Görüş
Türkiye ekonomisinin ilerleyişi sürecek
30 Mart 2014 yerel seçimleri sonrası piyasalarda oluşan havanın olumlu seyrettiği ve yeni projelerin hayat bulma yolunda ilerlediği bir döneme şahitlik ediyoruz.

türkiye’de 2013 yılının haziran ayında yaşanan gezi parkı protestoları ve 17 aralık operasyonu süreciyle oluşturulan ortam, ülke risk priminin ve buna bağlı olarak faizlerin artıp döviz kurunun daha yüksek seviyelere çıkmasına neden oldu.
30 mart 2014 yerel seçimleri öncesi dönemde siyasi istikrarsızlık ortamı yaratıldığında, siyasi risk ile bağlantılı şekillenen temel makro-ekonomik göstergelerin negatif yönlü değişeceği beklendi. fakat ülkenin siyasi ve ekonomik risk altında olduğu algısının 30 mart seçimlerinde karşılık bulamadığı, üstelik orta vadeli makro-ekonomik hedeflerin rahat bir şekilde yakalandığı açıkça görülüyor.
30 mart seçimlerinin ortaya çıkardığı siyasi tablo, türkiye ekonomisinin geleceğine ilişkin soru işaretlerinin önemli ölçüde sonlandırıldığını gösteriyor. zira seçim sonuçları, iktidardaki adalet ve kalkınma partisi’ne (ak parti) duyulan güveni yenileyerek oluşturulmak istenen siyasal kaosun ortadan kalktığının işaretlerini verdi. özetle piyasalarda oluşan havanın olumlu seyrettiği ve yeni projelerin hayat bulma yolunda ilerlediği bir döneme şahitlik ediyoruz.
30 mart sonuçları, ekonomiyi olumlu yönde etkiledi
seçimlerden hemen sonra açıklanan 2013 yılı son çeyrek ve yıllık büyüme oranı, ekonomide oluşturulan negatif havanın aslında ne kadar yanıltıcı olduğunu bir kez daha ortaya koydu. türkiye ekonomisinde 2002-2007 yıllarında yaklaşık yüzde 7 olarak gerçekleşen büyüme oranı, 2008-2009 yıllarında küresel kriz ve yapısal bir sorun olan cari açık sebebiyle frenlendi. ama 2009 yılının son çeyreğinden bu yana, yani 17 çeyreklik dönem boyunca büyümedeki artış sürdü.
2013 yılındaki ekonomik büyüme ise gezi parkı protestoları, amerikan merkez bankası’nın (fed) tahvil alımını azaltma politikaları, avrupa ülkelerinin halen durgunluktan çıkamaması, ortadoğu’daki siyasi istikrarsızlık ve 17 aralık sürecine rağmen beklentilerin üstünde, yüzde 4 oranında gerçekleşerek, ekonominin sağlamlığını teyit etti.
türkiye’nin 2013 yılında yüzde 4 büyümesi, ekonominin yaşanan tüm şoklara karşı dirençli durduğunun en açık kanıtıdır. bütçe açığı ve kamu borcunun da gayri safi yurtiçi hasıla (gsyih) içindeki payının çok düşük olması, hatta avrupa birliği’nin (ab) temel kuralları konumundaki maastricht antlaşması (1992) kriterlerinin altında gerçekleşmesi, aynı zamanda bankacılık sektörünün güçlü yapısı, 30 mart sonrası dönemde öne çıkan önemli ekonomik göstergelerdir.
diğer taraftan, iç ve dış konjonktürden dolayı 2014 yılı büyüme beklentileri hakkında bazı tereddütler dile getiriliyor. oysa başta türkiye’nin en büyük ticaret ortağı konumundaki ab üyeleri ve öteki ülkelerin ticaretinde görülen hızlanmaların, türkiye ihracatının 2013’teki olumlu performansına 2014’te ivme kazandırması ve artan ihracatın ekonomik büyümeye katkı sağlayacağı gözden kaçırılıyor. bu noktadan bakıldığında, 2014’te yüzde 4 büyüme hedefinin gerçekçi bir rakam olduğu söylenebilir.
uluslararası para fonu’nun (imf) türkiye’nin 2014 büyüme tahminini yüzde 3,5 seviyesinden yüzde 2,3’e indirmek suretiyle yaptığı değerlendirme yanında dünya bankası’nın (wb) ise yüzde 2,4’lük büyüme öngörüsünün ne kadar geçersiz olduğu, türkiye ekonomisinin 2008 küresel ekonomik kriz sonrası gerçekleştirdiği ekonomik performans ile test edilmişti.
2008 küresel ekonomik kriz sürecinde türkiye, başta imf olmak üzere birçok uluslararası kurum ve kuruluşun yaptığı tahminlerin ötesinde büyüyerek, yabancı sermayenin türkiye'ye bakışını da olumlu hale getirmişti. aynı şekilde önümüzdeki dönemde de bu kuruluşların öngörülerinin gerçekçi olmadığı ve türkiye’nin tahminlerin yukarısında bir ekonomik büyüme göstereceği açıktır.
türkiye'nin 30 mart seçimlerinin ardından aldığı ve alacağı bazı tedbirler, ekonomik büyüme konusunda türkiye'nin pozitif unsurları haline gelecektir. bu unsurlar şöyle sıralanabilir:
1) kamu maliyesi göstergelerindeki performansını destekleyecek şekilde para piyasalarında yakaladığı istikrar.
2) türkiye cumhuriyeti merkez bankası (tcmb) tarafından yapılan, 'şartların elverdiği durumda, daha önce artırılan faiz oranlarında indirime gidileceği' yönündeki esnek açıklamalar.
3) yine tcmb’nin munzam karşılıklara (bankaların topladıkları mevduattan zorunlu olarak merkez bankası’nda bloke bir hesapta tutmak üzere ayırdıkları kısım)türk lirası bazında önümüzdeki dönemde faiz verme olasılığının güçlenmesi: tcmb'nin munzam karşılık oranlarında azaltmaya gitmesi ile bankalara sağlayacağı likidite vasıtasıyla reel sektörü fonlayacak kredi ortamının oluşacaktır.
ekonomik büyüme performansı, yabancı sermayeyi cezbediyor
aralarında türkiye’nin de yer aldığı yükselen ekonomilerde, fed’in para arzını daraltma kararı gibi etkenlerin piyasalar tarafından zaten çoktan satın alınması, ülke ekonomisinin geleceğine ilişkin yeni soru işaretlerinin oluşmasını engelliyor.
avrupa merkez bankası (ecb) tarafından yapılan parasal genişleme planlamasının, fed'in politikalarının türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde meydana getireceği finansal baskıyı azaltması öngörülüyor. bu da yabancı sermayesinin büyük kısmını ab ülkelerinden karşılayan türkiye için avantajlı bir durumu ifade ediyor.
30 mart’ta tekrar güvenoyu alan iktidar, içine çekilmek istendiği karışıklık, kaos ve kutuplaşmalara karşı geçen dönemlerde gösterdiği soğukkanlı ve itidalli tavrını sürdürmesi durumunda, hız vereceği reform ve yatırımlar üzerinden hem siyasal hem de ekonomik istikrarı perçinleyecektir.
ak parti hükümetinin 17 aralık darbe süreciyle beraber yargı alanında yaptığı zorunlu değişiklikler ve sosyal medya konusunda alınan kararlar doğrultusunda attığı ve ifade özgürlüğünü zedeleyici şeklinde yorumlanan adımlar, ekonominin geleceğine yönelik tartışmalarda bir argüman olarak kullanılıyor. lakin yurtiçi ve yurtdışından bu hususlarda gelen eleştirilere rağmen yabancı sermaye yine de türkiye’ye gelecektir. çünkü ekonomisinin büyüme performansının gelecek beklentilerini rahatlıkla karşılayabilecek konumda olması nedeniyle türkiye, yabancı sermaye açısından cazip bir ülkedir.
yine de kredi derecelendirme kuruluşlarının türkiye’ye tavrı pek olumlu yönde seyretmedi. fitch, türkiye’nin kredi notunu değiştirmedi. moody’s ise türkiye’nin halen yatırım yapılabilir olan kredi görünümünü durağandan negatife çevirdi. her ne kadar yatırım yapılabilir seviyede olan kredi notuna yönelik başlatılan negatif propaganda, yabancı yatırımcılar nezdinde olumsuz bir yargıya yol açtıysa da ülke notu, yatırım yapılabilir seviyede kalmıştır.
moody’s, türkiye’nin kredi görünümündeki değişikliğe gerekçe olarak, türkiye’de artan siyasi belirsizliği ve siyasi belirsizlikle yapısal reformların duraklama ihtimalini gösterdi. ancak böyle bir gerekçe; mevcut olmayan, vehimlere dayalı bir siyasal krizi bahane eden bir kuruluşun tarafsızlığı ve nesnelliği hakkında soru işaretlerine yol açtı.
kredi derecelendirme kuruluşlarının analizlerinin dayandırıldığı siyasal belirsizliğin, 30 mart 2014 yerel seçim sonuçlarıyla toplum nezdinde onaylanan bir siyasetle çelişmesi, değerlendirmelerin rasyonaliteden ne kadar uzak olduğunun belirtisidir. oysa 30 mart sonrasında siyasi belirsizlik ortadan kalkmış ve seçim sonuçları, yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimini daha da kolaylaştırmıştır. bu da siyasi istikrarsızlık konusunda ortaya çıkacak problemlerin çözümüne katkı yapacaktır.
prof. dr. erdal tanas karagöl, yıldırım beyazıt üniversitesi siyasal bilgiler fakültesi öğretim üyesi. 1992’de istanbul üniversitesi iktisat fakültesi'nden mezun oldu. yüksek lisansını abd’de connecticut üniversitesi, doktorasını ise ingiltere’de york üniversitesi’nde tamamladı. karagöl, siyaset, ekonomi ve toplum araştırmaları (seta) vakfı'nda türkiye ekonomisi üzerine çalışmalar yürütüyor.
twitter'dan takip edin: @erdalkaragol
bu makalede yer alan görüşler yazara aittir ve al jazeera’nın editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Yorumlar