Arap Baharı’nın kaçırılması | Al Jazeera Turk - Ortadoğu, Kafkasya, Balkanlar, Türkiye ve çevresindeki bölgeden son dakika haberleri ve analizler

Görüş

Arap Baharı’nın kaçırılması

Arap Baharı’nın halihazırdaki süreçte bir kaçırmaya maruz kaldığını idrak etmememiz şu anlama gelir: Ya yanılgıya düşüyor veya kayboluyoruz; ya da saat başı haber bültenlerini okumuyoruz yahut okuduğumuzu anlamıyoruz.

Tahrir Meydanı'nda protestocular bayrak sallıyor.
Batı’daki hegemonya güçleri yeni bir Arap dünyasının doğduğunuanladıkları vakit kaçırma, bitirme veya nüfuz etme yoluyla bu yeni duruma yoğunlaştılar. [magdino20 | Maged Helal, flickr]

eski cumhurbaşkanının görevi bırakmasından on gün sonra 22 şubat’ta ‘devrimciler için gizli ne planlıyorlar’ başlıklı bir makalem yayınlanmıştı. makaledeki temel düşünce, amerikalıların ve israillilerin geçen otuz yıl boyunca nüfuzlarının sürmesini garantiye almak ve mısır’ı bağımlı ve geri kalmış pozisyonda tutmak için mısır’da köprülerini uzattıkları, ayaklarını sağlamlaştırdıkları ve nüfuz edebilecekleri her yere veya sosyal katmanlara girdikleri etrafındaydı.

(1)

bu düzenlemelerin o vakitler açıkça dile getirildiği üzere mısır’da ‘dramatik’ değişimin yaşandığı günün dikkate alındığı sır değil. elimde bulunan bazı belgeleri kanıt gösterdiğim zaman yönelttiğim soru şöyleydi: acaba bütün bu çabalar boşa mı gitti, ne zaman ve nasıl kullanılacak? o vakit zikretmediğim bir husus da new york times gazetesi, makalemin yayınlanmasından üç gün önce yani 19 şubat’ta amerikalı yetkililerin, aynı ayın 8’inde ordunun mısır’da göstericilerin üzerine ateş açmayacağından emin olduklarını ve bu yetkililerin amerikan ordusuyla derin bağları bulunan ordunun önemli rolünü takdir ettiklerini yazmıştı.

yayınlanan konuşmada amerikalı yetkililere dayandırılan bir ifade dikkatimi çekmişti. amerikalılar konuşmada mısır’daki otuz yıllık yatırımın yararı olduğunu ifade ediyorlardı. amerikalı generaller ve istihbarat subayları da elektronik posta ve yaptıkları telefon görüşmeleri kanalıyla mısırlı meslektaşlarına mesajlar göndermişler. bu arka plan beni bu kimselerin hedeflerini ve gelecek süreçte bizle ilgili akıllarında neler döndüğünü sorgulamaya itti.

amerikalıların ve başkalarının yaşananlardan dolayı şaşırdıkları ve ilk anlardan itibaren herhangi bir adım atmadan önce ‘görüntüde’ kalmak için geçen otuz yıl boyunca mısır’daki yatırımlarınının provizyonundan istifade etmeye hız verdikleri noktasında bir şüphe yok. zira sürpriz kendilerini sarmış ve hiç beklemedikleri bir yönden gelen şoka daha yakındı.

(2)

newsweek dergisinin washington’ın özellikle de ‘arap baharı’nın belirtilerinden dolayı şaşırması sonrası karşılaştığı trajediye ilişkin 12 haziran’da yayınladığı raporu muhafaza ediyorum. zira raporda, amerikan merkezi istihbarat yetkililerinin ‘terörle mücadele’ yıllarında ortadoğu bölgesindeki ordular ve güvenlik organlarındaki belli başlı şahsiyetlerle ve siyasilerle sağlam ilişkiler kurduğuna yoğunlaşması dikkatimi çekmişti. bu sağlam ilişkiler sebebiyle merkezi istihbaratlar özellikle de mısır’daki yerel istihbarat organlarına daha fazla dayandı. o vakit önceki devlet başkanı esaslı müttefikti ve istihbarat başkanı general ömer süleyman, 1990’lı yıllarda zirve yapan bu ilişkilerde eksen isimdi. merkezi istihbaratların dünyanın dört bir yanındaki el kaide örgütü unsurlarını takip ettiği, soruşturulmaları ve itiraflarının alınması için mısır’a gönderildiği bir dönemdi. 11 eylül 2011 olayları sonrası ilişkilerin dozu arttı ve halkası genişledi.

christopher dickey’nin yazdığı rapor, mübarek’in devrilmesinin washington’ın olumlu baktığı ve bir müttefik olarak bel bağladığı general ömer süleyman’ı da devirdiğini ancak süleyman’ın istihbarat ve siyaset sahasından çıkmasının, yeni duruma pek güvenmediği ve mübarek döneminde hakim olan düzende istihbarat ilişkisi kurabileceğinden pek emin olmadığı için amerikan yönetiminin kafasını karıştırdığını ilave etti.

bu tablo libya’da tekrarlandı. zira rapor britanya ve amerikan istihbaratlarının 1990’lı yıllarda libya istihbaratının kıdemli ismi (daha sonraları dışişleri bakanı olarak atanan) musa kose ile sağlam ilişkiler formüle ettiğini ve 11 eylül sonrasında ilişkilerin daha da güçlendiğini belirtiyor. bu ilişkilerin gölgesinde albay kaddafi’nin batı tarafından daha fazla kabul görmesi ve işbirliği içine girmesi için ‘rehabilite’ edilmesi işlemi gerçekleşti. libya’da devrim başladığında abd ve britanya devrimcilere hava desteği sunmuştu. fakat kosa süratle kaddafi’den ayrıldı ve londra’ya gitti. bu durum batı’nın libya’nın birinci istihbarat kanalından mahrum kalmasına sebebiyet verdi.

yemen’de durumun önem bakımından altta kalır yanı yoktu. yazar böyle diyor ve amerikan yönetiminin ülkede cumhurbaşkanı ali abdullah salih’in kardeşinin oğlunun liderliğindeki merkezi güvenlik örgütüne bağlı ‘terörle mücadele’ özel birimi kuran bir danışman ağını sevk ettiğini ekliyor. yemen sokaklarının isyanı sonrası gelecek net değil, ancak şartların eskisi gibi sürmeyeceği de kesin.

yazarın kendi raporundan çıkardığı özet; arap baharı’nın amerikan yönetimine bölgedeki en önemli ayağını kaybettirdiği ve bu durumdan doğan istikrarsızlık halinin (el kaide’nin kendi modelinden saydığı ve yazarın islamcı aşırılıkçı grupları kast ettiği) ‘cihatçıların’ canlanması için uygun ortam oluşturduğu şeklinde. yazar bu durumu batı çıkarları ve hesapları için güçlü bir tehdit olarak görüyor.

(3)

libya devrimi batılı güçler için arap baharı’na nüfuz etme ve kaçırma fırsatı oldu. zira mısır ve tunus’ta yaşananlara şaşıran batılı istihbarat organları sürprizin tekrarlanmaması kararı aldı. abd, fransa ve britanya’daki bu organların temsilcileri arasında yapılan istişarelerin özeti buydu. libya’da devrim uyarısı belirdiğinde hiç vakit kaybetmediler. bu istişareler günlük toplantılara ve saat başı koordineli iletişimlere dönüştü. zira hedef cazip, av ise değerliydi. çünkü böyle bir durumda hızlı müdahalede bulunmak, batılı ülkelerin hatta girmelerine, olaya ortak olmalarına olanak sağlayacak şekilde tablonun göbeğinde yer almalarına ve dolayısıyla baharın süreci ve amaçlarında etkili taraf haline gelmelerine imkan tanıdı. ayrıca, libya’nın petrol zenginliği, abd yönetiminin en büyük payı aldığı irak deneyiminin sonucunu tekrarlayacak şekilde koşuşturmayı haklı çıkaran çekici ve teşvik edici bir unsur.

libya şartlarında durumun daha iyi olması şöyle dursun, abd irak’ta işgalci ve istilacı taraftı; ancak ‘batılı müttefiklerle’ birlikte libya devrimi yönetiminin, sivillerin albay kaddafi’nin zulmünden ve rejiminin sertliğinden korunması talebine olumlu karşılık veren kurtarma timine dönüştü. kaddafi’nin gitmesiyle batılılar, yanındakine güvenmeyen, maceraları ve aptallıkları bitmeyen despot bir yöneticiden kurtuldular.

bunlara ilaveten albay’ın kendi iktidarı döneminde ülkesine dayattığı geri kalmışlık yılları ve halkın isyan etmesiyle sebep olduğu yıkım sonrası libya’nın imarı ve kalkınması, batılı imar şirketleri için canlanmalarına katkıda bulunulması kaçınılmaz büyük bir hediye sayılmaktadır. (uluslararası kurumlar libya’nın gelecek on yıl zarfındaki yeniden imar maliyetini 250 ila 500 milyar dolar arasında tespit ettiler.)

bu analiz benim değil, ancak amerikalı uzmanlardan philip zeljkao’nun financial times gazetesinin 22 ağustos tarihindeki internet sitesinde yayınladığı makalesinde yazdıklarının özeti bu. bu arkadaşımız araştırmacı, yazar ve eski başkanlardan baba bush dönemindeki amerikan ulusal güvenlik konseyi’nde önemli bir isimdi. ayrıca 11 eylül saldırıları akabinde amerikan hükümetinin performansından sorumlu en önemli yetkililerdendi. bu makaleyi bir başka araştırmacı bill van okin, 24 ağustos tarihindeki makalesinde yorumladı ve tartıştı. yazarın makaledeki temel düşüncesini makalenin ‘libya halihazırda batıdaki süper güçlerin istediği arap dünyasının yeniden bölünmesine model’ şeklindeki başlığı somutlaştırdı.

yukarıda bahsi geçen analizin yanında bu iki isim arasında dönen tartışma da üç gözlem dikkatimi çekti:

  • başta abd olmak üzere batılı ülkeler, mısır ve tunus devrimlerinin lidersiz olduğunu fark edince bu boşluğu kendi lehlerine kullanmaya dört koldan hız verdiler.
  • bu ülkeler arap baharına nüfuz edilmesi ve arap dünyasının bölünmesi çabaları içinde kendi ülkelerindeki özgürlükleri bastıran, ancak özgürlük ve demokrasi isteyen başka halklara yardım elini uzatan ülkeleri yöneten arap dostlarından yardım istediler.
  • batı çabası libya’da ve hatta suriye de dahi durmayacak. fakat kapının gerginlik unsurları ve patlama ihtimalleri barındıran başka alanlarda ayaklanmaların patlak vermesine açık olduğu anlamında ifade ettikleri üzere çekiciye ip atılmakta. batılı güvenlik organları mısır ve tunus deneyimlerinden ve sürprizlik unsurundan ders alınca bu organlar ve arkalarındaki güçler bu ayaklanmalarda uzak olmayacaktır kesinlikle.

(4)

arap baharı’nın yorum ve analizlerini okuyan biri, bu yorum ve analizlerin dört endişe kaynağından farklı düşünmediğini görür. bu endişeler şunlar:

  1. batı nüfuzunun gerileme ihtimalleri. şöyle ki bazıları arap dünyası atmosferini şu an amerikan dönemi sonrası sürecin sancılarıyla dolu olması şeklinde tanımlıyorlar.
  2. yasaklama ve karartma yılları sonrası açık siyasi arenada islamcı akımların ortaya çıkması.  bu durum mısır, tunus ve en azından libya’da daha net şekilde ortada. libya şu an bu konuda özel bir yoğunlaşmaya sahip. çünkü trablus’taki askeri konseyin komutanı abdulhakim belhac, libya’daki savaşçı islami cemaatin eski komutanıydı. belhac afganistan’a kaçmış ve merkezi istihbarat kendisini kaddafi’ye teslim edene kadar orada kalmış. hapiste birkaç yıl kalmış ve bazı arkadaşlarıyla şiddeti bıraktıklarını açıklayarak fikri eleştirilere katılması sonrası serbest bırakılmış. ayrıca geçici konsey müslüman kardeşler üyesi iki ismi de içeriyor.
  3. bu baharın, israil’in geleceği, mısır’la ve ürdün’le yapılan barış anlamalarının akıbeti üzerindeki etkisi. (haaretz gazetesi arap baharı’nı 15 eylül tarihli nüshasında ‘felaket’ olarak niteledi.)
  4. bu durumun özellikle de maşrik ülkelelerinden mağrip ülkelerine ve oradan körfez ülkelerine kadar farklı bölgelerde reform çağrısı yapan seslerin yankılanması sonrası en istikrarlı oldukları düşünülen krallıklar da dahil, arap vatanının diğer bölgeleri üzerinde yaşanabilecek sonuçları.

özetle batı’daki hegemonya güçleri yeni bir arap dünyasının doğduğunu ve oluştuğunu anladıkları vakit kaçırma, bitirme veya nüfuz etme yoluyla bu yeni duruma yoğunlaşmaya hız verdiler. ancak bütün bunlar yazılmış bir kader değil, başarısız olması muhtemel bir çabadır. ulusal güçler tarafından tehlikenin kaynağı anlaşılır ve karşı konulması için bir araya gelinirse bu çaba karşı bir yoğunlaşmaya direnemez. bu da temel zıtlaşma ile alt zıtlaşmalar arasında net bir ayırımı öngörmektedir. batılı hegemonya güçlerine karşı koymak ilk karenin en üstünde yer alırken bunun dışındakiler önem bakımından ikinci sırada gelen alt zıtlaşmalar olarak kalmaktadır.

mısır sahasında farklı akımlar ve güçler arasında, özellikle de islamcılar ve laikler arasındaki hararetli çatışmayı, henüz temel zıtlaşmayla mücadele cephesi kendisini koruyacak birilerini bulmamışken herkesin alt zıtlıklarla hesaplaşmayla meşgul olduklarını görünce insan üzüntüsünü gizleyemiyor. alt zıtlıklar etrafında anlaşmazlığı körükleyenlerin niyetlerini yargılamıyorum ancak kesin olan şu ki harcadıkları bu çaba, devrimi bitirme amaçlı olmasa da minimum düzeyde devrimin kaçırılmasına zemin hazırlamaktadır.

fehmi hüveydi, mısırlı yazar ve düşünür.

bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve al jazeera’nın editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Fehmi Hüveydi

mısırlı gazeteci ve yazar. 1937 yılında dünyaya geldi. kahire üniversitesi hukuk fakültesi'nden mezun oldu.  Devamını oku

Yorumlar

Bu sitede yer alan içerikler sadece genel bilgilendirme amacı ile sunulmuştur. Yorumlarınızı kendi özgür iradeniz ile yayınlanmakta olup; bununla ilgili her türlü dolaylı ve doğrudan sorumluluğu tek başınıza üstlenmektesiniz. Böylelikle, Topluluk Kuralları ve Kullanım Koşulları'na uygun olarak, yorumlarınızı kullanmak, yeniden kullanmak, silmek veya yayınlamak üzere tarafımıza geri alınamaz, herhangi bir kısıtlamaya tabi olmayan (format, platform, süre sınırlaması da dahil, ancak bunlarla sınırlı olmamak kaydıyla) ve dünya genelinde geçerli olan ücretsiz bir lisans hakkı vermektesiniz.
;