Görüş
Başörtüye Nobel Ödülü
Arap Baharı, Arap insanının saygınlığının artmasında çok büyük bir rol oynadı.
arap devrimleri, batı zihninde ve dünya medyasında araplara yönelik olumsuz imajı değiştirme yönünde bir çığır açtı. kendine saygı duyanın başkalarından saygı göreceği yollu güçlü bir kanıt sundu. bu yıl nobel barış ödülü’nü yemenli devrimci siyasetçi tevekkül kerman’ın alması, şanlı arap devrimlerinin parlak bir meyvesi oldu.
araplar ve müslümanlar son yıllarda dünya medyasında bozulan imajlarıyla çokça ilgilendiler. birçok arap akademisyen ve iletişimci, bu alanda yazmaya kendilerini adeta vakfetti. başlarında da batı kültüründe araplar ve müslümanlara yönelik insani olmayan, klişeleşmiş imajla ilgili çalışması ‘oryantalizm’ kitabıyla bir çığır açan filistinli düşünür merhum edward said geliyor. doğu’dan ve batı’dan birçok kimse said’in yönteminden etkilendi ve kitabı amerikan akademi dünyasında derin etki bıraktı.
birçok arap akademisyen edward said’in metodunu izledi. yahudi edebiyatındaki arap imajı çalışmasıyla yusuf yusuf, alman basınındaki arap imajı çalışmasıyla sami müslim ve britanya basınındaki arap imajı çalışmasıyla hilmi hıdır sari bu akademisyenlerden bazıları.
ayrıca bazı zengin arap hükümetleri, amerikan medyasında kendileriyle ilgili yaygın şekilde olumsuz ve klişeleşmiş imajla mücadele etmeye çalıştı, ancak bu girişimlerden bazıları aptalcaydı. söz gelimi bu zengin arap hükümetleri, amerikan gazetelerinin ilan sayfalarını jest ve önerilerde bulunmak için değil, açık propaganda mesajları yayınlamak amacıyla yüksek fiyatlar ödeyerek satın aldılar. bazen iyi niyet taşısalar da, yeterlilik düzeylerinin zayıf olduğunun göstergesiydi bu durum.
ne var ki bu tarz propaganda ve akademik çabaların sorunu, kendini haklı çıkarma ve sorumluluktan muaf tutması, ardından bütün suçlamayı başkasına yapmasıdır. sanki amerikalıları ve avrupalıları bizlerin sıradan insanlar olduğumuza ikna etmek, müzmin siyasi ve sosyal sorunlarımızı çözmek için yeterliymiş veya imajın düzelmesi gerçeklerin değişmesi anlamına gelecekmiş gibi… oysa tam tersi doğrudur. halklar kendi gerçeklerini değiştirerek başkalarının zihnindeki imajlarını değiştirirler.
burada olumsuz şekilde klişeleşmiş imaj etrafındaki araştırmaların veya bu imajın değiştirilmesi için harcanan çabaların değerini düşürme niyetinde değilim. ayrıca amerika birleşik devletleri ve avrupa’da siyonist eğilimlere sahip siyasi ve dini gruplar tarafından bu olumsuz imajın desteklenmesi yönündeki koordineli akademik ve medya çabalarını göz ardı etmenin tehlikelerini de hafife almıyorum.
ancak kanımca en büyük çabanın zihinlerdeki imajın değil, vakıanın ve gerçeklerin değiştirilmesine odaklanması gerekiyor. devrimci arap gençlerinin akademisyenlerden daha iyi şekilde bu noktayı kavradığı görülüyor.
bugün devrimci arap gençler, ahlaki ve insani değerlere sahip idealist yönleri, cesaretleri ve temizlikleriyle göze çarpmaları sebebiyle bütün insanlığın saygısını almışlardır. devrimci gençler halklarımızı aşağılardan alıp başkaları için ilham kaynağı olan bir modele taşıdı.
bu modelin etkisi araplara ve arap kültürüne kapalı olan dünyanın farklı bölgelerinde dahi görüldü. ‘wall street’i işgal et’ hareketi internet sitesinde ‘bizler hedeflerimizi gerçekleştirmek ve protestolara katılanların güvenliğini sağlamak için arap baharı’nın taktiklerini kullanıyoruz ve barışçıl direnişi teşvik ediyoruz’ sözleriyle gururlandı.
bu hareketin üyelerinin tişörtlerinin üzerinde ‘susmayacağız’ yazılı bazı arapça sloganlar görüldü. yine israil’deki pahalılık karşıtı gösterilerde de arapça ‘defol’ sloganına rastlandı.
mısır devrimi günlerinde kahire’deki tahrir meydanı’nda amerikan the new york times gazetesinin üç yorumcusu thomas friedman, roger cohen ve nikolai christophe’un bulunduğunu gözlemlemiştim. bu üçlü araplara yönelik önyargı düzeyleri farklı olmakla birlikte, israil’e olan sevgileriyle ve siyasi mizacına yakınlıklarıyla bilinen yahudilerdir. thomas friedman bu minvalde içlerinde en başarısızıyken (bazı arap siyasilere en sevimli gelen isim!), diğer iki isim bazen israil yanlısı tutumlarından dolayı yumuşayan insani eğilimleriyle tanınmaktalar.
bu üçlünün bir anda araplara yönelik önyargıyı aşıp mısırlıların kendi devrimlerinde gösterdikleri ‘insanlık ruhunu’ (bu ifade friedman’a ait) şakımaları doğrusu dikkatimi çekti. bu üçlünün aynı gazetede son 10 yıl zarfında yazdıklarını takip edenler, arap gençlerine saygınlığımızı kazandırmaları ve yolgeçen hanı olan namusumuzu korumaları açısından ne kadar borçlu olduğumuzu anlar.
siyasal islam’a bağlılığıyla bilinen bir arap kadının (kendisi yemen islah partisi danışma kurulu üyesi) nobel barış ödülü'nü alması, arapların dünyanın saygınlığını kazanması yolunda büyük bir sıçramadır. despot liderlerimizin kötü yönetimi ve birçok sosyal hastalıklarımız sebebiyle yıllarca bu saygıyı kaybetmiştik.
son 10 yılda kaotik selefilik, zaten kötü olan bu imajı, duyguları ve siyasi ferasetlerinin zayıflığı sebebiyle daha da kötüleştirdi, uygarlığın vahşetinin kurbanları olduğumuz halde bizleri dünyanın gözünde birer caniye çevirdi.
el kaide örgütünün irak’ı imha etmekle uğraşan amerikalı siyasetçilere nasıl en büyük propaganda malzemesi sunduğunu hâlâ hatırlıyorum. amerikalıların ebu gureyb cezaevi'ndeki işkence skandallarının ortaya çıkmasından birkaç gün sonra el kaide unsurları amerikalı rehine nicholas berg’in hâlâ kan damlayan kesik başıyla internete çıkmışlardı. sıradan amerikalılar bu aptallık ve ahmaklık karşısında kendi siyasetçilerinin ve askerlerinin ebu gureyb cezaevi'ndeki barbarlıklarını unuttular.
arap baharı, değerler ve kavramlarda bir ahlak devrimi gerçekleştirdi. bu değer ve kavramların en önemlileri barışçıl direniş kavramlarının kültürümüzün derinliklerine girdirilmesidir. bu da bizim kendimize bakışımızı ve başkalarının bize yönelik bakışlarını değiştirdi.
yemenli bir kadının nobel barış ödülü’nü alması, bizleri ahlak ve insanlık haritasında uygun bir yere koyacak bu ahlak devriminin ilk meyvesidir.
son yıllarda avrupa için en önemli endişe, fransa okullarındaki başörtü savaşından isviçre mescitlerindeki minare savaşına kadar islami sembollerle savaştı. arap gençleri parlak devrimleriyle çıkageldi, dünyayı bize saygı göstermeye ve kalbini açmaya zorladı.
ahlaki disiplin, siyasi olgunluk ve insaniyet, arap devrimlerine damgasını vuran özelliklerdir. bu özellikler devrime dünyanın saygısını kazandırmıştır.
bu özelliklerin belirtileri şunlardır:
birincisi, siyasi mücadelede barışçı yöntemin izlenmesi ve devrimcilerin kapsamlı kanlı saldırılar devrimin bedelini topluma ödettirmeksizin kendi kanlarıyla ağır bedeli ödemeyi kabul etmesidir.
ikincisi, libya’da ve bugün suriye’de gördüğümüz gibi devlet gücünün cinayetlere yönelmesi sonrası devrimin savaşmak zorunda kalması halinde cesurca savaşılmasıdır.
üçüncüsü, devrimlerin gerçekleştirmeye çalıştığı alternatifin, yani herkesi kapsayan ve istisnasız herkesin haklarını ve saygınlığını koruyan demokratik bir yönetimin netleşmesidir.
dördüncüsü, devrimlerin başkalarının meşru çıkarları için tehdit değil, bir iç ıslah çalışması olmasında ısrar edilmesidir. tevekkül kerman’ın 18 haziran 2011 tarihli the new york times gazetesinde yayınlanan makalesinde tam da altını çizdiği nokta buydu.
batılı ödüllerin kendi derilerinden soyutlanmış, kendi milletlerini hor görmeyi edebi ve bilimsel şöhrete ulaşmak için basamak edinenlerin tekelinde olmasına alıştık. sanki islami değerlere bağlılık veya arapların birliğine inanmak, bu uluslararası ödüllere layık görülmeyen bir ahlak suçuymuş gibi… ne var ki bugün devrimci arap gençleri bu engeli aştı ve bize dünyanın geniş kapılarını açtı.
tevekkül kerman’ın onurlandırılması, bu eski önyargılı çevrelerin arap ülkelerinde yeni bir çağın şafağının doğduğunun itirafından başka bir şey değildir. bu şafak ilk defa miladi 7. yüzyıl başlarında doğmuş ve dünyanın kapılarını ümmetimize açmıştı.
bütün insanlık nefret kültüründen ikna kültürüne geçmeye başladı. insani ve ahlaki mantığıyla yeni insanlık çağına girmeden ümmetimizin bir geleceği olmaz. bu mantık ümmetin liderliğe uygunluğunu kanıtlamaktadır.
halklarımızın karşılaştığı zorlukların, yöneticilerinden ve ülkelerimizi kendi kaprislerinin esiri olarak kalmasını hayal eden uluslararası güçlerden gördükleri adaletsizliğin boyutu ne olursa olsun, özgürleşme çabamızın ahlakiliğine ve insaniliğine tutunmak, başarma ve uzun vadede dünyanın saygısını kazanma umudumuzdur.
ahlaki ve insani ilkelerin aleyhinde olan siyasi makyavelizm, uzun vadede sahiplerine mezar olacaktır. bugün despotların gördüğümüz çekişmesi bunun kanıtıdır. bu kimseler bütün ahlaki disiplinlerden soyutlanmışlar ve her türlü aracı mübah saymışlardır, ancak nihayetinde tahtları, baldırı çıplak gençlerin özgürlük ve saygınlığı kazanma yönündeki sağlam iradeleri karşısında yıkılmıştır.
hayalci romantiklerden değilim, arap özellikleriyle bir gandi veya martin luther king’in çıkmasının dünyayı değiştireceğini, despotluk, yolsuzluk ve emperyalizmi bitireceğini düşünmüyorum. zorbalar savaşı dayattıklarında halkların zorbalara savaşla direnme haklarının olduğunu inkar etmiyorum. ancak burada altını çizmek istediğim husus, bir savaşçının asaletinin cesaretinden ve araçların meşruluğunun amaçların meşruluğundan daha az önemli olmadığıdır. ayrıca siyasi sağduyu topluma merhamet göstermeyi, mümkün olan en az bedelle değişimin yollarına girmek için çalışmayı gerektirmektedir.
barış cesaretin zıttı değildir. aksine barış, özellikle de kaddafi, esad ve salih gibi devlet adamlığı yönetimine karşın yol kesen eşkıyaların yöntemini seçen iflas etmiş yöneticilerle ilişkilerde en yüce anlamları içinde cesaretin ta kendisi olabilir.
arap devriminin dünyaya sunduğu ahlaki ve insani mesaj budur. bu parlak mesaj bize büyüklenen batı'ya, arap insanını olduğu gibi (erkek veya kadın, müslüman veya hıristiyan, islamcı veya laik) tanımasını öngörmüştür. bugün bize düşen en önemli görev, ülkelerimizde gerçek demokrasiyi yerleştirerek bu ahlaki ve insani kazanımı korumak, bu ülkelerdeki her insanın özgürlük, adalet ve saygınlık haklarını din, ırk veya sosyal statü gözetmeksizin tanımaktır.
yemenli direnişçi tevekkül kerman nobel ödülü'nü hak ederek aldı. bu ödülün genelde verilmesindeki siyasi ve kültürel önyargıları biliyoruz. ancak ödül bu kez arap insanını olduğu gibi hiçbir dekorasyon ve garnitür olmaksızın dünyaya sunan arap baharı lezzetindeydi.
moritanyalı araştırmacı, şair ve siyaset yorumcusu olan şankiti, katar islami araştırmalar fakültesinde araştırmacı olarak bulunuyor, siyaset hukuku, siyaset tarihi ve islam dünyası-batı ilişkileri konularındaki araştırmalarıyla tanınıyor. ‘sahabe arasındaki siyasi anlaşmazlıklar’, ‘siyasi fetvalar’ ve ‘şiir divanı’ başlıca eserlerindendir.
bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve al jazeera’nın editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Yorumlar