Görüş

Şiddetli aşırıcılığın önüne geçmek

İç terörle mücadele konusunda ABD’nin yeni stratejisi faydalı olmaktan ziyade yaygaracı.

Arap asıllı Amerikalı sufi imam Feisal Abdul Rauf konuşmalarında ABD’de İslam ve köktendincilikle mücadele konularına yoğunlaşmaya çalıştı. [World Economic Forum, flickr]

yıllık ağustos iznimde anavatanım new england’da sahilde otururken doğal olarak fiziksel ve ruhsal olarak beni yoran ne varsa uzak durmaya çalışıyorum. ancak bu kararımın aksine pek çok tanıdık gazetecinin de ısrarları üzerine, abd federal hükümeti tarafından yakın bir zamanda yayımlanan ve yeni bir akıl harikası niteliğindeki “ulusal strateji raporunu” incelemek için işe koyuldum. halka tantanayla sunulan ve “şiddete dayalı aşırıcılığı önlemek için yerel ortakları güçlendirmek” başlığı altında yayımlanan bu stratejiyi incelemeye başladım.

başlığından da anlaşıldığı üzere, bu yeni ulusal strateji dokümanı hakikaten sıkıcı. yaklaşık sekiz sayfa uzunluğunda üzerine bir de büyük puntolarla yazılmış olan bu dokümanın hazırlanması bir yıldan fazla sürdü. bezgin bir eski bürokrat için bunun nedenini anlamak oldukça basit. bu doküman, özsaygıdan yoksun ve gerçek teröristleri yakalamaya vakit harcamak dışında yapacak başka işi kalmamış bir devlet memurunun işi olabilir.

o halde merak edilecek nokta şudur ki, neden birisi bu standart metni yayma zahmetine girsin ya da neden ciddiye alsın? pek çok durumda bu tür ulusal stratejilerin yayınlanması hükümet angaryasının kaçınılmaz bir parçasıdır. her şey bir yana, ortada öyle küçük sayılacak bir problem yok ki güçlü abd hükümetinden bununla başa çıkabilmek için kapsamlı bir strateji hazırlaması beklenmesin. tehdit unsuru her ne olursa olsun, kanser, terör, çocuklarda obezite problemi, az pişmiş kabuklu deniz ürünlerinin sağlık için oluşturduğu tehlikeler gibi konular arasından tabii ki de şiddetli aşırıcılık seçilecekti.

ancak gerçekten de abd federal hükümetinden şiddetli aşırıcılıkla mücadeleye ilişkin gerek uluslararası gerekse yerel çapta daha fazla ne yapması bekleniyor? 11 eylül’den bu yana abd çok kapsamlı bir terör karşıtı istihbarat altyapısı oluşturdu. bu altyapı dünya çapındaki güvenlik müttefikleri ve dış istihbaratla takviye edildi. bunun yanı sıra abd etkin özel operasyon kabiliyetine erişti. öyle ki, bu güç aktif savaş bölgelerinde etkin olmanın yanı sıra, dünyanın yönetilmeyen en uzak bölgelerine kadar uzanıyordu.

yurtiçi cephede ise önemli büyük şehirlerin yanı sıra, küçük şehirlerde de terörle mücadele birleşik güçleri bulunurken, birçok eyalette ise istihbarat birleştirme merkezleri mevcut. kıtasal bir ülkede düzinelerce federal, yerel ve eyalet birimiyle büyük çapta bilgi paylaşmanın zorluğuna aldırmaksızın istihbarat görevini üstlenen mekanizmalar gitgide gelişiyor. amatörce planlanmış çok sayıda komplonun bir nevi köşeye sıkıştırma yöntemi ile bozulduğu bu görevi fbi’ın üstlenme konusundaki coşkusu da bunlardan biri. aslında mevcut durumda amerikalı müslüman toplum ince eleyip sık dokuduğu ve ihtiyatlı davrandığı için, cihada bir miktar da olsa ilgi gösterdiğini hissettiren herhangi birisiyle gereksiz bir diyaloğa giren birisi aslında karşısındakinin bir fbi ispiyoncusu ya da provokatörü olduğu hissine kapılabilir.

düşünce polisliği

beşeri faaliyetler geliştirilebilirken, mevcut politikanın ateşli bir biçimde yürütülmesinin sonucunda ortaya çıkan işe yaramaz sonuçların acısını hafifletmekten daha başka ne yapılması gerektiğini tasavvur etmek oldukça zor. unutmayınız ki, karşı karşıya kalınan tehdit yeni bir şey değil ve her zaman bir suç niteliği taşıdı. daha da öteye gidecek olursak, suç niteliği oluşturmayacak tutum ve ideolojilere resmi bir müdahalede bulunma teşebbüsü bize en dipleri işaret eder. bu dip ise “düşünce polisi’nin” yaratıldığı karanlık tünelde son bulur.

bu arka plan itibarıyla, yurtiçindeki radikalleşme ile mücadeleye ilişkin bu yeni ulusal strateji raporu oldukça alçakgönüllü bir doküman. başlığının da açık bir biçimde belirttiği gibi raporun belirtmek istediği nokta şu;  yerel yönetimler ve topluluk örgütlerini “güçlendirip”, işlerini hafifletmek dışında merkezden yapılabilecek pek bir şey yok. klişeleşmiş sözler ve yerel programları canlandırarak genç suç çeteleriyle mücadelede eski federal çabaları karşılaştırmanın ötesinde, washington, stratejinin ilk payandasını harekete geçirmek için ne yapılacağına dair çok az şey belirtilmiş. stratejinin ikinci payandasını oluştururken ise beyaz saray daha işe yarar bir yol izleyerek bireysel radikalleşme olgusunu anlamada yerel yönetimleri güçlendirme ve kanun uygulayıcı uzmanlığını görev edinmiş. şayet islam dininden bihaber olan emniyet teşkilatlarının beceriksiz taktiklerini göz önünde bulunduracak olursak düzgün sayılabilecek tek adımın bu olduğunu görebiliriz.

şiddetli aşırıcılık propagandasıyla mücadele  programını içeren ulusal strateji raporunun son maddesine gelecek olduğumuzda ise belki de ne kadar az konuşursak o kadar iyi olur. abd politikasının geçmişteki hatalarıyla bir kez daha yüzleşmek ve hata yaptığını tekrar itiraf etmek istemeyen federal hükümet, geniş müslüman camiasına dair olumsuz fikirleri sanki büyük bir yanlış anlaşılmadan kaynaklanıyormuş gibi görüyor. bu büyük çaplı bir yanlış anlaşılma, ama amerika’nın islam dünyasını benimseme ve dışlama arasındaki kararsız kalışıyla başlıyor. el kaide ve sempatizanlarının öne sürmüş olduğu söyleme karşı bir anlatı sunacak olursak, geçmişte yaşananlar bize hükümetin hoşgörü, özgürlük gibi amerikan değerlerini yere göğe sığdırmaktan başka yapabileceği şeylerin çok sınırlı olduğunu gösterecektir. abd’nin bir şekilde islam dininin aşırılığını detaylandıran herhangi bir yorumu hükümeti laik çizgisinden çıkarır ve ancak zarar verici bir tutum sergilemesine neden olur.

ulusal strateji raporunun şiddetli aşırıcılığın yarattığı tehdit ve bununla nasıl başa çıkılacağına dair anlatımının ötesinde belki de ilginç olan tek yanı, hem probleme hem de bu problemin çözümüne ilişkin referans çerçevesidir. bu rapor, gerek islami aşırıcılığı benzerleri ile karşılaştırıp daha geniş bir tarihi çerçevede inceleyerek, gerekse radikalleşme ile mücadele yönünde atılan adımların hem abd’nin anayasal tüzüğüne uygun olması, hem de müslüman camianın haksız yere lekelenmesinden kaçınılması yönünde açıklamalar yaparak epey bir zahmete girmiş.

buna karşı çıkmak zor; yahut bazı çevrelerden, özellikle de kongre’den gelen tepkileri görene kadar ben böyle düşündüm. daha sonra neden bu yeni ulusal strateji dokümanının ilk seferde siyasi bir gereksinim olarak görüldüğü ve neden beyaz saray’ın bu raporu sunarken temkinli davrandığı bir netlik kazanmaya başladı.

herhangi bir kişi, amerika’nın alt-kültürdeki terör-karşıtı beyin takımından ve terörizme saplantılı blog yazarlarından olumsuz tepkiler gelebileceğini kolaylıkla önceden görebilir. kaldı ki bu gruplar için islam fobisi hiçbir zaman gizli saklı değil.

kongre’deki yaygaracılar

bununla birlikte daha da rahatsız edici olan ise kongre’deki olağan şüphelilerin tepkileriydi. özellikle de iç güvenlik komisyonu başkanı ve temsilciler meclisi üyesi olan gözü pek peter king’in tepkileri görülmeye değerdi. abd’deki müslüman cemaatten gelen tehditlere; ve iddialara göre cemaat liderlerinden yetersiz yanıt aldığına dair başlattığı bir dizi soruşturmadan dolayı peter king hakkında pek çok olumsuz söylenti çıkmıştı.

“benim bu rapora ilişkin kaygım, el kaide ve ülke içindeki radikalleri eş değer görmesidir” şeklinde bir açıklama yapan king, “ve aynı zamanda müslüman-amerikalı cemaatlerdeki kimi radikal örgütleri ya da unsurları meşru bir zeminde eleştirmekten kaçınan bu siyaseten doğruculuk tavrı kaygı verici” diyor.

geçmişinde ira (irlanda cumhuriyet ordusu) teröristlerine yaklaşımındaki gösterdiği özen göz önünde bulundurulduğunda, king’in müslümanlara karşı siyasi olarak önceden tasarlanmış olan önyargısı bu denli skandal olmazdı. görünüşe bakılırsa etnik bir irlandalı olan king’in irlandalıların geçmişte uğradıkları haksızlıklara göstermiş olduğu abartılı anlayış kültürel farklılıkları aşmıyor.

müslüman cemaat söz konusu olduğunda ses tonu tehditkar bir biçimde değişen king, “müslüman cemaatin liderlerine işbirliği içinde olmaları ve öncülük yapmalarının gerekli olduğunu hatırlatmalıyız” şeklinde ifadelerde bulunuyor. biri çıkıp şu soruyu sorabilir: “yapmazsak ne olur sayın üye?”

bu kaygıların benzerleri senatör joe lieberman ve susan collins tarafından da dile getirildi. birlikte yaptıkları bir açıklamada ısrarla “hayal kırıklığına uğramaya devam ediyoruz” şeklinde bir söylemde bulunurken, ardından “hükümet, şiddet yanlısı radikal islam’ın ülkedeki ana terörist tehdit olduğunu görmek istemiyor” diyerek sözlerine devam ettiler.

belki de kongre’de en şahin savaş yanlısı olan kişi, afganistan’a büyük çapta bir askeri müdahalenin en hevesli yandaşı olan lieberman’dır. bunun yanı sıra lieberman’ın körü körüne ve sorgusuz sualsiz bir şekilde, yasama organında israil’in en büyük destekçisi olması kesinlikle bir tesadüf değildir. öyle görünüyor ki, aşırıcı islam’ın yarattığı tehditlere ilişkin göstermelik endişenin birazını bile filistin’in uğradığı adaletsizlikleri bir nebze azaltmak için sergileyemiyor. senatör collins ise ulusal stratejinin yazımına katılımının sebebi olarak, abd istihbarat birimine işe yaramaz ve boğucu bir bürokrasi ile semer vuran kanunları kaleme almak olduğunu belirtiyor.

ne var ki, hem lieberman hem de collins, abd’deki müslüman cemaatin düşünce ve tutumlarına polislik etmek için istekli bir hükümet eylemi yaratmanın tek yolunun, bir sonraki yerel terör olayında suçlayacak birilerini uydurmak olduğunun farkında: “şu anda yönetim ivedilikle bir uygulama planı hazırlamalı. bu planda ise hangi önlemlerin kim tarafından alınacağı, kimin yetkili olacağı, hangi kaynaklara ihtiyaç duyulacağı ve terörle mücadele ideolojisinde nasıl bir ilerleme kaydedileceğine ilişkin hususlar yer almalı. şiddet yanlısı aşırıcı islam’la (günümüzde karşı karşıya olduğumuz en büyük tehdit) mücadele etmek için etkili bir hükümet eylem planı yapılması gerekli.”

bir hataya düşmeyelim. doğrusunu söylemek gerekirse abd’de islam’dan ilham alan terörün yarattığı bir iç tehdit var. ayrıca kolayca etki altına alınabilen bazı amerikalı gençler, kendi vatandaşlarına karşı düzenlenecek haksız ve yersiz bir şiddetin savunucusu olan radikallerin sarf ettikleri tatlı sözlere bağışık değiller. ancak “karşı karşıya olduğumuz en büyük tehdit” mi? peter kings ve joe lieberman’ın sebep olduğu böylesi bir demagoji, amerikalıların daha güvende kılmayacak.

hatta tam da aksi bir durum meydana gelecek. şayet abd’de yaşayan müslüman gençliğin tehlike altında olduğuna ilişkin yerinde bir endişe mevcut ise, bu endişeyi en derinlerde yaşayanlar bu gençlerin aileleri ve dostlarından bir başkası değildir. bu cemaat mensupları sadece, yerel yönetimlerin niyetlerine güvendiğinde, kendilerinin ve cemaatlerinin daha fazla lekelenmeyeceğine inandığında bu kaygı ve şüpheleri ile ortaya çıkacaktır. bu cemaate zaten fazlasıyla zarar verildiğine dair halihazırda pek çok örnek mevcut. abd’de yaşayan dürüst bireylere ve zararsız islami kuruluşlara baskınlar yapıldığına, bu kişi ve kuruluşların yasal olarak taciz edildiklerine ve tüm bunların gerekçesi olarak ise haksız şüphelerin ve yetersiz kanıtların sunulduğuna tanık olduk.

hükümet için görev yaptığım zamanlarda da gereksiz olduğu apaçık ortada olan “ulusal stratejilerin” resmi olarak yayınlanmasına ilişkin büyük bir hevesim yoktu, şimdi de yok. ancak beyaz saray alışılmışın dışında bir tutum sergileyip, abd kongresi ve o civarlarda bir yerlerde islam fobisi taşıyanların haykırışlarını zapt etmeyi öngören bir rapor sunarsa, işte o vakit sonuna kadar varım.

robert grenier, cia gizli servisi’nde 27 yıl görev yapmış emekli kıdemli ajan. 2004-2006 yılları arasında cia terörle mücadele merkezi şefi olarak görev yaptı.

bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve al jazeera’nın editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Robert Grenier

bir finansal danışmanlık firması olan erg partners’ın genel başkanıdır. cia’in gizli servisi’nde 27 yıllık bir kariyerin ardından 2006 yılında emekli oldu. grenier, 2004-2006 yılları arasında cia’in terörle mücadele merkezi’nin direktörü olarak çalıştı. Devamını oku

Yorumlar

Bu sitede yer alan içerikler sadece genel bilgilendirme amacı ile sunulmuştur. Yorumlarınızı kendi özgür iradeniz ile yayınlanmakta olup; bununla ilgili her türlü dolaylı ve doğrudan sorumluluğu tek başınıza üstlenmektesiniz. Böylelikle, Topluluk Kuralları ve Kullanım Koşulları'na uygun olarak, yorumlarınızı kullanmak, yeniden kullanmak, silmek veya yayınlamak üzere tarafımıza geri alınamaz, herhangi bir kısıtlamaya tabi olmayan (format, platform, süre sınırlaması da dahil, ancak bunlarla sınırlı olmamak kaydıyla) ve dünya genelinde geçerli olan ücretsiz bir lisans hakkı vermektesiniz.
;