Görüş
Artık darbeler başarısız olmaya mahkum
Partilerin demokrasi cephesinde buluşuyor olmasının darbeyi destekleyen ya da darbe karşısında sessiz kalmayı tercih eden ülkeleri kararlarını gözden geçirmeye yönlendireceği çok açık.
15 temmuz kalkışması toplumumuza büyük acılar yaşattı. silahsız masum insanlarımızın ağır silahlarla katledildiği, meclisin bombalandığı, neredeyse bütün komuta kademesinin esir alındığı, cumhurbaşkanı ve başbakan'ın saldırıdan kıl payı kurtulduğu bir kara gece yaşadık. ancak 16 temmuz itibariyle ortaya çıkan siyasi manzaranın gelecek için umut veren bir özelliği var. siyasal partiler ve onların temsil ettiği farklı toplumsal kesimler arasında güçlü bir işbirliği ve diyaloğun kapıları açıldı.
siyasal kutuplaşma nedeniyle geçmişte doğrudan temasları kalmamış liderler bir araya geldi. başbakan’ın muhalefet liderlerini düzenli bilgilendirdiği gazetelere yansıdı. ayrıca politikacılarımız birbirlerine açtıkları davaları geri çektiler. 7 ağustos'ta yenikapı'da gerçekleştirilen mitinge ise cumhurbaşkanı erdoğan ve üç büyük partinin liderleri birlikte katıldı. farklı mesajlar verseler de demokrasinin vazgeçilmezliğini ortak bir şekilde vurguladılar. ayrıca tüm konuşmacılar yeni dönemde işbirliği ve diyaloğun derinleşmesi gereğini belirtti.
ortaya çıkan bu yeni durumun yani partiler arası işbirliğinin ve diyaloğun yakın ve uzak erimli sonuçları olacaktır.
yakın erimli sonuçların en önemlisi, bu işbirliği ve diyaloğun yeni bir darbe girişimini başarısız olmaya mahkum etmesidir.
siyasiler-darbeciler işbirliği tarihe gömüldü
türkiye'nin darbeler tarihinin bize öğrettiği bir ders var. bütün başarılı darbelerde siyasal partilerin bir kısmı ya da ülkenin önemli siyasetçileri darbeyi desteklemiş veya darbe karşısında sessiz kalmıştı. doğrudan askeri darbeler olan 27 mayıs ve 12 eylül'de de, dolaylı müdahaleler olan 12 mart ve 28 şubat'ta da hep böyle oldu. örneğin eski demokrat partili ekrem alican (1955'de dp'den ayrılarak hürriyet partisi'nin kurucuları arasına katılmıştı) 27 mayıs'tan sonra kurulan ilk askeri hükümette maliye bakanı olmuştu. 12 mart günlerinde chp genel sekreteri bülent ecevit demokrasinin yanında saf tutarak görevinden istifa ederken bir başka chp'li nihat erim darbecilerin kurdurduğu hükümetin başbakanı oldu. 12 eylül'de süleyman demirel hamzakoy'a kapatılırken başbakanlığı sırasında müsteşarı olan turgut özal darbecilerin kurduğu hükümette başbakan yardımcılığı görevine getirildi. örnekleri çoğaltmak mümkün. ancak bu noktada darbe girişimlerinin başarılı olabilmesi için cuntaların ülkenin siyasal seçkinlerinin bir kesiminin desteğine muhtaç olduklarını belirtmekle yetinelim.
darbe girişiminin hemen ardından tbmm'de grubu bulanan dört partinin kabul ettiği ortak bildirideki şu cümleleri hatırlatmakta fayda var: tbmm kurtuluş savaşı’nı yapan, demokratik parlamenter sistemi geliştirmiş, bir milleti yokluk ve yoksulluktan muasır medeniyet seviyesine çıkarmış bir meclistir. meclisimiz tek yürek, tek vücut olarak darbeye karşı cevabı vermiştir.
bu ifadeler türkiye'nin geçmişte maruz kaldığı darbelerle 15 temmuz darbe girişimi arasındaki farklılığa işaret ediyor. şurası açık ki ülkedeki tüm siyasal partilerin darbelere karşı demokrasi cephesinde bir arada durması, ordu içinde varlıkları kulaktan kulağa fısıldanan darbeci artıklarının bir çılgınlığa girişmesini engelleyecektir.
partiler kendi tüzel kişiliklerinin ötesinde belirli toplumsal kesimleri temsil eden kuruluşlardır. 7 ağustos mitingi üç büyük partinin temsil ettikleri bütün kesimlerle darbenin karşısında olduklarını ve yeni darbe girişimlerine geçit vermeyeceklerini gösterdi. bu şartlarda darbecilerin tek şansı, birkaç bin subayın silahla tüm toplumu esir almaya kalkması olabilir. bunun nasıl sonuçlanacağını da 15 temmuz gecesinde gördük.
dış dünyayı darbe girişimlerini desteklemekten alıkoyacak siyasi tablo
yakın erimli sonuçların ikincisi ise dış dünyanın bize bakışıyla ilgili. türkiye'de partilerin darbe girişiminin karşısında durması ve demokrasinin temellerinin güçlendirilmesini savunması dış dünyayı muhtemel yeni darbe girişimlerini desteklemekten alıkoyacaktır. darbe tarihimizin gösterdiği bir diğer ders, darbelerin başarıya ulaşmasının darbenin ülke içinden olduğu kadar ülke dışından da desteklenmesine bağlı olduğudur.
ülkemizde yaşanan darbe girişimi karşısında batı’nın gösterdiği tutum hayal kırıklığı yarattı. demokrasinin ilk olarak ortaya çıktığı ve kurumlaştığı ülkelerde türkiye'de yaşanan darbe girişimi karşısında alınan tavır gerçekten şaşırtıcı görünebilir. ancak bu ülkelerin doğu’ya bakışlarındaki malum önyargılar ve bunların başında yer alan demokrasi ve sivil toplum oluşumunu batı’ya özgü görme saplantısı bu tutumun düşünsel arka planını oluşturuyor.
ayrıca yine darbeler tarihimiz bize gösteriyor ki askeri yönetimler sivil yönetimlerle kıyaslandığında uluslararası planda çok daha kolay siyasal tavizler verebiliyor. örneğin 1960'ların sonunda adalet partisi hükümetleri abd'nin büyük baskılarına rağmen afyon ekimini yasaklamadı. ancak 12 mart hükümetlerinin ilk işlerinden biri afyon ekimini yasaklama kararı almak olmuştu.
1970'lerin sonlarında ecevit ve demirel hükümetlerinin yanaşmadığı yunanistan'ın nato'nun askeri kanadına dönmesi önündeki türk vetosunun 12 eylül darbesi döneminde kaldırılması yine başka bir örnek. bu vetoyu 12 eylül generalleri abd'li askerlerden "asker sözü" dışında hiçbir güvence almadan kaldırmışlar ve türkiye'yi önemli bir kozundan mahrum bırakmışlardı. yani “batılılar niçin türkiye'de darbe karşısında bu tutumu alıyor” diye düşünürken, bir askeri yönetime daha kolay sözlerini dinletebileceklerini hatırda tutmak gerekiyor.
bunun yanında batı'da bir süredir türkiye'ye ilişkin bir şüphe bulunduğunu not etmek gerekiyor. bu şüphe, türkiye'nin otoriter bir yönetim eliyle islami bir doğrultuya sokulduğu ve batı ittifakından uzaklaştığı görüşüne dayanıyor. bu durum genel olarak türkiye'ye bakışı özel olarak da bu darbe karşısında alınan tutumu etkiliyor. ancak türkiye'de mevcut partiler arası işbirliği ve diyalog ortamı bütün bu söylemi geçersiz kılma gücüne sahip.
türkiye'nin otoriter bir yönetim eliyle islami bir doğrultuya evrilmesi endişesi özellikle chp'nin darbe karşısındaki tutumu ve işbirliğine açık politikasıyla anlamsız hale geliyor. chp'liler ak parti'li ve mhp'li parlamenterlerle birlikte batılı başkentlere gidiyor ve parlamento heyetlerine türkiye'deki darbe girişimi ve yeni siyasi ortam hakkında bilgi veriyor. ancak chp yönetiminin işbirliğini sürdürmek ve derinleştirmek için kendi tabanını iknada zorluk yaşadığı görünüyor. iktidar partisinin chp'nin rezervlerini ortadan kaldırması ve chp'nin toplumsal tabanını rahatlatması gerekiyor.
sonuç olarak partilerin demokrasi cephesinde buluşuyor olmasının darbeyi destekleyen ya da darbe karşısında sessiz kalmayı tercih eden ülkeleri kararlarını gözden geçirmeye yönlendireceği çok açık.
bu işbirliği ve diyalog ortamı kalıcı olabilirse uzun erimde de sonuçlar üretmesini beklemek gerekiyor. bu sonuç türkiye'de demokrasinin temellerinin sağlamlaştırılmasına dönük başta anayasa değişikliği olmak üzere kapsamlı bir reform programının uygulanması olabilir. ancak böyle bir sonuca ulaşmak için daha gidilecek epeyce yol var. ülkemizdeki uzlaşma ihtiyacı iyimserliğe, çoğunlukçu ve dayatmacı siyasal kültürümüz ise kötümserliğe neden oluyor. bakalım hangisi galip gelecek? yıllar içinde göreceğiz.
öte yandan uzun erimde siyasal partilerin hep anlaşmalarını istemek ve beklemek de doğru değil. demokrasi anlaşma ve aynı fikirde olma rejimi değil. partilerin farklı ilkeleri ve programları var. aslında oyunun kuralları üzerinde anlaşma yeterli. demokrasi insanların ve insan gruplarının bir diğerinden farklı olduğunu bilme ve farka saygı gösterme yani karşındakini cebren kendine benzetmeye çalışmama rejimi. siyasal partilerden işler normale döndüğünde her konuda anlaşmalarını değil, diğerine ve diğerinin temsil ettiği toplumsal kesimlere saygı göstermelerini, kendine benzetmeye çalışmamalarını bekleyelim. bu yeterli.
siyasal partiler toplumdaki farklı kesimlerin çıkarlarının ve fikirlerinin temsil edildiği siyasal kurumlar olarak var olmalı. istikrarlı bir siyasal rejim ancak böyle kurumlarla mümkün. bu çıkarlar ve fikirler arasında çelişkiler bulunduğunda pazarlık ve müzakere partiler arası iletişim ve etkileşimin yolu olmalı. bir kişinin ya da bir partinin ne her şeyi doğru bilmesi mümkün ne de bütün toplumu temsil edebilmesi.
böylesine karmaşık bir toplumda iyi bir yönetim ancak partilerin iletişim ve etkileşime açık olmasıyla mümkün. 15 temmuz bu kapıyı araladı. aralanan kapının açılması ise politikacılarımızın basiretine bağlı.
doç. dr. yunus emre, istanbul kültür üniversitesi uluslararası ilişkiler bölümü öğretim üyesi. ayrıca sosyal demokrasi vakfı (sodev) üyesi, toplumcu düşünce enstitüsü kurucu üyesi ve cumhuriyet halk partisi (chp) gençlik kolları eski genel başkanı. türkiye’de siyasal hayat ve kurumlar, tarih yazımı ve karşılaştırmalı siyaset alanlarında çalışmalarını yoğunlaştırıyor. emre'nin 'chp, sosyal demokrasi ve sol' (iletişim yayınları, 2013) isimli kitabı, 2014 yılında 'the emergence of social democracy in turkey' başlığıyla ib tauris tarafından ingilizce basıldı.
twitter'dan takip edin: @yunusemre
bu makalede yer alan görüşler yazara aittir ve al jazeera'nin editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Yorumlar