Görüş
Sosyal Avrupa'da ulusal çıkar siyaseti ve Türkiye'nin AB serüveni
Yunanistan'ın dönem başkanlığını üstlendiği bu altı aylık dönemde Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne üyelik müzakerelerinde kaydadeğer bir ilerleme sağlanabilir.

son iki haftadır türkiye-ab ilişkileri bir dönüşüm sürecine girdi. ocak ayıyla birlikte yunanistan'ın ab dönem başkanlığını almasının hemen ardından başbakan recep tayyip erdoğan, 5 yıl aradan sonra ilk kez brüksel'i ziyaret etti. 22 yıl aradan sonra da ilk kez bir fransa cumhurbaşkanı ankara'yı ziyaret etti. bu gelişmeler brüksel-ankara hattının önümüzdeki dönemde hareketleneceğinin işaretleri.
gerek ab içi dinamikler gerekse kıbrıs meselesi ve ankara'nın önceliklerinin değişmesi nedeniyle yavaş ilerleyen müzakere süreci kasım ayında 22. faslın açılmasıyla birlikte yeniden canlandı. son yapılan kamuoyu yoklamalarında türkiye'nin ab üyeliğine desteğin gençler arasında artması ileriye yönelik olumlu bir işaret olarak görülmeli. ekonomik krizin tetiklediği siyasal avrupa'dan sosyal avrupa'ya yönelik dönüşüm, türkiye'ye bakışı elitler bazında değiştirdi. ocak 2014 itibariyle yunanistan'ın ab dönem başkanı olması bu sürece tetikleyici etki yapıyor. bu nedenle önümüzdeki dönemi şekillendirecek önemli unsurlardan biti olarak öncelikle yunanistan'ın dönem başkanlığını masaya yatırmak gerekiyor.
yunanistan dönem başkanlığı ve ab siyaseti
dönem başkanlığını "avrupa, ortak arayışımız" sloganı ile litvanya'dan devralan yunanistan'ın öncelikleri olarak açıkladığı unsurlar, atina'nın önümüzdeki altı ay içinde nasıl bir politika izleyeceğinin sinyallerini veriyor. büyüme ve istihdam yaratma, ab ve euro bölgesi'ne entegrasyon, göç-sınır-dolaşım ve kapsamlı denizcilik politikaları olarak açıklanan öncelikler dünya ekonomik kriziyle birlikte gündeme gelen "sosyal avrupa" felsefisiyle örtüşüyor.
iki binli yıllardan itibaren giderek artan avrupa-şüpheciliği, ekonomik krizin derinleşmesiyle birlikte artan işsizlik radikal aşırı sağ ve milliyetçi söylemlerle göç karşıtlığına ve yabancı düşmanlığına dönüşme eğilimi gösteriyordu. bu nedenledir ki son yıllarda dönem başkanlıkları ekonomik ve siyasal bütünleşmenin sosyal ayağını önceleyen ve güçlendirmeye yönelik politikalara odaklanıyordu.
ab dönem başkanlığı, üzerinde anlaşılmış prosedürler içinde siyasetini belirlerken, şüphesiz tek başına hareket etme özgürlüğüne sahip değil. fransa ve almanya başta olmak üzere ab içi güçler ile çeşitli yerel, ulusüstü, bölgesel yönetişim merkezlerinin, konuya, siyasi itibara ve hukuki düzenlemelere göre değişen şekilde etki kapasiteleri, karar alma sürecini ve uygulanacak siyaseti belirleyecek. erdoğan'ın brüksel ve françois hollande'ın ankara ziyaretleri sırasında verdikleri olumlu mesajlar bu nedenle önemlidir.
her ne kadar lizbon antlaşması ile birlikte ab'de dönem başkanlığı kurumunun önem ve etkisi önemli ölçüde sınırlandırılmış olsa da, avrupa gündemini belirlemedeki sembolik gücü dolayısıyla önemlidir. ocak 2013'te irlanda ile başlatılan ekonomik gelişmenin ve mali istikrarın güçlendirilmesine odaklanan "üçlü programın" tamamlanması yunanistan'ın başkanlık görevlerinden birisi.
bu program dahilinde hazırlanan önceliklerden kapsamlı denizcilik politikaları başlığı hariç, belirlenen diğer üç öncelik istisnasız tüm ab üyesi ülkeleri yakinen ilgilendiriyor. söz konusu üç öncelikte son yıllarda artan, özellikle genç işsizliğine paralel olarak yükselen milliyetçilik, radikal aşırı sağ ve yabancı düşmanlığı ile mücadelenin merkezinde yer alıyor. acı bir reçete uygulayarak ekonomik krizi atlatmaya çalışan atina'nın belirlediği öncelikler, gerek ülke içi gerekse avrupa içi sosyal düzenin yeniden kurgulanması ve konsolidasyonu için zaruri.
ab'nin kurumsal yapısı ulusal çıkarlara odaklanan siyaset yapma biçimini dönüştürdü. ab ülkeleri milli çıkarlarının bencil görüşlerini, ab kurumsal sistemi içinde üye devletler arasındaki farklılıklar üzerinden pazarlık ediyorlar. üye devletler bencil çıkarlarını ab kurumları ve prosedürleri içinde avrupalılaştırarak maksimize etmeye çalışıyor. gene üye devletler veto hakkı dahil tüm pazarlık unsurlarını devreye sokarak dengeleme siyaseti ile çıkarlarını gerçekleştiriyorlar.
atina, 1994 dönem başkanlığında genişlemeyi veto etme tehdidi ile kıbrıs rum kesimi'ni tüm ada adına tek temsilci olarak ab'ye alma girişiminde başarılı oldu. bu nedenle ab denizcilik politikası oluşturmak, ekonomik krizle boğuşan ve dış yardımlara bağımlı hale gelen yunanistan'ın ulusal çıkarını göstermesi bakımından önemli. bu çerçevede atina'nın, uzun yıllardır gündeme getirilen, gerek ege ve akdeniz altındaki büyük enerji kaynakları rezervi meselesine odaklandığını söyleyebiliriz. bölgede askeri üssü bulunan britanya'nın yanı sıra fransa, almanya ve italya'nın pay alma girişimleri atina'nın ankara'ya yönelik yeni siyasetini belirleyecek.
yunanistan dönem başkanlığının izleyeceği altı aylık program, her ne kadar büyüme, kalkınma, parasal birlik ve göç konusu gibi ana meselelere odaklanmış işlevsel yönü ağır basan bir program olarak görülse de, denizcilik politikası atina'nın hayati ulusal çıkarlarını temsil ediyor. yunanistan başbakanı antonis samaras, amaçlarının ege ve akdeniz'deki enerji zenginliklerinin uluslararası bir ittifak şemsiyesi altında ortaya çıkarmak olduğunu vurgulaması önemli.
türkiye'nin taraf olmadığı 1982 deniz hukuku sözleşmesi'ni kabul eden yunanistan, karasularının 12 mil olduğunu ileri sürüyor ve ege ile akdeniz'de münhasır ekonomik bölgelerin (meb) belirlenmesi için ab'nin kurumsal gücünden yararlanmayı amaçlıyor. doğu akdeniz'deki enerji kaynakları meselesinin tam merkezinde yer alan kıbrıs konusuna değinmeksizin, ab üyeleri arasında enerji rezervlerinin araştırılması ve geliştirilmesiyle ilgili ortak bir strateji oluşturarak kendi çıkarları doğrultusunda somut sonuç elde etmeyi planlıyor. bu noktada avrupa içi güçlerin özellikle bir sonraki dönem başkanı italya ve enerji yatırımları önemli olan fransa, almanya, hollanda ve britanya'nın politikaları atina'nın stratejisini belirleyecek.
dönem başkanlığı ve türkiye
atina tarafından belirtilen önceliklerin türkiye'nin müzakere sürecine olumlu yansımaları olması bekleniyor. son on beş yılda türkiye-yunanistan ilişkileri her iki tarafta da milliyetçiliği besleyen duygusal-romantik aşırılıklardan büyük ölçüde sıyrılmayı başardı ve daha rasyonel bir zemine oturdu. iki ülke arasındaki ilişkilerde perde arkasında sert rekabet ve zaman zaman gerilimler yaşansa da devlet adamlarının pozitif söylemleri, ilişkileri büyük ölçüde milliyetçilik kıskacından kurtardı.
yunanistan dönem başkanlığının türkiye açısından anlamı özellikle üç noktada kendini gösteriyor. göç-sınır-dolaşım, tam üyelik müzakereleri ve kıbrıs'ın ustalıkla gizil bir şekilde üstünün örtüldüğü denizcilik politikası. atina'nın dönem başkanlığı öncesinde vize ve geri kabul antlaşması'nın imzalanmış olması iki ülke arasındaki önemli bir sorun alanını ortadan kaldırdı. bu nedenle göç-sınır-dolaşım konularında atina-ankara arasındaki derin görüş ayrılıkları büyük ölçüde giderilmiş durumda.

ancak gerek bu antlaşmanın gerekse de göç ve mülteci konusunda sorumluluğu ve yükü sınır ülkelerinin omzuna yıkan dublin düzenlemelerinin hayata geçirilmesinde çeşitli sorunlar yaşanabilir. yunanistan'ın karşı çıktığı dublin düzenlemesi'nde dönem başkanlığı süresince bir değişiklik yapılmasının ab gündemine gelmesi zor gözüküyor. özelikle bir sonraki dönem başkanı italya'nın ana önceliklerinden biri olacağına kesin gözüyle bakılan bir konuda atina'nın diğer akdeniz ülkelerinin desteği ile ab sınırlarının korunması, ab dış sınırları koruma teşkilatı frontex'in güçlendirilmesi ve mültecilerin mali yükünün paylaşımı ile ilgili olarak bazı adımlar gündeme gelebilir. bu tür politikaların içeriğinin vize muafiyet antlaşmasının ruhuna aykırı girişimler içermesi halinde ankara-atina-brüksel hattında yeni gerilimler oluşabilir. sarkozy'nin oluşturduğu negatif havayı dönüştürmeye çalışan hollande liderliğindeki fransa bu noktada ankara'ya yönelik daha dikkatli ve aktif bir siyaset izleyeceğinin işaretlerini veriyor.
türkiye-ab müzakerelerinin sonucundan ziyade süreçte elde edebileceği kazanımlara odaklanan ve bu nedenle her fırsatta ankara'nın ab üyelik sürecini desteklediğini açıklayan atina'nın dönem başkanlığında ilerleme kaydedileceği yönünde olumlu bir hava mevcut. yunanistan'ın dönem başkanlığında yeni başlıkların açılması, sembolik bir gösterge olarak önemli. avrupa parlamentosu ve komisyon'un açılması yönünde olumlu görüş bildirdiği, yargı ve temel haklar konularını içeren 23., adalet, özgürlük ve güvenlik konularının yer aldığı 24. başlıklar müzakere edilebilir. erdoğan'ın brüksel gezisi ve hollande'ın mesajları söz konusu fasılların açılmasına yönelik olumlu havayı pekiştirdi.
türk-yunanistan ilişkilerinin önümüzdeki on yıllardaki geleceğini belirleyecek en önemli meselelerden birisi şüphesiz ege ve akdeniz'deki enerji rezervlerinin paylaşımı. yunanistan'ın ab kurumsal yapısını ve müzakere sürecini kullanarak meseleyi lehine çevirme girişimlerine ankara'nın uluslararası hukuk ve diplomasi alanında üreteceği cevaplar ilişkilerin seyrini belirleyecek. atina, denizcilik politikası oluşturma hedefi ve çabalarından somut sonuç alabilmek için dönem başkanı olmanın sunduğu bütün imkanları kullanmaya çalışacaktır. atina'nın bu çerçevedeki politikalarının kazanacağı içerik, derinlik ve boyut ankara ile olan ilişkilerin seyrini belirleyecek.
kıbrıs meselesi
kıbrıs meselesi, bm çatısı altında kapsamlı bir çözüm, ab çatısı altında çözümsüzlüğün devamı ve türk-yunan ilişkileri bağlamında üç boyutlu bir konu olarak önümüzde duruyor. bm çatısı altında devam eden çözüm müzakerelerinde ab'nin konumu, kıbrıs sorunu'nun acil bir şekilde çözümlenmesi için gerektiğinde sürece siyasi ve teknik destek sağlıyor. brüksel'in bu tip konulardaki pozisyonu dönem başkanlıklarından radikal bir şekilde etkilenmiyor. bu nedenle atina dönem başkanlığının bm çatısı altındaki kıbrıs müzakere sürecine olumlu veya olumsuz doğrudan bir etkisi sınırlı olacaktır. ancak son gelişmeler gösterdi ki, bm güvenlik konseyi üyesi fransa ve britanya'nın farklılaşan çıkarları güney kıbrıs ve yunanistan'ı fransa ile yakınlaşmaya itmiştir.
diğer taraftan yunanistan'ın dönem başkanlığı süresince denizcilik politikası kapsamında ab iç mekanizmalarını kullanarak pozisyonunu güçlendirmek için düşük görünümlü, fakat yoğun ve hızlı güç temerküzü politikası izlemesi beklenebilir. denizcilik politikası her ne kadar ege denizi ile ilgili gözükse de asıl amacın kıbrıs olduğu aşikar. kıbrıs müzakerelerinde ab'nin kurumsal ve hukuki desteğini yanına alarak güçlü bir şekilde masaya oturmak isteyen atina'nın denizcilik politikası kapsamında atacağı adımların içeriğinin türkiye'nin çıkarlarıyla çatıştığı noktalar, yeni gerilimlerin ortaya çıkmasına zemin hazırlayacaktır.
yunanistan'ın dönem başkanlığı, tam üyelik müzakerelerinde türkiye'ye yeni havuçlar sunarken, sopa olarak denizcilik politikasını gösteriyor. doğrudan türkiye ile karşı karşıya gelmek istemeyen atina, "sosyal avrupa" stratejisi içine yerleştirilmiş ulusal çıkarı için brüksel üzerinden baskı kurmaya çalışacaktır. ankara'nın bu girişimlere üreteceği cevaplar süreci belirlerken, cevapların etkisi ankara-atina-lefkoşa-brüksel denklemiyle sınırlı kalmayacak, orta doğu'daki ve küresel siyaseti etkileyecek.
muzaffer şenel, istanbul şehir üniversitesi siyaset bilimi ve uluslararası ilişkiler bölümü öğretim üyesi. aynı üniversitenin modern türkiye çalışmaları merkezi'nde müdür yardımcısı. güvenlik-kimlik-düzen ilişkisi, türk dış politikası, kıbrıs, avrupa birliği siyaseti ve dış ilişkileri, avrupa birliği'nin orta doğu politikaları ve komşuluk siyaseti üzerine çalışmalar yapıyor.
twitter'dan takip edin: @msenel
bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve al jazeera’nın editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Yorumlar