Görüş
Türkiye’nin bölgesel güç gösterisi
Recep Tayyip Erdoğan’ın ‘Arap Baharı’ turu Türkiye’nin bölgesel nüfuzunu arttırma çabalarıyla çakışıyor.

recep tayyip erdoğan hakkında ne derseniz deyin, zamanlaması harika. filistin’in birleşmiş milletler (bm) başvurusunun oylamasından sadece birkaç gün önce, mısır’daki protestoların israil’in buradaki büyükelçilik çalışanlarını ülkeden kaçırmasıyla sonuçlanmasından sadece birkaç gün ve türkiye’nin israil ile ilişki düzeyini indirmesinden sadece bir hafta sonra, erdoğan ‘arap ayaklanmaları’ turunun ilk ayağı mısır’da krallar gibi karşılandı. erdoğan tezahüratlar ve birliktelik şarkılarının eşliğinde uçaktan inerken (time dergisi bir ‘rock yıldızı’ gibi karşılandığını bildirdi), türkiye’nin, bölge siyasetinin kalbine yerleşme çabalarının işareti belliydi.
bu bölgesel dinamiğin ortasında (halkların hislerine artık baskıcı yönetimlerle gem vurulamayacağından dolayı fazlasıyla) filistin meselesi duruyor. erdoğan, kahire’deki arap ligi merkezinde “filistin devletinin tanınmasından başka bir çare kalmadı” ve “filistin bayrağı bm’de dalgalanmalı” dedi.
bu senaryo israil’in bütün korkularını tek bir çerçevede birleştiriyor: ilişkilerin ciddi şekilde bozulduğu, israil için önemli ve bir zamanlar idare edilebilir iki müslüman müttefik, bir araya gelip stratejik bağlarını değerlendiriyorlar ve aynı zamanda israil’i halihazırda paniğe sürüklemiş filistin başvurusuna destek oluyorlar.
filistin konusu yalnızca arap dünyası için değil, aynı zamanda türkiye’nin artan popülaritesi için de anahtar niteliğinde.
bölge liderleri israil karşısında itaatkar bir tutum sergilerken, türkiye başbakanı israil’in 2008 gazze operasyonuna tavrını davos’taki toplantıda shimon peres’e “siz öldürmeyi iyi bilirsiniz” diyerek gösterdi. sonra, mısır’ın mübarek yönetimi israil’in gazze’ye uyguladığı ablukaya destek verirken, erdoğan, ablukayı ve gazze’ye giden yardım filosuna israil saldırısını ağır bir dille eleştirdi. israil’in yaptıklarına öfkesinin derinliğini, geçen sene haziran ayında “on emiri” çağrıştıran sözlerle dile getirdi: “tekrar söylüyorum. ‘öldürmeyeceksin’. hâlâ anlamadınız mı? o zaman sizin dilinizde söyleyeceğim. ibranice, ‘lo tirtzakh’.” israil filoda ölenler için özür dilemeyi reddettikten sonra türkiye diplomatik ilişkilerini kesti.
bu duruşu benimseyerek türkiye, israil’in politikalarına zayıf sözler dışında meydan okuyamayan müslüman ülkelerin yarattığı boşluğu doldurmuş oldu. filistin toprakların her yerinde türk bayrakları dalgalanıyor, türk ihracı mallar ve diziler ortadoğu’da yayılıyor ve (kısmen arap isyanlarından dolayı yıllık güzergahlarını değiştirdiklerinden) çok sayıda arap turist bu sene türkiye’ye akın ediyor.
bu sırada, bölgesel ağırlığını çoktan kaybetmesine neden olan bir rejimden kurtulan mısır’da ise değişim kıpırdanmaları yaşanıyor. geçici askeri konsey mısır’ın israil ile olan anlaşmalarına sadık kalacağını söylemesine karşın, son yaşanan protestolar, mısır halkının bu anlaşmaların feshedilmesini ya da en azından yeniden yazılmasını istediğini gösteriyor.
kahire’de ise erdoğan adeta bir insan seline hitaben, ortadoğu’daki ayaklanmalar ve arap dünyasında demokrasi ile ilgili kalabalıkları sevindiren konuşmasını yaptı. ayrıca mısır’la olan ticaret hacmini üç milyar dolardan beş milyar dolara çıkarma sözü verdi. bu durum israil’le gerileyen ticari ilişkiler nedeniyle oluşan boşluğu doldurmaya yeterli. türkiye, ekonomik olarak kuvvetli ve siyasi olarak örnek bir ülke. islami temelli akp, laik bir demokrasi idaresiyle, mısır’daki müslüman kardeşler’e iyi bir model oluşturabilir. ancak, her ne kadar türkiye başbakanı sıcak bir şekilde karşılanmış olsa da, analistler erdoğan’ın laiklik hoşgörüsü karşısında mısır’daki islamcıların eğilip büküldüğünü belirtiyor.
bu sırada, mısır’daki geçici askeri konseyin devrimi rayından çıkardığın hisseden demokrasi yanlısı protestocular, erdoğan’ın, güce susamış türk ordusu’nu ehlileştirmesiyle yüreklendirilmiş olabilirler.
ancak bu durumla ilgili şüpheler de mevcut. kimi analistlere göre türkiye, israil ile diplomatik bağlarını azalttığından beri ortaya attığı tehditlerde çok daha saldırgan bir ton belirlemiş durumda. bu dönemde erdoğan, gazze’ye gidecek yardım gemilerine donanmanın eşlik edebileceğini ve eğer kıbrıs akdeniz’de türkiye’nin tartışmalı bölge olarak ilan ettiği alanlarda doğalgaz araması yaparsa savaş gemilerinin müdahale edebileceğini söyledi. ayrıca, türkiye eğer arap ayaklanmalarının büyük savunucusu olarak görülme konusunda ciddiye alınmak istiyorsa, uğrunda mücadele ettiği davalarda seçici davranmamalıdır. bir yandan filistin’in kendi geleceğini tayin hakkına destek verirken, kürtlerin aynı hakları talep etme girişimlerini göz ardı etmemelidir.
ne var ki türkiye filistin davası üzerinden saygınlığını sağlamlaştırırken, bu konu israil’in içinde neredeyse konuşulmuyor. işgal, israil’deki kamuoyu ve medya tartışmalarında tamamen kaybolmuş durumda; israilli gazetecilerin gidemedikleri, dolayısıyla haber yapamadıkları batı şeria’daki ayırıcı duvarın arkasında ve gazze’de gözlerden ırak. liberal haaretz gazetesinde bu hafta çıkan bir yazı, israil’e, eğer bölgesel bağlarını kaybetmek istemiyorsa “filistin meselesi için gerçek ve çözüm getirici öneriler sunulmalıdır” çağrısında bulundu. ancak bu çağrı cılız bir ses olarak duyulmadı bile. diğer yanda ise çok satan bir gazetede çıkan “neden bizden nefret ediyorlar?” isimli bir yazıda, mısır’ın israil’e karşı husumetinin olası nedenlerini “filistin” ve “işgal” kelimelerini bir kez bile kullanmadan dile getirildi.
kahire’den arap devrimleri ilgili seslenen türkiye başbakanı, “bölgedeki bazı devletler bölgede yaşanan değişimi iyi okuyamıyor, bunların başında da israil geliyor” dedi. buna karşılık olarak görünen o ki, türkiye bu değişimleri gayet iyi okuyabiliyor.
rachel shabi, gazeteci ve 'not the enemy: israel's jews from arab lands' (yale university press, 2010) isimli kitabın yazarı.
twitter’dan takip edin: @rachshabi
bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve al jazeera’nin editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Yorumlar