‘Yüzde bir’de olmayı hak etmeyenler? | Al Jazeera Turk - Ortadoğu, Kafkasya, Balkanlar, Türkiye ve çevresindeki bölgeden son dakika haberleri ve analizler

Görüş

‘Yüzde bir’de olmayı hak etmeyenler?

Yazara göre, kimlerin ‘yüzde bir’ arasında sayıldığı ve paralarını nasıl kazandıklarıyla ilgili düşünceler sorunlu olabilir.

Konular: Amerika
Asfalt üzerine tebeşirle yüzde doksan dokuz yazan göstericiler.
ABD’de, 2006 yılında hane geliri 386.000 doların üzerinde olan herkes ‘yüzde bir’e giriyor. [Reuters]

gelir dağılımın en üstündeki yüzde birlik kesime atıfta bulunan ‘yüzde bir’ sıfatının amerika birleşik devletleri (abd) ve gelişmiş ülkelerde rağbet görmesi oldukça hayret verici.

abd’de, söz konusu yüzde bir, 2006 yılında hane geliri en az 386.000 dolar olan herkesi içine alıyor. popüler söyleme göre, yüzde bir içinde ahlak kurallarını tanımayan büyük şirket kralları, açgözlü bankacılar ile rekabete ve dürüstlüğe aykırı hisse alıp satan serbest fon yöneticileri yoğunlukta. kimi ilerici ekonomistlerin yazıları, bu yüzde birlik kesimi vergilendirip kalanlara dağıtmak amerika’nın mevcut sorunlarının tamamına cevap olacakmış gibi bir izlenim yaratıyor.

bu iddiaların temelinde söz konusu gelirin, bush dönemindeki vergi kesintileri, şirket yönetimi sisteminin bozulması ve çıkar çatışmalarıyla dolu mali sistem sayesinde haksız bir şekilde kazanıldığı düşüncesi var. gerçek şeyler üretilerek zor şartlar altında kazanılmadığı için, yüzde birdeki insanların paralarını ellerinden almanın bir sakıncası yokmuş gibi görünüyor. 

yukarıdaki karikatür muhakkak bazı gerçeklere dayanıyor. örneğin büyük şirketler, özellikle de finans sektöründekiler, ortalama performans göstermelerine rağmen çok fazla sayıda üst düzey yöneticiyi ödüllendiriyor. ancak, çok fazla insanı aynı anda kötülemenin dışında, bu anlatının indirgemeciliğinde sıkıntılı bazı şeyler var.

örneğin, gerçek zenginlerin birçoğunun girişimci olması göz ardı ediliyor. aynı şekilde, zenginlerin bazılarının spor ve eğlence dünyasının yıldızları olduğu ve doktor, avukat, danışman ve hatta ilerici ekonomistlerin bazılarıyla aynı gelir diliminde bulundukları da dikkate alınmıyor. yani, günümüzdeki zenginlerin boş oturan değil çalışan insanlar olmaları daha muhtemel.

yukarıdakiler bir tarafa, gözden kaçan en önemli gerçek, gelir eşitsizliğindeki artışın sadece (her ne kadar en fazla dile getirildiği yer olsa bile) en tepede gerçekleşiyor olmamasıdır. akademik çalışmalar, abd’deki (ve dünyanın diğer ülkelerindeki) gelir dağılımının en üstündeki yüzde 10’luk bölümünün, medyan gelire sahip nüfustan hızla uzaklaştığını gösteriyor. bu, ilerici ekonomistler için rahatsız edici bir gerçek. “biz yüzde doksanız” demek “biz yüzde doksan dokuzuz” demek kadar çarpıcı değildir. ve hatta, bazı protestocular için bu doğru bile değildir.

ancak, buradaki en büyük sorunsal, eşitsizlik artışından plütokrat yönelimli politikalar dışında başka bir şeyin önemli ölçüde sorumlu olmasıdır. bu ‘şey’ ise eğitim ve iş becerileridir. bütün diplomaların iş güvencesi sağlamadığı doğrudur. çiçeği burnunda mezunlar, özellikle de çok fazla kaliteli olmayan programlardan çıkanlar, günümüzde iş bulmakta güçlük çekiyor; zira halihazırda işsiz olan deneyimli çalışanlarla rekabet etmek zorundalar.

yine de, diploma sahibi olanların işsizlik oranı, lise diploması olmayanların işsizlik oranının üçte biri kadar.

bozulan eğitim sistemi

yakından incelendiğinde, gelir dağılımın en üstündeki yüzde 10’uyla en altındaki yüzde 50’si arasındaki en önemli fark, genel olarak, ilk gruptakilerin bir veya iki üniversite derecesine sahipken diğerlerinin üniversite derecesi olmaması. teknolojik değişim ve küresel rekabet yüzünden, amerikalı çalışanların kuvvetli iş becerilerine sahip olmadan iyi bir işe girmeleri imkansızlaşmış durumda. harvard üniversitesi’nden claudia golden ve larry katz’ın ifade ettiği gibi, teknoloji ve eğitim arasındaki yarışta eğitim geri kalmaktadır.

bozulan eğitim ve iş becerisi kazandırma sisteminin, sıradan insanların yaşadığı eşitsizlik artışından önemli ölçüde sorumlu olduğunu kabul etmek ise, yığınların çok zenginleri hedef alan gösterilerine ait popülist gündemden uzaklaşılmasına neden olacaktır. bu bataktan çıkmak için yoksullara bir görev düştüğü gibi rahatsız edici bir şeyi ima edecektir.

eğitim açısından kolay ve hızlı bir çözüm yoktur. 1970’lerin ortasından itibaren, gerald ford’dan sonraki bütün başkanlar eğitim reformu çağrısı yapmış, ancak kayda değer bir ilerleme sağlanamamıştır. diğer taraftan, haksız kazanç sağlayan yüzde biri suçlamak, hemen sonuç sağlayacak bir gelir dağılımı politikası önermektedir.

abd hızlı çözümleri daha önce de uygulamıştı.

gelir dağılımındaki eşitsizlik, geçtiğimiz on yılda hızla arttı, ancak tüketim açısından aynısı geçerli değil. sebep: kolay kredi, özellikle de yüksek risk faizli ipotek kredisi (subprime mortgage), mali imkanı olmayanları tüketime özendirdi. bunun sonu ise, hepimizin bildiği gibi, hoş olmadı. ekonomik durumu zaten çok iyi olmayan insanlar, işlerini ve evlerini kaybederek daha kötü bir duruma düştü.

abd, işgücünün kalitesini, firmaların yaratmakta olduğu işlerle alakalı iş becerileri geliştirerek yükseltmelidir. bu hedef doğrultusunda atılabilecek adımlar var. örneğin, toplumun eğitime daha olumlu yaklaşmasını sağlamak, okulları reforme etmek, yüksekokullar ve teknik eğitim kurumlarındaki müfredatı yerel firmaların ihtiyaçlarıyla daha yakından bağlantılı hale getirmek, yüksek eğitim masraflarını daha karşılanabilir kılmak ve işsiz çalışanları yeniden eğitmek için etkili yollar bulmak gibi. bu adımların hiçbiri kolay değil ve hızlı sonuç sağlamayacaktır, ayrıca bazıları için kaynağa ihtiyaç duyulabilir.

bu kaynağın bir bölümü, verimsiz harcamaları, özellikle de verimli olmayan vergi sübvansiyonlarını ortadan kaldırmakla elde edilebilir; ancak daha fazla vergi gelirine ihtiyaç duyulabilir. zenginler, kuşkusuz, daha fazla ödeme yapabilecek durumdalar. ancak hükümetler zenginlere yönelik vergileri arttıracaksa, bunu hayal ürünü bir yanlışı düzeltmek için değil, herkesin fayda sağlayacağı fırsatları geliştirmek için yapmalıdır.

raghuram rajan, chicago üniversitesi, booth school of business’ta öğretim üyesidir. “fault lines: how hidden fractures still threaten the world economy” (fay hatları: gizli çatlaklar hâlâ dünya ekonomisini tehdit ediyor) kitabının yazarıdır.

bu makalenin bir nüshası daha önce project syndicate tarafından yayımlandı.

bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve al jazeera’nın editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Raghuram Rajan

chicago üniversitesi, booth school of business’ta öğretim üyesidir. “fault lines: how hidden fractures still threaten the world economy” (fay hatları: gizli çatlaklar hâlâ dünya ekonomisini tehdit ediyor) kitabının yazarıdır. Devamını oku

Yorumlar

Bu sitede yer alan içerikler sadece genel bilgilendirme amacı ile sunulmuştur. Yorumlarınızı kendi özgür iradeniz ile yayınlanmakta olup; bununla ilgili her türlü dolaylı ve doğrudan sorumluluğu tek başınıza üstlenmektesiniz. Böylelikle, Topluluk Kuralları ve Kullanım Koşulları'na uygun olarak, yorumlarınızı kullanmak, yeniden kullanmak, silmek veya yayınlamak üzere tarafımıza geri alınamaz, herhangi bir kısıtlamaya tabi olmayan (format, platform, süre sınırlaması da dahil, ancak bunlarla sınırlı olmamak kaydıyla) ve dünya genelinde geçerli olan ücretsiz bir lisans hakkı vermektesiniz.
;