Görüş
İşin sırrı ‘Türkiye partisi’ olmakta
1990’larda siyaset yaparken HEP olarak Türkiye partisi olmaya çalıştık. Bu çabamız anlaşılmadı. Bugün Kürt siyaseti tarifi güç bir noktaya geldi. 7 Haziran’daki başarıya katkı veren herkes bence demokrasi kahramanı. İmralı-HDP-Kandil de aynı yönde ve barış düşünüyor. Barışın artık siyaset yoluyla elde edileceğini çok iyi biliyorlar.

türkiye' de kürt siyaseti 1990’a kadar silahlı ya da silahsız illegal yollardan yürütüldü. 1990’da paris'te düzenlenen kürt konferansı’na katılan 7 milletvekilinin sosyal demokrat halkçı parti'den (shp) ihraç edilmesi ve buna tepki olarak bazı milletvekillerinin shp'den istifa etmesi büyük bir tartışmayı beraberinde getirdi ve yeni bir dönemi başlattı.
türkiye'nin her tarafından gelen, siyasetle ilgili 2 bin kişi ankara'da toplandı. yapılan tartışmalardan sonra bir kurultay bildirgesi ile yeni bir partinin kurulması gerektiği kamuoyuna açıklandı.
aralarında işçi sendikası liderlerinin, sanatçı ve hukukçuların bulunduğu, özellikle askeri darbelerde tutuklanmış, işkence görmüş, birçoğu idamla yargılanmış insanlardan oluşan kurucu heyet halkın emek partisi’ni (hep) kurdu. partinin genel başkanı da ben oldum. daha önce türkiye devrimci işçi sendikaları konfederasyonu (disk) genel sekreterliği yapmıştım ve bursa milletvekiliydim.
hep kurulduğu andan itibaren tüzüğü ve programı incelenmeden, bilinmeden ayrılıkçı ve bölücü bir parti olarak nitelendi ve suçlandı.
bu suçlamayı getirenlere şöyle seslendik: “hep ezilen, sömürülen ve baskı altında tutulanların partisidir. buna rağmen hep kürtlerin partisidir diyorsanız, o zaman kürtlerin ezildiğini, sömürüldüğünü ve baskı altında tutulduğunu kabul ediyorsunuz, demektir. bu durumda hep kürtlerin de partisi olmaktan onur duyar."
hep hiç kimseyi ötekileştirmedi ve düşman olarak göstermedi. bu anlamda kendi taraftarlarımıza "bizim bir tek düşmanımız vardır, o da kendi korkumuzdur. hep birlikte bu korkuyu yeneceğiz" diye sesleniyor ve kimseyi düşman olarak görmediğimizi vurguluyorduk.
o dönemde bir siyasi parti seçime girebilmek için türkiye'nin yarısında örgütlenmek ve seçimden 6 ay önce kongresini yapmak zorundaydı.
son derece ciddi zorluklar altında ve büyük bir çaba ile bu şartlar yerine getirildi. ancak dönemin hükümeti parlamentoyu toplantıya çağırarak 20 ekim 1991'de seçim kararı aldı. hem kulislerde hem de meclis’te seçimin 27 ekim’e alınması ve hep'in de seçime katılması için yoğun çaba harcadık, ancak başarılı olamadık. çünkü düzen partileri ve özellikle devlet kürt sorununun çözümünü öne alan, bu doğrultuda çaba gösteren bir partiyi içine sindiremiyordu.
siyasete uzun süre damgasını vuran bu engeli aşmak için shp ile seçim işbirliği yolları arandı. o dönemin shp genel başkanı erdal inönü'nün engin demokrasi anlayışının da katkısı ile seçim işbirliği yapıldı ve bir protokol ile shp listelerinden seçime girildi. bu seçimde bölgede başarılı olundu, ancak shp'nin kimi yöneticilerinin olumsuz tutumu nedeniyle bazı seçim bölgelerinde yeterli başarı elde edilemedi.
o dönemde başta hep'in diyarbakır il başkanı vedat aydın olmak üzere birçok partili faili meçhul cinayetlerle katledildi. diyarbakır'da 12 eylül'den sonraki en büyük kalabalığı toplayan cenaze töreni sırasında 7 kişi daha öldürüldü, 500 kadar insan yaralandı. savaş mı yapıyorduk siyaset mi, belli değildi. medya kapalıydı. 11 milletvekili istanbul’dan diyarbakır'a 'onurlu ve özgür yaşam yürüyüşü' adı altında bir eylem yaparak yürüdük. eylemimiz basında bir kibrit kutusu büyüklüğünde bile yer almadı.
seçimden sonra hep anayasa mahkemesi tarafından kapatıldı. hep genel başkanı olarak benim milletvekilliğim de düşürüldü. partiye yöneltilen suçlamaların ve bu suçlamalara göre verilen kararın ana dayanağı da şöyleydi: türkiye'de kürtlerin varlığından söz edilmesi, böylece türkiye'de türklerden başka halkların varlığı ileri sürülmek suretiyle bölücülük yapılması ve suç işlenmesi.
inkâr ve asimilasyona dayalı resmi devlet ideolojisi, yani sistem bu alanda yapılan legal siyaseti kabul etmiyordu. bu nedenle art arda birçok siyasi parti teker teker kapatıldı.
şimdi kürt siyaseti nereden nereye geldi diye bakarsak, tarifi güç bir noktaya geldiği görülüyor. parti yöneticileri, milletvekilleri televizyonlarda görüş ve düşüncelerini açıklıyor, kürt, kürt halkı, kürdistan demekten çekinmiyorlar, yani bildikleri gerçekleri büyük ölçüde ifade ediyorlar.
bunlar güzel gelişmeler. risk alanlara, katkıda bulunanlara bu uğurda yaşamını, işini, aşını kaybedenlere saygı duymak ve teşekkür etmek gerekir. peki, bu yeterli mi? değil. ama bu kadarını da çok görenler az değil. bağnazlıklar ve yukardan bakmalar halen sürüyor ve bu olumlu gelişmelerin önüne geçmek için her yola başvuruluyor.
seçimlerde yüzde 10'luk baraj büyük bir engel olarak bu nedenle korundu. kürt sorununun çözümünü savunan, türkiye'de insan hakları ve özgürlükleri batı standartlarına çıkarmak isteyen, demokrasiyi kararlı biçimde savunan bu partiler meclis'e sokulmak istenmedi, seçimlere bağımsız olarak girmek zorunda kaldılar. çoğu okuryazar olmayan ve türkçe bilmeyen kürt kadınlarını bağımsız adaylara oy vermek mecburiyetinde bıraktılar. bu gerçekten de korkunç bir haksızlık ve eşitsizlikti. 12 eylül askeri darbesi ile getirilen bu adaletsizlik ve çağdışılık ne yazık ki hâlâ sürdürülmektedir.
7 haziran seçimlerinde bu haksız uygulama yerle bir edildi ve büyük bir başarıya imza atıldı. bu başarıya katkı veren herkes bence demokrasi kahramanı olarak görülmelidir.
hep de türkiye partisiydi
hdp yöneticilerinin, milletvekillerinin seçim sonrası mütevazı ve gerçekçi açıklamaları bu başarının sürmesi ve kalıcı olması için atılan ilk ve önemli adımdır. bu başarı örgütlere yansıtılarak, türkiye siyasetine kalite getirerek ve demokrasiye katkıda bulunarak sürdürülebilir. bunun da yolu türkiye partisi olmaktan geçer. hep olarak türkiye partisi olmaya çalıştık. yapılması gereken her şeyi yaptık. uzun yıllar bu çabamız yanlış yorumlandı, anlaşılmadı ya da anlaşılmak istenmedi. devlet, türkiye partisi olarak siyasete katılmamızı istemediği gibi parti olarak siyaset yapmamızı da istemiyor ve engelliyordu.
şimdilerde ilgili ilgisiz herkes hdp'nin türkiye partisi olmasını öneriyor. ve sevinerek görüyorum ki abdullah öcalan çok zor koşullarda bu konuda kafa yoruyor ve büyük çaba harcıyor. bu anlamda kandil de öcalan'dan farklı düşünmüyor.
genel bir bakışla imralı-hdp-kandil de aynı yönde ve barış düşünüyor. özellikle barış konusunda en ufak görüş ayrılığı bile yok. barışın artık siyaset yoluyla elde edileceğini çok iyi biliyorlar. bu nedenle hdp'nin türkiye partisi olması konusunda imralı-hdp-kandil arasında ayrıca denge aramaya gerek yok, zaten bu konuda denge sürüyor.
burada önemli olan soru şu? imralı-hdp-kandil dışında kalan büyük kesim ve devlet ne düşünüyor? bu büyük kesimin küçük ve nitelikli bir parçası 7 haziran seçimlerinde tavrını koydu ve hdp'nin türkiye partisi olma çabasına, barış, demokrasi ve özgürlükler uğruna verdiği mücadeleye anlamlı bir biçimde destek verdi.
hdp de bu desteği anladığını açıkça ifade etti. şimdi sıra devletin tavrına geldi. devlet nasıl bir tutum takınacak, bu büyük kesime nasıl mesaj verecek, bunu hep birlikte göreceğiz. benim temennim, devletin olumlu yaklaşması ve üstüne düşeni yapmasıdır.
çünkü bu, türkiye'nin ve bölgenin geleceği ile çok yakından ilgilidir.
bugün koalisyon tartışmalarına bakarsak, hdp seçim sonrası ilk açıklamasında akp ve chp'nin koalisyon yapması gerektiğini söylemiştir. bu olmaz da akp-mhp koalisyonu söz konusu olursa buna da olumsuz yaklaşmamalıdır. çünkü olay kendi dışında gelişmektedir. bana göre parti her iki koalisyon seçeneğine de ilkesel yaklaşacak ve ona göre tavır takınacaktır. chp de, mhp de hdp'nin babasının oğlu değildir.
hdp seçim öncesi açıkladığı programa ve selahattin demirtaş'ın cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yaptığı açıklamalara uygun davranacaktır diye düşünüyorum. siyaset buna göre yapılacaktır. hdp bütün toplumu, türkiye'yi ve hatta bölgeyi rahatlatacak, ileri bir demokrasi için mücadelesine devam edecek, göstereceği performans ve muhalefet tarzı ile hdp'yi de büyüterek çekim haline getirecektir. hdp de zaten bunun farkındadır.
son zamanlarda görebildiğim ve türkiye'de herkesi kaygılandıran bir hususun altını çizmek isterim. siyasette kullanılan dil, rakip partilerin birbirlerine karşı yaptıkları suçlamalar kaygı vericidir. ve ciddi bir irtifa kaybı söz konusudur. özellikle bu konuya duyarlı olan hdp bundan sonra da bu duyarlılığını sürdürmeli ve toplumu kamplaştıran ortamı yumuşatarak örnek bir muhalefet sergilemelidir. siyasete kalite gelmesi en içten temennimdir.
fehmi işıklar, sendikacı. metal-iş federasyonu'nda yürütme kurulu üyesi ve genel sekreter, çağdaş metal iş'te genel başkan, disk'te genel sekreter olarak görev yaptı. ayrıca 18. dönemde bursa, 19. dönemde diyarbakır milletvekili olarak meclis'te görev aldı. diyarbakır milletvekilliği sürecinde tbmm başkan vekili seçildi. 1993 yılında anayasa mahkemesi kararıyla milletvekilliği düşürüldü ve beş yıl siyasetten men edildi.
bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve al jazeera'nin editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Yorumlar