Kadınlarınıza uyguladığınız baskının bedeli

Yakınlarda Newsweek’te yayınlanan bir makalede, kadın olmak için en kötü ve en iyi ülkeler sıralanıyor ve kadınların baskı görmesinin zararları anlatılıyor.

Kongolu kadın.
Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nde her gün 1000’den fazla kadın tecavüze uğruyor [andré thiel, flickr]

newsweek dergisinin kapağına konu olan “2011 küresel kadın ilerleme raporu”, başı ve sonu iki farklı dünyayı resmeden bir ülkeler listesi içeriyor.

“kadın olmak için en iyi ülkeler”in sıralandığı listenin başında izlanda, iskandinavya ülkeleri, hollanda, isviçre ve kanada’yı görmek şaşırtıcı değil. daha sonra, bu gezegende yer alan 90 ülke araştırmanın beş kategorisine (adalet, sağlık, eğitim, ekonomi ve siyaset) göre sıralanıyor. 

bu dünyada, üniversite diplomalı kadınlar erkeklerden daha fazla kazanıyor (abd’de), ev içi şiddet uygulayan tacizcilerin evlerine gitmesi yasak ve elektronik izleme cihazlarıyla takip ediliyorlar (türkiye’de) ve kadınlar başbakan seçiliyor (danimarka ve almanya’da).

şimdi, diğer gezegene, yani “kadın olmak için en kötü ülkeler”e bakalım. bu listenin en sonunda yer alan çad’da kadınların “neredeyse hiç yasal hakkı yok” ve on yaşında kız çocuklarının evlendirilmesine izin veriliyor. aynısı, kadınlar için en kötü yedinci ülke olan nijer için de geçerli. mali’deki kadınların çoğu (en kötü beşinci ülke) kadın sünneti travması yaşamış. demokratik kongo cumhuriyeti’nde her gün 1100 kadın tecavüze uğruyor. yemen’de karınızı istediğiniz zaman dövebiliyorsunuz.


çad'da kadınların "neredeyse hiç
yasal hakkı yok"  [víd hassan, flickr]

söz konusu iki dünyanın böylesine çıplak ve ayrıntılı bir karşılaştırmasını görmek epey sarsıcı olsa da, aslında böylesi bir bölünmenin var olduğu yeni bir bilgi değil. kalkınma uzmanları ve insan hakları grupları, yıllardır bu eşitsizliklere dikkat çekmeye çalışıyor. ancak, kadınlara uygulanan sistematik baskıya atıfta bulurken empati kurma isteğiyle hareket etmek gibi bir eğilim var (“bu politikaları hoş, aydınlanmacı olmadığı için izlememeliyiz” sözlerinde olduğu gibi). bu arada, kalkınma konularında çalışan bazı araştırmacılar, kadınlara yöneltilen baskıların, ülkelerin yoksulluktan kurtulma çabalarını sekteye uğrattığına dair ikna edici iddialarda bulunmaya başladı.

ekonomi ve baskı

newsweek’in listesindeki veriler, bu meseleyi çok daha güçlü ve radikal terimlerle ifade etmemiz gerektiğini gösteriyor: yoksul ülkeler kadınlarına baskı uygulamayı seçmekle, bir ölçüde, kendi yoksulluklarının devam etmesini tercih etmiş oluyor. kadınlara uygulanan baskı ahlaki bir sorun olmasına rağmen, ülkelerin kısa vadede ‘kültürel’ açıdan rahatsızlık yaşamamak için yaptıkları bir seçim olarak, uzun vadede ekonomik ve sosyal gelişmeden taviz vermeleri anlamına geliyor.

en yoksul ülkelerin çektikleri sıkıntıların bir bölümünü kendi kararlarına dayandırmak siyasi açıdan doğru değildir. ancak içinde bulundukları durumdan (çoğunu) kısmen de olsa sorumlu tutmayı reddetmek küçümseyici bir tutumdur. bu ülkelerin halihazırda yaşadığı yoksullukta (geniş çaplı açlık, okuma yazma bilmezlik, mal mülk sahibi olamamak, hukuki mercilerin olmaması ve devlet şiddeti karşısında savunmasız olmak) sömürgecilik mirasının çok büyük bir etken olduğu tartışılmazsa da, aynı ülkelerin evlerinin mahremiyetinde ve kamu kurumlarında kadınlarına uyguladıkları sömürüyü görmezden gelirsek bu mirası nasıl suçlayabiliriz?

önemli bir bölümü afrika’da yer alan veya nüfusunun çoğu müslüman olan dünyanın en yoksul ülkeleri, kadınlarına baskı uygulamaya devam ederken veya bunun için yeni politikalar üretirken bizler, belirli bir ölçüde de olsa, bu politikaları takip edecek ekonomik felaketi de seçmekteler demeye istekli olmalıyız. gelişmiş dünyanın suskun kalması, bütün halklara tek bir adalet standardı uygulamadığı ve siyah ve kahverengi derili erkeklerin siyah ve kahverengi derili kadınlara kötü davranmasını doğal karşıladığı anlamına gelmektedir.

newsweek’in listesindeki “sürpriz” ülkeler, kadınların eğitilmesinin ekonomik refahı artırdığını teyit ediyor. doğal kaynakları çok da bol olmayan bazı ülkelerle birlikte sömürgecilik ve başka tür tahakkümler altında yaşamış birçok ülke, kadınlarını eğitmeyi ve yasal haklar vermeyi tercih etmiş. bu ülkelerin bir bölümü ekonomik güçlükler çekiyor, ama hiçbiri fakru zaruret içinde değil ve hatta bazıları süratli bir büyüme halinde. çin, hindistan, malezya, endonezya, brezilya, güney kore ve türkiye’yi düşünün.

'kötü' gezegende yaşayan kadınların düşük bir statüye sahip olması kültürel değişime direnme eğilimlerine bağlanamaz. sürpriz ülkelerin çoğunda (romanya, portekiz, filipinler ve hindistan) sadece 50-100 yıl öncesinde kadınlar çok daha kötü muamele görüyordu. pakistan’da bugün kocaların eşlerine tecavüz etmesi yasak değil ve her yıl 800 namus cinayeti işleniyor. ataerkinin hakimiyeti zayıflasa, ekonomisi ilerlemeyen pakistan kim bilir ne tür bir ekonomik patlama yaşayabilir?

sayı saymasını biliyorsanız iş kurabilirsiniz; evinizde tecavüze uğramaktan ve dayak yemekten ölesiye korkmuyorsanız yeni bir su kuyusu açmak için [köyünüzün] halkını örgütleyebilirsiniz. üç yaşındayken genital organlarını yaralamaz, on yaşında evlendirmezseniz kızınız okula gidebilir. daha sonra evlenip çocuk sahibi olduğunda, onun çocukları eğitimli ve çalışan ebeveynlere sahip olmanın avantajlarından yararlanabilir; hem anneleri hem de babalarıyla bilgi dolu tartışmalar yapabilir, iletişim kurabilir ve başarılı olmak için ikisinden de cesaret alır.

eğitimli, girişken ve zorlayıcı anneler büyük fark yaratır.

abd dışişleri bakanı hillary clinton’ın newsweek’in bahsettiğimiz sayısında söylediği gibi “dünya, kadınların gelişme potansiyelinden faydalanma konusunda daha stratejik ve yaratıcı düşünmeli. araştırmalara göre, kadınların iş dünyasına girmesine ve girişimlerine destek olmak yeni işler yaratmaya ve gelir artışı elde etmeye yarıyor.”

ne yazık ki, kadınlar için kötü gezegen’de, korku dolu, eğitimsiz kadınları evde oturmaya zorlamak, sosyal açıdan, gelirlerin herkes için aşağı çekilmesi gerçeğiyle yüzleşmekten daha kabul edilebilir. en yoksul ülkelerin içinde bulundukları durumla ilgili bir şey yapma, yani “kadınlarını özgürleştirme” sorumluluğu konusunda rahatsız edici olması sebebiyle susmaktan vazgeçmenin zamanı gelmiştir.

naomi wolf siyasi aktivist ve aynı zamanda toplumsal eleştiriler konusunda yazan bir yazardır. son kitabı: “give me liberty: a handbook for american revolutionaries” (“bana özgürlük verin: amerikalı devrimciler kılavuzu”).

bu makalenin bir nüshası daha önce project syndicate tarafından yayımlandı.

bu makalede yer alan görüşler yazara aittir ve al jazeera’nın editöryel politikasını yansıtmayabilir.

 

Yorumlar

Bu sitede yer alan içerikler sadece genel bilgilendirme amacı ile sunulmuştur. Yorumlarınızı kendi özgür iradeniz ile yayınlanmakta olup; bununla ilgili her türlü dolaylı ve doğrudan sorumluluğu tek başınıza üstlenmektesiniz. Böylelikle, Topluluk Kuralları ve Kullanım Koşulları'na uygun olarak, yorumlarınızı kullanmak, yeniden kullanmak, silmek veya yayınlamak üzere tarafımıza geri alınamaz, herhangi bir kısıtlamaya tabi olmayan (format, platform, süre sınırlaması da dahil, ancak bunlarla sınırlı olmamak kaydıyla) ve dünya genelinde geçerli olan ücretsiz bir lisans hakkı vermektesiniz.
;