Görüş
Sendikalar neoliberalizmin saldırısı altında
Türkiye'de sendikalaşma oranı kayıtdışı işçiler de dikkate alındığında yüzde 6 civarında. Yasalar da işçileri koruma, eşitliği sağlama gibi sosyal politika hedeflerini gerçekleştirme imkânını yeterince vermiyor.

küreselleşen ekonomik düzen sermaye, mal ve hizmetlere serbest dolaşım imkânı verirken, emeği yerel şartlara mahkûm etti ve sendikal hareket yaklaşık 35 yıldır elde ettiği hakları koruma mücadelesine girdi. sendikal harekete yönelik küresel saldırı emek sömürüsünü artırdı ve yoksulluğu yaygınlaştırdı.
dünyada sendikaları etkileyen olumsuz trend türkiye’deki sendikal harekete de yansıdı. bu olumsuzluğun yanı sıra endüstri ilişkileri sistemimizin 1960 ve 1980 askeri müdahaleleriyle şekillendirilmiş olması, sendikal örgütlenme bilincinin zayıflığı, sendikasızlaştırma ve neoliberal politikalar sendikaların hem üye hem de itibar kaybetmelerine yol açtı.
çalışma bakanlığı'nın ocak 2014 işkolu istatistiklerine göre türkiye’de 115 işçi sendikası mevcut. sigorta kaydı olan 11.600.554 işçinin 1.096.540’ı sendikalı. buna göre sendikalaşma oranı yüzde 9.45’tir. ancak kayıtdışı işçiler dikkate alındığında örgütlenme oranı yüzde 6 civarında. toplu sözleşme oranı ise bu oranın da altında. mevcut verilerden de anlaşılacağı üzere ülkemizde çok az sayıda işçi sendikal örgütlenme ve toplu pazarlık hakkından yararlanabiliyor. grev hakkı söz konusu olduğunda ise hakların daha da daraldığı ortaya çıkmaktadır.
sendikaya üye olma hakkı yeterince korunmuyor
6356 sayılı sendikalar ve toplu iş sözleşmesi kanunu’na göre 30'dan az çalışanı olan işyerlerinde çalışan işçiler sendikal güvenceden yoksun bırakıldı. 30’dan fazla işçisi olan işyerlerinde çalışan ve altı aydan fazla kıdemi olan sendika üyelerine yönelik sendikal güvence getirildi ve işçilere işe iade davası açma hakkı tanındı. ancak işe iadeyi işveren kabul etmediği taktirde sendikal tazminat ödeyerek, sendikalı işçiyi işe almama hakkına sahip.
ülkemizdeki genel uygulamaya bakıldığında sendikasızlaştırma yaygınlaşmakta ve işverenler işe iadeyi kabul etmek yerine tazminat ödeyerek, sendika üyesinden kurtulmayı tercih etmektedir. bundan dolayı sendikal güvencesizlik; zayıf, kontrol edilebilir ve yandaş sendikal yapıları ortaya çıkarmaktadır.
sendika içi demokrasi zayıf
lider odaklı siyasi demokrasinin egemen olduğu ülkemizde sendikalar, demokratik yapılarını güçlendirme, tabana dayalı yönetim süreçlerini işletme mücadelesi veriyor. ancak ülkenin içinde bulunduğu şartlar ve bazı sendikal anlayışlar nedeniyle örgüt içi demokraside sorun yaşanıyor. lider odaklı demokrasi uygulamalarının bir benzeri bazı sendikalarda da mevcut. oligarşinin tunç kanununun egemen olduğu bu tür sendikalarda sendikal güç ya liderin ya da küçük bir grubun kontrolü altında.
sendika üyelik aidatlarının işçi ücretlerinden kesilmesi sistemi (check off) ekonomik olarak güçlü sendikaları ortaya çıkardı, ancak sendikal yönetimlerle taban arasındaki bağı maalesef zayıflattı.
sendikalarda denetim ve şeffaflık
sendikalar ve toplu iş sözleşmesi kanunu ile sendikalara yönelik iç ve dış denetim olmak üzere iki ayrı denetim sistemi getirildi ve denetim raporlarının ilan edilmesi zorunluluğu kanunda yer aldı. sendikalar hem denetim kurulu hem de yeminli mali müşavirlerce denetleniyor. bu uygulamanın sendikaların denetlenmesine ve şeffaflaştırılmasına katkı sunması bekleniyor.
çünkü türkiye’de sendikaların harcamalarına yönelik genel algı maalesef olumsuz. ancak kamuoyunun gündeminde olan birkaç büyük sendikada yaşanan olumsuzluklar, bütün sendikacılara fatura edilmekte. bazı sendikalarda vicdanları sızlatacak düzeyde harcamaların olduğu, ücretlerin ödendiği bir gerçek. ancak sendikalar içinde görev yapan başta amatör sendikacılar olmak üzere maddi ve manevi fedakârlık göstererek mücadele eden sendikacılar ve sendikalar var. bundan dolayı tüm sendikaları ve sendikacıları zan altında bırakma alışkanlığından vazgeçip, çürük yumurtaları temizlemek başta sendikacılar olmak üzere her sendika üyesinin ve toplumun görevi olmalıdır.
ikili baraj sisteminin olumsuzlukları
1983 yılından bugüne toplu iş sözleşmesinin tarafı olmak isteyen sendikalar önce işkolu barajını aşmak ondan sonra da işyeri veya işletmedeki işçilerin çoğunluğuna sahip olmak zorundadır. sendikalar işkollarında yüzde 10, işyeri ve işletmelerde ise çalışan işçilerin yarıdan fazlasını üye yapmak zorundaydılar. bu oranları yakalayamayan sendikaların toplu pazarlık yapma hakları yoktu. ikili baraj sistemi olarak ifade ettiğim bu sistem yeni kanunda da muhafaza edildi. ancak yüzde oranları değiştirildi.
yeni kanun ile sendikalar, işkolunda yüzde 3, işyerinde çalışan işçilerin yarıdan fazlasını, işletmede ise yüzde 40’nı sendikaya üye kaydetmeleri halinde toplu iş sözleşmesinin tarafı olabilecekler. ancak kanuna konulan geçici bir hüküm ile sendikaların işkolu barajı ekonomik ve sosyal konsey'e üye konfederasyonlara bağlı işçi sendikaları için 1 temmuz 2016 tarihine kadar yüzde 1, 1 temmuz 2018 tarihine kadar yüzde 2 olarak uygulanacak.
işkollarında uygulanan barajın yüzde 10’dan yüzde 3’e düşürülmesi olumlu bir gelişme olarak görülse de gerçek böyle değil. çünkü sendikal istatistikler eskiden 28 işkoluna göre belirlenirken, yeni kanun ile işkolları birleştirilerek sayısı 20’ye düşürüldü. ayrıca kayıtdışı çalışanlar üye olamamakta ve bir yıl işsiz kalanlar sendika üyeliklerini kaybetmektedir.
işkolu sayısının azalması, üyelik hakkının sigortalı işçilerle sınırlı tutulması, sendikasızlaştırma gibi nedenlerden dolayı sendikalar yetkisiz konuma düşmektedir. ocak 2014 istatistiklerine göre sendikaların işkollarındaki örgütlenme oranları dikkate alındığında 68 sendika yüzde 1’in altında, 15 sendika yüzde 2’nin altında, 11 sendika yüzde 3’ün altındadır. yüzde 3 barajını aşan sendika sayısı ise 21’dir. mevcut kanunda bir değişiklik yapılmaz ise 94 sendika 02 temmuz 2018 tarihinde işkolu barajının altında kalacak.
yasaların gölgesinde sendikacılık
detaylı yasal düzenlemeler ülkemizde sendikal hareketi olumsuz etkilemekte, hakları sınırlandırmakta ve sendikal haklardan yararlanmaya yeterince imkân vermemektedir. ayrıca yasal düzenlemelere bağlı, yasaların gölgesinde sendikacılık anlayışını egemen kılmakta. bu anlayıştan dolayı kurtuluşu yasal değişiklikten bekleyen, adeta yasalara mahkûm sendikal yapı oluştu. yasal düzenlemeleri şekillendirme düşüncesi ön plana çıkartılamadı.
memurların sendikal örgütlenme ve toplu iş sözleşmesi hakkına sahip olması olumlu bir gelişme gibi görünse de grev hakkının olmaması gerçek anlamda sendikal faaliyetlerin yapılmasını engelliyor.
türkiye’de şu anda uygulanan 6356 sayılı yasada, sosyal politik tercihlerden çok küresel ekonomideki tercihler gözetilmiştir. işçilerin önemli bir kısmının sendikal güvenceden yararlanması engellenmiş, çifte baraj sistemi korunmuş, bakanlığın yetkileri muhafaza edilmiş, kısmi iyileştirmelerle yetinilmiştir.
yeni kanunun; işçileri koruma, eşitliği sağlama, adaleti tesis etme gibi sosyal politika hedeflerini gerçekleştirme imkânı oldukça zayıf. ülkemizdeki sendika karşıtlığını, hükümetlerin ellerinde bulundurdukları gücü, ekonomik politikaları, işsizlik, taşeronluk, kayıtdışılık ve işverenlerin etkinliğini dikkate aldığımızda yeni kanunun sosyal politika alanında belirleyici olmaktan çok, etkisi zayıf bir araç olacağı görülmektedir.
yeni yol haritası şart
sendikaların günümüzde yaşadıkları kriz, bir yok oluşun acılı sancıları değil, yeniden yapılanmanın, var olmanın sancılarıdır. sivil toplum düzeninin ve demokratik sistemlerin olmazsa olmaz örgütlerinden olan sendikalar, eski yapı ve politikalarının önemli bir kısmını değiştirmek ve yeniden yapılanmak şartı ile sivil toplum yüzyılında da rollerine devam edeceklerdir.
örgütlenebilmek ve varlıklarını sürdürebilmek için sendikaların; beşeri, finansal ve teknik kaynaklarını bir araya getirerek, etkin kullanmaya, yeni yol haritasına ihtiyacı var. sermayenin küresel düzeyde etkisine karşı anti küresel mücadeleyle verilen cevabın, sendika merkezli bir cevaba dönüşebilmesi uluslaraşırı düzeyde örgütlenme ve mücadeleyle mümkündür. bu mücadelenin ayak sesleri de duyuluyor.
doç. dr. sayım yorgun, kocaeli üniversitesi iktisadi ve idari bilimler fakültesi çalışma ekonomisi ve endüstri ilişkileri bölümü öğretim üyesidir.
bu makalede yer alan görüşler yazara aittir ve al jazeera’nin editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Yorumlar