Görüş
Esir takasının ardındaki siyaset
2006 yılında Şalit’in yakalanmasından sonra görüşülmeye başlanan takas anlaşması, bugün 1027 aile için birleşme yolunu açtı.
esirlerin serbest bırakılmasına yönelik yeni açıklama, israil filistin çatışmasındaki başka birçok diplomatik ve siyasi girişimi hatırlatıyor. aslında daha önce defalarca önerilen, ancak zamanlamanın doğru olmaması ve çoğu kez de israil’in yeterli siyasi irade göstermemesi yüzünden herhangi bir sonuca bağlanamamış eski bir çözüme dayanıyor.
hamas lideri halid meşal ve israil başbakanı binyamin netanyahu tarafından ayrı ayrı yapılan açıklamalarda, hamas’ın 2006 yılında ele geçirdiği israilli asker gilad şalit’i, israil’in de (kimileri onlarca yıldır hapiste kalmış) 1027 filistinli mahkumu serbest bırakacağı ifade edildi.
tony karon’un time dergisindeki blogundan bir alıntı yapacak olursak, “ortadoğu’da, tarafların karşılıklı başarı elde ettiği “kazan-kazan” senaryoları çok nadiren gerçekleşir. ancak, hamas’ın (açıklamalara göre) 1000 civarında filistinli mahkum karşılığında, israilli tutsak asker gilad şalit’i salıvermesini sağlayacak anlaşma, her iki tarafın da zafer ilan etmesine olanak verecektir.”
bu anlaşma yıllardır dile getiriliyor. anlaşmanın yakında gerçekleşecek olması ise (her ne kadar gerçekten başarılı olup olmadığına karar verebilmek için bütün mahkumlar bırakılana kadar beklemek gerekse de) görünüşte birbirleriyle çelişen iki gerçeği yansıtıyor: i. işgalci güç israil, işgal altında tuttuğu filistinlilerin hayatlarını kontrol etmeye devam ediyor. ii. yeni bölgesel ve uluslararası koşullar israil için büyük sıkıntı yaratıyor.
hamas, gilad şalit'i makul bir esir değişimi
anlaşması için elinde tutmuştu. [reuters]
asimetrik güçler
israil’in, işgal altında yaşayan filistinli nüfus üzerinde sahip olduğu kontrolü, esir takasındaki eşitsizlikte görmek mümkün. filistinliler (bu olayda hamas), sadece tek bir israillinin, tutsak edilmiş bir askerin, hayatını kontrol ediyor. (aslında, hamas, şalit’in kızılhaç’a erişimine engel olmakla uluslararası hukuku ihlal etmiştir.)
diğer taraftan, batı şeria, gazze ve doğu kudüs’teki toprakları, sınırları, ekonomiyi, gıdayı, eğitimi ve neredeyse her yönüyle hayatı kontrol ettiği gerçeğini bir an için unutacak olsak bile, israil, kimisi cenevre konvansiyonu’na göre hukuki olmayan bir şekilde askeri mahkemelerce hüküm giymiş binlerce filistinli mahkumun ve aralarında filistin parlamentosu’nun seçilmiş üyelerinin de yer aldığı, sadece idari gözaltı kararlarıyla hapsedilmiş çok sayıda insanın hayatı üzerinde doğrudan kontrole sahip (ve bu da hukuki değildir).
filistinliler, şalit yakalanır yakalanmaz, onun özgürlüğü karşılığında binlerce (veya belki daha da fazla) filistinli mahkumu serbest bırakacak bir değişim anlaşması için çalışmaya başlamıştı. çok sayıda insanın hayatını değiştirebilecek bu büyük kumarda, filistinlilerin yegane kozu şalit idi ve hâlâ da öyle. aslında hamas’ın şalit’i elinde tutmasının tek sebebi olası bir esir takası anlaşması için saklamak olmuştur.
israil’in, binlerce mahkumu elinde bulundurmakla elde ettiği avantaj çok daha fazladır. (şu anda 6000 olan mahkum sayısı önceki yıllarda 11.000’e kadar yükselmişti.) işgalci güç olarak, güvenlik tehdidi oluşturduğuna inandığı (veya inandığını iddia ettiği) bireyler üzerinde tam kontrol sahibidir. bu durum, aynı zamanda, mahkumların ailelerinin, arkadaşlarının, komşularının ve siyasi yandaşlarının da moralini bozmaktadır.
israil bunu yaparken, filistinlilerin “sumud” dedikleri, işgale karşı sürdürülen direnişte sergiledikleri “metanetin” temeli olan aile birliğini baltalamaktadır. bunun yanısıra, filistinli liderlerin işgal altındaki topraklarda halihazırda zaten çok zayıf olan güçlerini de sarsmaktadır. liderlerin zaten müphem olan ‘yetki iddiaları’ mahkumlara özgürlüklerini kazandıramamalarıyla birlikte inandırıcılığını daha da kaybetmektedir.
geçmişte israil, şalit’in özgür bırakılması karşılığında çok sayıda filistinli mahkumun salıverilmesini öngören birçok benzeri anlaşmayı defalarca değerlendirmiş, ancak hiçbirini kabul etmemişti.
ne değişti?
arap baharı, bölgedeki yeni yönetimler, bölgesel güç ilişkilerindeki değişimler, filistin’in bm’e yaptığı devlet olarak tanınma başvurusu ve israil siyasetinde rüzgarın yönünü değiştirmesi gibi faktörler bir araya gelerek esir takasının taraflarını yeni baskılar altında bıraktı.
gazze şeridi’nin idaresini elinde bulunduran hamas, siyasi rakibi el fetih liderliğindeki batı şeria’daki filistin ulusal yönetimi’ne (fuy) karşı yükselen, benzeri fazla görülmemiş bir desteğe (uzun soluklu olup olmayacağı henüz belli değildir) karşılık vermek zorunda kaldı. (‘filistin devleti’nin birleşmiş milletler tarafından tanınması talebini genel kurul’a taşıyan ve filistin kurtuluş örgütü adına konuşan mahmud abbas geniş bir tabanda takdir ve övgü almıştı.)
hamas, çok uzun süredir buna benzer bir değişim anlaşması için uğraşıyordu; ancak, bu seferki çabalarının, kısmen, filistin ulusal yönetimi’yle aralarındaki, eskiden beri süregelen siyasi rekabetten etkilenmiş olması ihtimali oldukça yüksek. serbest bırakılacak mahkumlar listesini özellikle bu sebeple çok dikkatli bir şekilde hazırladılar. seçilenler sadece hamas üyeleri değildi; bütün siyasi fraksiyonlardan ve işgal altındaki toprakların (batı şeria, gazze ve doğu kudüs) her yerinden aktivistler vardı ve sonuçta herkesin büyük bir heyecanla karşılayacağı kesindi.
el fetih’in yeni kuşaktaki en önemli isimlerinden (ve belki de en fazla bilinen filistinli tutuklu) mervan barguti ile birlikte, sol görüşlü filistin halk kurtuluş cephesi’nin neredeyse on yıldır hapiste olan saygın lideri ahmet sedat’ın da serbest bırakılacaklar arasında olduğu söylentileri dolaşmaya başladı. daha sonra, ne sedat’ın ne de barguti’nin serbest bırakılacağı iddiaları duyulmaya başlandı. filistin parlamentosu’nun seçilmiş üyelerinin en sonunda özgür kalıp kalmayacağı da dahil, liste ile ilgili belirsizlikler geçerli olmaya devam ediyor.
bölgedeki değişimler
bölgeyle ilgili bazı değişimler de bu süreçte etkili oldu. mısır halkıyla ülke genelinde siyasi gücü elinde bulunduran askeri konsey arasında son zamanlarda tırmanışa geçen gerilime rağmen, 'tahrir meydanı sonrası mısır yönetimi' bölgede önemli bir rol oynamaya başladı.
askeri konsey, hamas ve el fetih’in, filistinlilerin birliğini sağlayacak bir anlaşmayı görüşmesine önayak olmaya öncelik veriyor. askeri konsey’in söz konusu esir takası görüşmelerinde aktif olduğu da iddia ediliyor. bu arada, türkiye de filistinlilerin haklarını savunmak konusunda eskisine göre çok daha aktif bir bölgesel rol üstlendi. israil ise ankara ve kahire'deki, (her ne kadar gerilimli olsa da) eski dostlarına güvenmediği bir bölgede olduğunu görüyor ve bu durum netanyahu'nun endişelenmesi yol açıyor.
israil liderinin siyasi kaygıları, ülkesindeki popülerliğinin azalmasıyla birlikte doğal olarak derinleşiyor. israil bölgede giderek daha fazla yalnız kalırken, netanyahu’nun liderliği yükselmekte olan yeni bir muhalefetle karşı karşıya. yaz boyunca tel aviv’de yapılan protesto gösterileri, bu muhalefetin en canlı dışavurumuydu.
söz konusu protestoları, konut fiyatlarındaki artış ateşlemişti ve aslında işgal ile anlamlı bir bağlantı hiçbir zaman kurulmadı. bununla birlikte, protesto gösterileri çok kısa bir zaman içinde netanyahu’ya yönelik büyük bir siyasi atağa dönüştü. israil’in seçimlerle göreve gelmiş başbakanı, daha önce akla hayale gelmeyecek bir şekilde, nefret edilen arap diktatörlerle eş tutuldu. protestocuların bu gösterilerde kullandığı “mübarek … esad … bibi netanyahu” sloganı iz bırakmıştır.
birdenbire esir takasını kabul etme yoluna gitmek, daha öncesinde böylesi bir anlaşmanın israil’i riske atacağını iddia eden netanyahu için siyasi bir zorunluluktu. halk, devletten şalit’in serbest bırakılması için 'bir şeyler' yapmasını istiyordu ve bu talepleri israil siyasi yelpazesinin bütününde yankı bulmuştu. şalit'in serbest bırakılması netanyahu’nun seçimler için tükenmekte olan şansını yükseltecektir.
vardığımız noktada en önemli soru anlaşmanın gerçekleşip gerçekleşmeyeceğidir. 1027 filistinli ve bir israilli aile, her iki taraftan bekleyiş içindeki milyonlarca insanla birlikte, sevdiklerinin serbest kaldığını görebilecekler mi?
phyllis bennis, siyasi çalışmalar enstitüsü (institute for policiy studies) ve amsterdam uluslarötesi ensititüsü’nde (transnational institute in amsterdam) uzman olarak çalışmaktadır. imparatoruluğa meydan okumak: halklar, hükümetler ve bm nasıl abd’ye kafa tutuyor (challenging empire: how people, governments and the un defy us) isimli kitabın yazarıdır.
bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve al jazeera’nın editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Yorumlar