrafta saydığımız 3 genç oyuncunun yanı sıra emircan koşut, egemen güven, onuralp bitim, ömer faruk yurtseven, okben ulubay, tolga geçim, enes taşkıran. aklıma ilk gelenler. daha da var. ancak bizim için özel olan 1979 ve 1987 jenerasyonlarına bakarsak o kadar büyük oyuncu adayı arasından kaç tanesi büyük oyuncu oldu? kaç tanesi bardağın boş tarafının önemli bir bölümünü doldurabildi? kaç tanesi ise aldıkları paralarla tatmin olup üstüne hiçbir şey koymadan kariyerlerini tamamladı veya kariyerlerinin son bölümüne geçti? avrupa’nın elit takımlarının arasına girmeyi hedefliyorsak, o zaman bu gençlerle şimdiden sürekli konuşmak lazım. eksiklerini anlatarak, bireysel çalışmalarla bunların nasıl giderileceğini izah etmek lazım. büyük paralar kazanmaya başladıklarında bunun her şey olmadığını büyük oyuncu olmanın esas hedefleri olması gerektiğine onları inandırmak lazım.
şampiyonaya dönersek bizsiz devam edecek. yunanistan-ispanya çeyrek final maçı çok erken gelen bir final gibi. şampiyona öncesinde fransa, yunanistan, ispanya ve sırbistan’ın en önemli şampiyonluk adayları olduğunu belirtmiştim. şu ana kadar izlediklerim de bu düşüncelerimi değiştirmedi.
basketbol spikeri murat murathanoğlu, 1958 istanbul doğumlu. abd'de 17 yıl yaşadıktan sonra türkiye'ye döndü. spikerliğe 1988'de trt'de başladı. birçok televizyon kanalında çalıştı. şu an lig tv'de görev yapıyor.
bu makalede yer alan görüşler yazara aittir ve al jazeera’nin editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Yorumlar