Haber analiz

Müftü Hassun ile söyleşi

Yirmi iki yaşındaki oğlu geçen hafta Suriye’de öldürülen Başmüftü Hassun, Beşar Esad’ı destekliyor.

Konular: Suriye
Başmüftü Hassun.
Başmüftü Hassun, rejim yanlısı ılımlı duruşuyla Suriye’deki muhalif aktivistlerin tepkisini çekiyor. [EPA]

suriye’deki ayaklanmalar daha da şiddetlenirken, ardı arkası kesilmeyen suikastlere şeyh ahmed bedreddin hassun’un 22 yaşındaki oğlu sariye hassun’un ölümüyle birlikte bir yenisi daha eklendi. sariye hassun, idlib-halep otoyolu üzerindeki ibla üniversitesi yakınlarında vurularak öldürüldü. saldırıda halep üniversitesi tarih bölümü öğretim üyesi muhammed el ömer de hayatını kaybetti. özellikle hums merkezinde akademisyen ve resmi yetkilileri hedef alan suikastler, neredeyse her gün yaşanıyor. bu suikastler, 1976 ve 1982 yılında müslüman kardeşlerin silahlı ayaklanmalarında kullandıkları taktikleri anımsatır nitelikte.

edinburgh üniversitesi’nde, çağdaş islam dersleri veren ve yakında “suriye’de islam ve baas partisi” adlı kitabı yayınlanacak olan thomas pierret’e göre, o yıllarda gerçekleşen ayaklanmaların ilk kurbanı başmüftü ahmed köftaru’nun oğlu idi. köftaru’nun 1979 yılında hayatını kaybeden oğlunun ölümü, kiracılarıyla, sözde arasında çıkan bir çatışma gibi belirsiz bir sebebe dayandırıldı. bu suikastle ilgili hiç kimse islamcıları suçlamadı. islamcılar ise bu suikaste ilişkin hiç bir sorumluluk üstlenmedi. halbuki islamcılar, müftüleri hedef alana diğer suikastları üstlenmişlerdi. ancak 1980 yılında islamcıların, halep’in önde gelen rejim yanlısı din adamı muhammed eş şami’yi öldürdüklerine dair kimsenin şüphesi bulunmamakta. oğlu süheyb (hassun’un ezeli rakibi) 1982 yılında şehrin dini vakfı’na başkan olarak atandı ve 2005 yılına kadar görevde kaldı. bunun yanısıra islamcılar, 1981 yılında şam’da bulunan emevi camii’nin müezzini raşid el kâtib’i de öldürmüş, diğer bir rejim yanlısı olan şamlı salah ugla’yı da ağır bir biçimde yaralamıştı.

halep’te bulunan müslüman din adamları, suriye’nin en çok yolsuzluk yapan ve bu yolla kamu fonlarından zimmetlerine para geçirerek zengin olan bir sınıf olarak ün salmıştır. suheyb eş şami, yaptığı yolsuzluklarla hassun’dan daha da kötü bir üne sahiptir. halep’te bulunan muhalif aktivistler, müftünün oğullarının kullandıkları pahalı arabalardan bahsediyor ve babası mütevazı bir köylü olmasına karşın müftünün bu denli zengin olmasından yakınıyor.

kuzeydeki halep’ten gelen müftü hasun, rejimi desteklemesinden ve protestoculara karşı düşmanca tavırlarından dolayı suriyeli muhaliflerden ağır tepki alıyor. öte yandan ülkede rejime karşı olduğunu belirten dera müftüsü şeyh ahmed abdülaziz gibi sünni din adamları da var. abdülaziz, ayaklanmalar sırasında tutuklandı ve dera karak bölgesindeki evi kurşun yağmuruna tutuldu. suriye’de her gün meydana gelen gösterilerde müftü hassun sürekli öfkeli açıklamaların hedefi oluyor. hums’un vair bölgesinde gerçekleşen bir gösteride yüzlerce protestocunun dilinde şu slogan vardı: “dinle, hassun dinle! sarığını çıkar, yerine boynuz tak”.

hassun’un rejim yanlısı ılımlı tavrı suriye’de neredeyse her gösteride bir alay konusu oluyor.

müftü ile randevu

ağustos ayında halep’in ravza camii’nde görüştüm. yanında üç oğlu ve erkek kardeşi de vardı. suriye’nin en büyük şehri olan halep’in çoğunluğunun sünni olmasına karşın, şehirde ülkenin diğer bölgelerinde olduğu gibi bir ayaklanma olmamış. müftüye bunun nedenini sordum. halep halkının daha eğitimli olduğunu ve dış güçlerin burada çok az etkisi olduğunu belirten müftü mevcut rejimin görüşlerini tekrarlar nitelikte bir açıklama yaparak ülkede altı aydır devam eden ayaklanmaları dış güçlerin bir komplosu olarak nitelendirdi. “halep, suriye’nin diğer şehirlerinde meydana gelen olaylara oldukça yabancı. bu da demek oluyor ki, rejim karşıtı olan bu fikirler suriye’nin dışından geliyor” şeklinde bir açıklamada bulundu.

bu olayların tek sorumlusunun dış güçlerin komplosu olmadığını belirten müftü, suriye’nin “dıştan kızıştırılmasında” “hizmetlerin kendi içinde yetersizliğini ve siyasal çoğulculuğu” da suçladı. suriye’de 40 yıldır siyasal çoğulculuğun olmadığını belirterek mısır, tunus ve irak’taki çoğulculuğa ilişkin uyarıda bulundu. müftü’nün oğlu söze karışarak, “irak’ta 100’den fazla parti var” açıklamasında bulundu. müftü ise sözlerine dini ve etnik partilere karşı olduğunu belirterek devam etti.

müftüye, isyanların başlangıç noktasının camiler olduğunu hatırlatarak gösterilerde islam’ın rolünü sordum. bunun doğru olmadığını, göstericilerin başka yerlerden gelip cami önlerinde buluştuğunu iddia etti.

müftüye, gösterilerde en çok söylenen sloganların “tekbir” ve “allah büyüktür” olduğunu hatırlattım. bu hususta dış güçleri, özelliklede “vahabi uydu kanalları”nı suçladı. örnek olarak ise, suudi kanalı visal’da sürgün edilen şeyh adnan el arur’un, muhalifleri “tekbir” diye bağırmaya teşvik ettiği görüntülerin yayınlanmasını gösterdi. “tekbir” kelimesinin camilerde ve günde beş defadan fazla söylenmemesi gerektiğini belirten müftü, gece yarısı “tekbir” diye bağırılmasının doğru olmadığını belirtti. sözlerine “amerika’yı uyarıyorum, eğer burada dini bir durum varsa, bunun ucu avrupa ve abd’ye de dayanır. aynı duruma eski yugoslavya’da da şahit olduk” diye devam etti.

ayaklanmalara pek çok din adamının da katıldığını belirttiğimde ise müftünün cevabı şu oldu: “gösterileri kışkırtan şeyhler var. ancak onların arap bölgesinde olan bitenden haberi yok. demokratik değişim adına yıkımlar gerçekleşiyor. ancak demokratik değişim, hükümete ya da muhalefete karşı şiddet gösterileriyle gerçekleşmez.”

müftü, “‘vatandaş’ ifadesinin yanında ‘sünni’ ve ‘hristiyan’ gibi ifadeler önemsiz olmalı” şeklinde bir açıklamada bulundu. muhaliflerin suriye hükümetini suçlamasının nedeninin alevi rejim olduğunu belirttiğimde, müftünün bana verdiği cevap şu şekilde oldu: “irak’ta hükümetin sünni olmasından yakınılıyordu. şu an şiiler saddam’ı özlediklerini belirtiyor. zira güvenli bir ortam yok.” burada yüzde 80 ya da 90’ını sünnilerin oluşturduğu bir baas partisi var.

KRONOLOJİ: SURİYE'DE İÇ SAVAŞ

müftüye, muhaliflerin, halep’te elektrikli şok tabancasıyla öldürüldüğünü iddia ettikleri ve hayatını kaybeden ilk protestocu muhammed el ikta ile ilgili ne düşündüğünü sordum. ikta’nın kalp krizinden öldüğünü iddia etti. müftü sözlerine şu şekilde devam etti: “göstericiler, aralarına katılmayanlara lanetler yağdırıp hakaret ediyor. bu barışçıl bir tutum mu? elbette değil! her iki taraf da ateş açtı. bunların bazıları göstericilerden, bazıları hükümetten geldi. ilk ay muhalif göstericilerden daha fazla asker öldü. silahlı pek çok grup var. bu gruplardan bazıları islami bir devlet isterken bazıları laik devlet istiyor ve hepsi bir araya geliyor, tıpkı mısır’ın tahrir meydanı’nda olduğu gibi.”

görüşmemiz sona erdiğinde ara sıra babasının kulağına tavsiyeler fısıldayan oğlu arkamdan geldi ve babasının “tekbir” ile ilgili ifadesine ilişkin bir açıklamada bulundu. babasının “tekbir”in sadece vahabilere has bir “ifade” olarak kullanmak istemediğini, bu ifadenin “tüm müslümanlara has bir ifade” olduğunu ve “doğruluğu ifade eden bu kelimenin münasip zamanlarda söylenmesi gerektiğini” belirtti.

twitter’dan takip edin: @nirrosen

kaynak: al jazeera

Nir Rosen

çağdaş ve uluslarası konularda çalışmalar yapan amerikalı bir gazetecidir. Devamını oku

Yorumlar

Bu sitede yer alan içerikler sadece genel bilgilendirme amacı ile sunulmuştur. Yorumlarınızı kendi özgür iradeniz ile yayınlanmakta olup; bununla ilgili her türlü dolaylı ve doğrudan sorumluluğu tek başınıza üstlenmektesiniz. Böylelikle, Topluluk Kuralları ve Kullanım Koşulları'na uygun olarak, yorumlarınızı kullanmak, yeniden kullanmak, silmek veya yayınlamak üzere tarafımıza geri alınamaz, herhangi bir kısıtlamaya tabi olmayan (format, platform, süre sınırlaması da dahil, ancak bunlarla sınırlı olmamak kaydıyla) ve dünya genelinde geçerli olan ücretsiz bir lisans hakkı vermektesiniz.
;