Görüş
Nükleer silahlara veda
Nükleer silahsızlanmaya yönelik adımlar, silahların denetlenmesi konusunda tavizlerin verilebilmesi için gereken karşılıklı güven ortamını sağlayabilir.

yirmi beş yıl önce, yine ekim ayında, reykyavik izlanda’da, ronald reagan ile amerika birleşik devletleri (abd) ve sovyetler birliği’nin (sscb) elindeki korkutucu nükleer silah stokunu azaltacak ve 2000 yılına kadar tümüyle ortadan kaldırabilecek bir anlaşma üzerinde görüşmek için karşı karşıya gelmiştik.
bütün farklılıklarımıza rağmen, reagan’la, böylesi vahşi silahların medeni ülkelerin güvenliklerinin temel taşı olmaması gerektiğine dair güçlü bir inancı paylaşıyorduk. her ne kadar reykyavik’te en büyük arzularımızı gerçekleştirememiş olsak bile, bu zirve, eski mevkidaşımın sözleriyle “daha güvenli ve daha tehlikesiz bir dünya arayışında önemli bir dönüm noktası olmuştur.”
anlaşılan o ki, önümüzdeki birkaç yıl, reagan ile paylaştığımız ‘dünyayı nükleer silahlardan kurtarma’ hayalinin gerçekleşip gerçekleşmeyeceğini belirleyebilir.
karşıt görüşte olanlar, nükleer silahsızlanmayı en iyi olasılıkla gerçekçi olmayan bir düşünce ve en kötü olasılıkla da riskli bir ütopik hayal olarak takdim etmektedir. nükleer caydırıcılığın büyük bir savaşı engellemenin tek yolu olduğunu kanıtlamak için de soğuk savaş dönemindeki ‘uzun süreli barışı’ göstermektedir.
bu silahları kumanda etmiş biri olarak ben, [onlara] kesinlikle katılmıyorum. nükleer caydırıcılık, barış için her zaman kırılgan bir garanti olmuştur. nükleer silahsızlanma için ikna edici bir plan sunamayan abd, rusya ve diğer nükleer güçler; eylemsizlikleriyle, nükleer silahların eninde sonunda kullanılacağı bir geleceği teşvik etmektedir. böylesi bir felaketin önüne geçilmesi gerekir.
beş yıl önce, george p. shultz, william j. perry, henry a. kissinger, sam nunn ve diğer bazı isimlerle birlikte işaret ettiğimiz gibi, nükleer caydırıcılık, nükleer silahlara sahip devletlerin sayısı artarken güvenilirliğini kaybetmekte ve hatta daha riskli bir hale gelmektedir. ters teptiği kanıtlanan ‘engelleyici savaşları’ ve şu ana kadar yeterli olmadıkları kanıtlanan ‘fiili yaptırımları’ bir tarafa bırakacak olursak, silahların denetlenmesi ve nükleer silahların yayılmasının önlenmesi konularında zor tavizlerin verilebilmesi için gereken karşılıklı güven ortamını yalnızca nükleer silahsızlanmaya doğru atılacak samimi adımlar sağlayabilir.
reykyavik’te inşa edilen güven ve mutabakat, iki tarihi antlaşmanın yolunu açmıştır: 1987 tarihli orta menzilli nükleer kuvvetler antlaşması (inf), o dönemde avrupa’nın huzurunu tehdit etmekte olan korkutucu hızlı saldırı füzelerinin imha edilmesine yönelikti. 1991 yılında yapılan ilk stratejik silahlar indirimi anlaşması (start i) ise abd ve sovyetler’in fazlasıyla birikmiş nükleer stoklarının on yıl içinde %80 azaltılmasını öngörmüştü.
ancak, silahların denetlenmesi ve nükleer silahların yayılmasının engellenmesi umutlarına, nükleer silahsızlanmaya yönelik muteber bir itici güç olmaması nedeniyle büyük bir gölge düşmektedir. reykyavik’te geçirdiğimiz iki uzun gün esnasında, silahsızlanma görüşmelerinin yapıcı olabileceği kadar meşakkatli olabileceğini de öğrenmiştim. her şeye rağmen, reagan ile beraber, birbiriyle ilişkili konular arasında bağlantı kurmak yoluyla, kontrolünü kaybettiğimiz bir nükleer silah yarışının yavaşlaması için gerekli olan güven ve mutabakatı inşa etmiştik.
şimdi geriye dönüp baktığımızda, soğuk savaş’ın bitmesiyle birlikte, küresel güç ve anlaşmalar açısından daha karmaşık düzenlemelerin ortaya çıktığını görebiliyoruz. nükleer güçler, 1968 tarihli nükleer silahların yayılmasını önlenmesine yönelik antlaşma’ya uymalı ve silahsızlanma amaçlı “iyi niyetli” müzakerelere başlamalıdırlar. “nükleer silah” yapmak için gereken şeylere her zamankinden daha çok ülkenin sahip olduğu bir dünyada, bu silahların yayılmasını dizginlemek için çabalayan diplomatların kullanabilecekleri diplomatik ve manevi kaynakları büyütmek açısından bu tür müzakereler önemlidir.
nükleer caydırıcılığın ölü bir doktrin olduğuna dair küresel fikir birliği inşa etmek için gereken güveni ve itibarı yalnızca ciddi bir evrensel nükleer silahsızlanma programı sağlayabilir. nükleer silahlara sahip olanların ve olmayanların oluşturduğu mevcut sistemdeki ayrımın sonuçlarına ne siyasi ne de mali açıdan gücümüz yetebilir.
reykyavik, cesaretin ödüllendirildiğinin kanıtıdır. 1986 yılındaki koşullar silahsızlanma konusunda anlaşma sağlamak için elverişli olmaktan çok uzaktı. 1985 yılında sovyetler birliği’nin liderliğine gelmemin öncesinde, soğuk savaş’ın süper güçleri arasındaki ilişkiler olabilecek en kötü durumdaydı. buna rağmen, reagan’la, birbirimize ulaşarak ve yüz yüze etkileşim kanalıyla yapıcı bir ruh hali oluşturabilmiştik.
ancak, bugün dünya, nükleer silahsızlanmayı bir kez daha barış dolu bir küresel düzenin en önemli öğesi haline getirmek için gereken güveni inşa edecek cesaret ve vizyona sahip liderlere sahip değilmiş gibi görünüyor. ekonomik güçlükler ve çernobil felaketi, eyleme geçilmesini istememizde bize yardımcı olmuştu. büyük ekonomik kriz ve japonya, fukuşima daiçi’deki nükleer erime neden bugün benzeri bir tepkiye neden olmuyor?
bu alanda atılacak ilk adım, abd’nin 1996 tarihli nükleer denemelerin yasaklanması antlaşması’nı (ctbt) kabul etmesi olacaktır. başkan barack obama, nükleer silahların yayılmasını engellemek ve nükleer savaşları önlemek için hayati öneme sahip bir araç olarak nitelendirdiği bu antlaşmayı desteklemişti. obama’nın, 2009 yılında prag’da verdiği sözü yerine getirmesinin zamanı gelmiştir. eline reagan’ın asasını alıp, abd senatosu’nu, amerika’nın ctbt’te bağlılığını resmileştirmek üzere ikna etmelidir.
böylesi bir gelişme, söz konusu anlaşmayı imzalamayı reddeden diğer ülkeleri de ctbt’yi tekrar değerlendirmeye zorlayacaktır. bu ülkeler arasında çin, mısır, hindistan, endonezya, iran, israil, kuzey kore ve pakistan bulunmaktadır. nerede yapılırsa yapılsın (atmosferde, deniz altında, uzayda veya yeraltında) nükleer denemelerin dünya çapında yasaklanmasına bu yolla biraz daha yaklaşabiliriz.
zorunlu olan adımlardan ikincisi, abd ve rusya’nın yeni start anlaşmasını uygulaması ve silahlarında daha büyük bir kesintiye gitmesidir. özellikle de, hiçbir şeye fayda etmeyen, kaynakları israf eden ve güvenliği tehdit eden taktik ve rezerv silahlarında. bu adımın, reykyavik zirvesi’ni baltalayan temel konulardan bir olan ‘füze savunma sisteminin sınırlarıyla’ ilgili olması ise şarttır.
cenevre’deki çok taraflı görüşmeler nedeniyle uzun bir gecikmeye konu olan fisyon maddelerin önlenmesi antlaşması’nın (fmct) yürürlüğe girmesi ve gelecek sene seul’da yapılacak olan ikinci nükleer güvenlik zirvesi’nin başarılı olması, tehlikeli nükleer malzemelerin emniyet altına alınmasını sağlamaya yarayacaktır. bunun için, aynı zamanda, önümüzdeki sene abd’de toplanacak olan ve tüm kitle imha silahlarının (nükleer, kimyasal veya biyolojik) emniyet altına alınması ve yok edilmesini amaçlayan 2002 küresel ortaklık girişiminin yenilenmesi ve geliştirilmesi de gerekir.
dünyamız çok fazla militarize olmuş bir durumdadır. günümüzdeki ekonomik koşullar altında, nükleer silahlar nefret uyandıran para tuzakları haline gelmiştir. ekonomik sorunların devam etmesi halinde (ki bu büyük bir olasılıktır), abd, rusya ve diğer nükleer güçler bu durumdan yararlanmalı ve yeni veya bm silahsızlanma konferansı gibi mevcut kanallar üzerinden silahların azaltılmasına yönelik çok taraflı görüşmeler başlatmalıdır. bu müzakereler, çok fazla mali kaynak kullanmadan güvenliğin arttırılmasını sağlayabilir.
büyük ölçüde, abd’nin dünyanın dört bir köşesindeki devasa askeri gücünün yol açtığı bir olgu olan ‘konvansiyonel askeri güçlerin artması’ meselesine de eğilmek gerekir. avrupa konvansiyonel kuvvetler (cfe) anlaşması’nda ilerleme sağlamak için faaliyete geçmeliyiz ve askeri bütçelerin ve güçlerin yarattığı kamburdan dünyayı kurtarma konusunu ciddi bir şekilde değerlendirmeliyiz.
abd başkanı john f. kennedy, “kadın, erkek veya çocuk, herkes, demokles’in nükleer kılıcı altında yaşamaktadır ve bu kılıç her an kopabilecek çok ince bir pamuk ipliğine bağlıdır” diyerek dünyayı uyarmıştı. insanlık, elli yılı aşkın bir süredir, bu ölümcül sarkacı dikkatli bir şekilde takip ederken, devlet adamları sarkacın aşınan kablolarının nasıl onarılacağını tartışıyor. reykyavik deneyimi, herkese geçici tedbirlerin yeterli olmadığını hatırlatmalıdır ve nükleer silahlar, eski vahşilikler müzesinde, köle tacirlerinin kullandığı kelepçeler ile birinci dünya savaşı’nda kullanılan hardal gazının yanına kaldırılmadığı sürece, yirmi beş yıl önceki çabalarımızda haklı olduğunu söylemek mümkün olmayacaktır.
sscb’nin eski başkanı mihail gorbaçov, güvenlik, yoksulluğun yok edilmesi ve çevrenin bozulması gibi birbiriyle ilişkili küresel sorunlara eğilme amaçlı bağımsız ve kâr amacı gütmeyen bir sivil toplum örgütü olan green cross international’ın kurucusudur.
bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve al jazeera’nın editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Yorumlar