Haber analiz

Kuşatmada hayatlarını kaybedenler için Saraybosna’da konser

Konserde Saraybosna kent merkezine yerleştirilecek 11.541 sandalyeye kimse oturmayacak.

6 nisan, saraybosna kuşatmasının başlangıcının yirminci yıldönümü. modern tarihin bu en uzun kuşatmasında sırp güçleri, bombalar ve keskin nişancılarıyla, 1000’den fazlası çocuk, 11.541 saraybosnalıyı öldürdü.

kuşatma sırasında hayatlarını kaybedenler için “saraybosna’nın kırmızı hattı” isimli bir konser düzenlenecek. düzenleyicileri dünyaya şu mesajı göndermek istiyorlar: “saraybosna ve bosna-herseklilerin yaşadığı katliam başka bir yerde, tekrar yaşanmasın!”.

saraybosna belediye başkanı aliya behmen, “bu proje, toplu kıyıma, öncelikle de, ölenlerin kuşatma altında tek tek yok edildiklerine dikkat çekiyor” diyor.

saraybosna kent merkezine yerleştirilecek 11.541 sandalyeye kimse oturmayacak.

konseri düzenleyenlerden, tiyatro yöneticisi haris pasoviç etkinlik için şunları söyledi: “800 metre uzunluğunda bir hat üzerine yerleştirilecek sandalyeler, 6 nisan’da boş kalacak; çünkü o sandalyeler kuşatma sırasında ölenler için ve onlar bu konser gelemiyorlar. o insanlar sivildi ve saraybosna’yı savundular”.

ölüm sessizce geldi

“benim yere damlayan kanımdır bosna’yı kurutmayan.” bu dizeler, saraybosna’daki suada dilberoviç ve olga suçiç köprüsü’nde yazıyor. 5 nisan 1992’de, savaş karşıtı barışçıl gösteriler sırasında, sırp askerleri tarafından öldürülen, saraybosna kuşatmasının ilk kurbanlarına adanmıştır.

dilberoviç, 1968 yılında, hırvatistan’ın sahil kenti dubrovnik’te doğmuştu ve tıp fakültesi beşinci sınıf öğrencisiydi. 1958 doğumlu suçiç ise parlamentoda çalışıyordu ve iki çocuk annesiydi.

ertesi gün, sırpların saraybosna’nın etrafında oluşturdukları çember resmi olarak kapanırken 300.000’den fazla insan elektrik, su, gaz ve yiyecek olmayan bir hayata mahkum edildi.


keskin nişancı ateşine karşı saraybosnalılar bm araçlarının
arkasına saklanıyorlardı. [fehim demir]

saraybosna kavşaklarında yeni işaretler belirmeye başladı: “dikkat, ileride keskin nişancı var!”

toplu taşıma durdu. dükkanlar, uluslararası toplumun gönderdiği insani yardım malzemelerini toplama noktalarına dönüştü. dünya; sokakta dökülen kandan, etrafı mezarlığa çevrilen koşevo stadyumu, okullardaki katliamlar ve su ve ekmek kuyrukları hakkında yazan yabancı gazeteciler sayesinde haberdar olmuştu ve bu kanı durdurmaya hiçbir şekilde hazırlıklı değildi.

ölüm saraybosna’ya sinsice girmiş ve kentin efendisi olmuştu…

o günlerde çocuklar bir oyun icat etmişti: patlamalardan sonra koşarak dışarıya çıkıyor, 62, 80 veya 120 mm bomba saplarını bulmak için yarışıyorlardı. hedefe ulaşan, o gün mahallenin en havalı çocuğu oluyordu. onlara güvenli bir ortam ve güzel bir çocukluk sunamamanın çaresizliği ve dehşeti içindeki anne babaları dışarı çıkmamaları için arkalarından boş yere sesleniyordu.

ölüm çok sıradanlaşmıştı. bu normal değildi ama başka türlü de olmuyordu.

‘tarif edilemeyecek kadar korkunç şeyler yaşanıyor’

insanların canını çok daha fazla yakan şeyler vardı: annesinin cesedi bir otomobilin bagajına sıkıştırılıp morga taşınan bir çocuğun gözyaşları; kız kardeşi birkaç adım ötesinde keskin nişancıların ateşi altında kalmış bir erkek çocuğun, kim olduğu belli olmayan bir adamın kolları arasında haykırışlarla ağlaması gibi…

yaklaşık dört yıl süren kuşatma sırasında saraybosna’ya her gün ortalama 329 bomba düştü. rekor 22 temmuz 1993’te, 3777 bomba ile kaydedildi.

aralık 1993’te son ağaç da kesildi. insani yardım malzemeleri arasında gelen, vietnam savaşı öncesinde üretilmiş teneke bisküvi kutularından yapılmış odun ocaklarında ısınmak ve yemek pişirmek için kullanılmak üzere…

o günlerle ilgili kitaplar yazıldı, oyunlar sahnelendi, şiirler söylendi…

posoviç, 1993’te, şu anda al jazeera balkanlar için yazan nada salom’a şunları söylemişti: “tarif edilemeyecek kadar korkunç şeyler yaşanıyor, ama saraybosna sadece dayanmaya devam etmekle kalmıyor, avrupa’nın kalanıyla kıyaslandığında manevi açıdan büyük bir üstünlük sergiliyor. bu inanılmaz.”

kuşatmanın 20. yıldönümü etkinliklerinde saraybosnalılara birçok avrupalı da katılacak.

aralarında, savaş zamanı saraybosna’dan haber vermiş gazeteciler de var.

yabancı gazetecilerin, o günlerdeki ‘merkezleri’ sayılabilecek holiday inn oteli’nde buluşması fikri e-posta yazışmaları ve bir facebook grubunda ortaya çıkmış.

ilk adımı, fransız le monde gazetesinde çalışan remy ourdan atmış. (ourdan, dört yıl boyunca yaşadığı ve daha sonra sık sık ziyaret ettiği saraybosna’dan kuşatma hakkında haber göndermeye başladığında 22 yaşındaymış.)

çok kısa bir süre içinde onlarca gazeteci onunla iletişime geçmiş ve eski meslektaşların buluşması; film gösterimleri, konferanslar, atölyeler, sergiler gibi çeşitli organizasyonların düzenleneceği, herkese açık bir etkinliğe dönüşmüş.

buluşmadan birkaç hafta önce saraybosna’ya gelen ourdan, “önayak olan belki benim ama hiçbir şeyi ben organize etmedim. fikir sadece o kadardı… ki zaten bu sizin hatıralarınız, sizin savaşınız, sizin ülkeniz” diyor.

daha sonra, kosova, irak ve afganistan gibi müteakip savaşların neredeyse hepsinde savaş muhabirliği yapmış olmasına rağmen, saraybosna’daki savaş sırasında gördüklerinin aklından asla çıkmadığını söylüyor.

ourdan o günleri şöyle hatırlıyor: “saraybosna kuşatmasında çok sıra dışı bir durum yaşandı. savaş bölgelerinde, savaşanlar yalnız kalırken siviller genellikle kaçar (ki bu onların hakkıdır) ve biz muhabirler onların peşinden gideriz. orada herkes, savaşanlar, siviller ve kalmaya karar veren biz muhabirler birleştik. bu çok özel bir durumdu. bir anlamda hepimizin ortak savaşıydı.”

savaşta bombalar ve mermilerle yaralanan 50.000’den fazla kişiye bakan doktorlar da savaşı çok iyi hatırlıyor.

dr. ismet gavrankapetanoviç, saraybosnalı ünlü bir cerrah. saraybosna üniversitesi klinik merkezi’nde ortopedi ve travma bölümü’nün başında ve tıp fakültesinde ders veriyor.

o günler için “uzun, soğuk ve karanlık dört yıl boyunca devam eden bombardımanlar yüzünden duvarları sarsılan ameliyathanelerde nasıl operasyon gerçekleştirdiğini, acı dolu savaş tarihinde hatırlayan başka bir cerrah nesli herhalde yoktur” diyor.

yaralı çocuklar

gavrankapetanoviç ve meslektaşları, ‘yaralıların yaralandığını’ hayatlarında ilk kez orada görmüşler.

“bir iki gün önce ameliyat ettiğimiz çocuklar, ortopedi birimi’nin çocuklara ayrılmış bölümünün duvarlarını vuran bir bomba sebebiyle yeniden yaralandılar” diyen dr. ismet gavrankapetanoviç öyküsünü şöyle tamamlıyor:

“dört yıl boyunca saraybosna’yı terk etmeyen doktorlar, tıp mesleği ve saraybosnalılar için çok büyük fedakarlıklarda bulundular.”

bombalar her yere düştü: hastaneler, okullar, apartman binaları, tv vericileri, merkez postanesi, tramvaylar, oteller, üniversite binaları, kent merkezindeki pazar, mezarlıklar, merkez kütüphanesi, camiiler, kiliseler, olimpiyat müzesi, merkezi ekmek fabrikası, ulusal müze, merkez bankası ve başkanlık binası…

kenti, çoğu boşnak ancak aralarında sırp ve hırvatlarında bulunduğu, teçhizat açısından fakir bosna-hersek ordusu savundu.

saraybosna’nın dış dünyayla tek bağlantısı, savaş sürerken saraybosna havaalanı altında kazılan bir tüneldi. bugün, bir bölümü kalıcı bir sergiyi de içeren tünel kentin muhakkak görülmesi gereken turistik yerlerinden biri.

tünelin çıkışı, kolar ailesinin butmir’de bulunan evlerinin alanı içinde kalıyor. saraybosnalıların savaş sırasında umut tüneli ismini verdikleri tünele bugün kolarlar bakıyor. savaş sırasında her şey tünelden taşınmış: yiyecek, tıbbi malzemeler, silah…


savaş sırasında mezarlık haline gelen zetra olimpik kompleksi
aynı zamanda topluca dua edilen bir mekandı. [danilo krstanoviç]

edis kolar, tünelin, iki ucundan da kazılmak suretiyle dört ay ve dört gün içinde inşa edildiğini ve iki taraftan yola çıkan kazıcıların, 30 temmuz 1993’te, tam olarak havaalanı pisti altında buluştuğunu söylüyor.

tünel yaklaşık 720 metre uzunluğunda ve yüksekliği yer yer 1,5 ila 1,8 metre arasında değişiyor. sadece kürekle kazılmış ve kazarken de gaz lambaları kullanılmış. kuşatma altında yaşamış saraybosnalılar, sıvı yemek yağı ve kısa bir fitil kullanılarak küçük kaplardan yapılan bu lambaları çok iyi hatırlıyor.

tünel çok dar olduğu için, gruplar içinden sırayla geçiyormuş. içinde, her biri sırtında 50 kg yiyecek taşıyan 1000 kişinin bulunduğu zamanlar da olmuş.

1994’de, malzemelerin küçük yük arabalarında kolayca taşınmasını sağlamak için tünele raylar yerleştirilmiş.

tünelden her gün ortalama 4000 kişi geçtiği söyleniyor. sırpların ara vermedikleri topçu ateşi ve keskin nişancılar yüzünden, taşıma işi sadece geceleri yapılıyormuş.

kolar, tünelin girişinde bekleyen insanlara üç kez bomba isabet ettiğini hatırlıyor. çoğunlukla sivillerin öldürüldüğü üç katliam…

belgrad’da yayınlanan günlük gazete danas’ın editörlerinden rade radovanoviç “saraybosna kuşatması, 20 yüzyıl’ın ikinci yarısında işlenmiş en büyük suçlardan biridir” diyor.

belgrad ve sırbistan’daki insanların “geçtiğimiz 20 yıldır yaptıkları gibi” bu suç hakkında sessiz kalmaya devam ettiğini de ekliyor:

"sırbistan’da saraybosna kuşatması hakkındaki gerçekleri bilenlerin sayısı çok az; onlar da bu gerçeklere değer veren insanlar.”

insanlığa karşı işlenmiş suç

eski yugoslavya uluslararası ceza mahkemesi, saraybosna kuşatması ile ilgili ilk kararını 2003’te verdi.

saraybosna’ya saldıran sırp birliklerinin komutanı stanislav galiç, insanlığa karşı işlenmiş suçlardan suçlu bulundu ve müebbet hapis cezasına çarptırıldı.

mahkeme kuşatmayı şöyle tarif etmişti: “evler, okullar ve hastaneler dahil, saraybosnalıların kasıtlı saldırılardan korunabilecekleri güvenli bir yer yoktu.”

kuşatmadan sonraki yıllarda saraybosna iyileşmeye devam etti. binaların çoğu yenilendi ve kent, 2014 avrupa kültür başkenti olmak için başvurdu.

bosna’nın başkentini saran kuşatma ve eski yugoslavya’nın dağılmasıyla bağlantılı olaylarla ilgili yazılı, işitsel ve görsel materyallerinden oluşan dünyanın en büyük koleksiyonu fama projesinin sahibi suada kapiç, “savaş dönemine ait saraybosna tarihi, dünyanın bugünü ve yarını için yaşamaya devam ediyor. en sonunda herkes bizim kurbanlar değil, kazananlar olduğumuzu anladı. bu, aynı zamanda, ‘kötümserliğe kapılmak için çok geç’ sözünün arkasında birleşen insanlığa da umut veriyor” diyor.

fama koleksiyonu, içlerinde kitap yazmaya, bahçe yetiştirmeye, aile kurmaya… hayatı doyasıya yaşamaya yetecek kadar enerji ve sevgi bulan… bir daha geri dönememe ihtimaline rağmen sokağa çıkma cesareti gösteren insanlara adanmış.

5 nisan’da ilk gösterimi yapılacak olan fama koleksiyonu daha sonra ingilizce olarak internette yayınlanacak.

al jazeera balkanlar’ın web editörleri edin krehiç ve selma milovanoviç saraybosna’da yaşıyor.

kaynak: al jazeera

Edin Krehiç

 al jazeera web editörü, saraybosna'da yaşıyor. aynı zamanda, ödül sahibi bir öykü ve roman yazarı. Devamını oku

Selma Milovanoviç

 sarayabosna'daki al jazeera balkanlar’ın web editörüdür. Devamını oku

Yorumlar

Bu sitede yer alan içerikler sadece genel bilgilendirme amacı ile sunulmuştur. Yorumlarınızı kendi özgür iradeniz ile yayınlanmakta olup; bununla ilgili her türlü dolaylı ve doğrudan sorumluluğu tek başınıza üstlenmektesiniz. Böylelikle, Topluluk Kuralları ve Kullanım Koşulları'na uygun olarak, yorumlarınızı kullanmak, yeniden kullanmak, silmek veya yayınlamak üzere tarafımıza geri alınamaz, herhangi bir kısıtlamaya tabi olmayan (format, platform, süre sınırlaması da dahil, ancak bunlarla sınırlı olmamak kaydıyla) ve dünya genelinde geçerli olan ücretsiz bir lisans hakkı vermektesiniz.
;