Görüş
Özgürlük Filosu’nun yükü Arap Baharı
Çeşitli ülkelerden siviller, İsrail’in Gazze’deki haksız işgaline meydan okuyor.

bu yılın ilk günlerinde yüz binlerce arap’ın sokaklara inerek demokratik reform talep etmelerini heyecanla izledik. isyanlar, on yıllarca iktidarda kalmış bazı liderlerin koltuklarını kaybetmesine sebep olurken, kimilerinin iktidarını sarstı ve sarsmaya da devam ediyor.
insanların sokaklara dökülmesinin nedeni israil’in gazze şeridi’ne uyguladığı ablukayı delmeyi amaçlayan özgürlük filosu girişiminin motivasyonuyla büyük ölçüde aynı.
devletler, temel olarak hakkaniyetsiz durumlar karşısında hiçbir şey yapmazsa, siviller devreye girmek zorundadır. hükümetlerinin reform yapma becerisine güvenlerini kaybeden yüz binlerce (kimilerine göre milyonlarca) mısırlının toplandığı tahrir meydanı’nda da bunu gördük.
özgürlük filosu ve üzerindeki aktivistler için de itici güç aynı. bu insanlar, durumu değiştirebilecekleri halde hiçbir çaba göstermeyen devletlerin gözleri önünde israil’in bir buçuk milyon sivili toplu olarak cezalandırmasına şahit oldu. gazze ablukası; israil, amerika birleşik devletleri ve mübarek yönetimindeki mısır tarafından desteklenmişti. (mübarek sonrası mısır ise, farklı bir politika izleyeceği sözünü verdi.)
gazze ablukası, gazze şeridi’ne uygulanan çok katmanlı ablukanın sadece bir bölümü. ticari ve insani amaçlı malların karayolları üzerindeki giriş ve çıkış noktalarının denetimi, gazellilerin kullanabileceği elektrik ve suyun idaresi, hava ve deniz yollarının kontrolü ablukanın diğer katmanlarından bazıları.
gazze’deki suyun büyük bölümü insanların tüketimine uygun değil. yüksek işsizliğin hâkim olduğu bölgede yaşayanların çoğu günde iki dolardan daha az kazanıyor ve yardım kuruluşlarından gelen günlük bağışlarla hayatta kalmaya çalışıyor.
israilliler, yardım kuruluşları ve insan hakları örgütlerinin yazılı kanıtlarını görmezden gelip, gazze’ye her gün yüzlerce kamyonun girmesine izin verdiklerini iddia ederek, ablukanın yıkıcı etkisini aklamaya çalışıyor. bu, masum bir insanın hapse atılmasını haklı çıkarmak için ona günde bir kez ekmek ve su verildiğini söylemeye benziyor.
gazze’ye bir günde giren kamyon sayısı, birleşmiş milletler ’in bölge nüfusunun asgari ihtiyaçlarının karşılanması için gerekli olduğunu düşündüğü sayının çok altında.
gazze dışına gönderilen ticari ürünler, yani ihracat da engellemelere tâbi. israil 2005 yılında, 2006 itibarıyla gazze’den günde dört yüz kamyon yükünde ihracata izin vereceğini taahhüt etmişti. ne var ki, 2008-2010 döneminde gazze’den çıkmasına izin verilen kamyon sayısı iki yüzden daha azdı. israil ihracatın neden engellendiği konusunda henüz mantıklı bir savunma yapabilmiş değil. bu çerçevede, tek makul açıklama, israil’in gazze’nin ekonomisini zayıflatmak istemesi olarak görülüyor.
israillilerin, filo gemileriyle gazze’ye gitmek isteyen kişileri kötülemek için dur durak bilmeden çalışması da şaşırtıcı değil. iktidarına meydan okuyan mısırlılara karşı, mübarek de aynı yola başvurmuştu.
ancak, özgürlük filosu’nun yolcuları, bu haksız ablukaya dikkat çekme misyonunun başarısının şiddet içermeyen sivil itaatsizlikten geçtiğinin farkında. buna karşın, israilliler, filonun organizatörlerini homofobik, terör işbirlikçisi ve hatta kimyasal silah kullanma potansiyeli olan insanlar olarak gösteren rahatsız edici sahte videolar dağıtırken yakalandılar.
‘demokrasi’ ile yönetildiğini iddia eden bu devletin şiddet içermeyen sivil itaatsizliğe verdiği tepki, komşusu olan otokratik rejimlerin uygulamaları kadar akıldışı.
şiddeti haklı çıkarmak için yapılacak ilk şey tabii ki karşı tarafı kötülemektir. aynı şekilde, arap baharı süresince şiddete başvurmayan aktivistler de bol bol şiddete maruz kalmıştı. anlaşılan israil de bu gemilerde seyahat edecek iyi niyetli yolculara karşı benzer baskıcı teknikleri kullanmak için gerekli temelleri atıyor.
tepki ne olacak?
özgürlük filosu gazze’ye yaklaşırken, arap baharı’nın başlangıcı olarak kabul edilen 25 ocak’a benzer bir görüntü ortaya çıkmak üzere. bu çerçevede ya devletlerin adaletsiz uygulamalarına başkaldıran sivil toplumun yanında ya da devletler ve haksız uygulamalarından yana tavır alınmalı.
tercihini sivil toplumdan yana kullanan kırk cesur amerikalı da ‘umudun cesareti’ (audacity of hope) adlı abd bandıralı gemide olacak. yaklaşık on gemi ve üç yüz aktivisite katılacak bu amerikan vatandaşları arasında kadın, erkek ve yaşlılara ek olarak, çok sayıda amerikalı yahudi de var. bu insanlar, gazze ablukası devam ederken hiçbir şey yapmayan hükümetleri gibi davranmayı reddediyor.
bir buçuk milyon sivil, toplu olarak cezalandırılmaya devam ederken, kendimize şu soruyu sormanın zamanıdır: ben hangi taraftayım?
washington dc’de yaşayan yazar ve siyasi analist yusuf munayyer, şu anda kudüs eğitim ve toplumu kalkındırma fonu’nun icra direktörü olarak görev yapmaktadır.
bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve al jazeera’nın editöryel politikasını yansıtmayabilir.
kaynak al jazeera
Yorumlar