Futbol
'Kartal'ın sistemi değiştirmesine gerek yok'
Spor yazarı Uğur Meleke, Fenerbahçe'deki teknik direktör değişikliği, Beşiktaş'ın Avrupa'daki şansı ve 'Dört Büyükler'in transfer politikalarını Al Jazeera için değerlendirdi.

sizce fenerbahçe, ersun yanal’ın istifası sonrasında ismail kartal’ı teknik direktörlüğe getirerek doğru mu yaptı?
ersun yanal’ın istifa ediş biçimi rahatsız ediciydi. 16 yıllık başkanlık döneminde altı şampiyonluk görmüş aziz yıldırım’ın kupa kazanmış bütün teknik direktörlerini yok ilan etmesi garip. denizli kötü, daum kötü, zico abisinden taktik alıyordu, kocaman hoca değildi, yanal antrenmanları sevgililerine göre ayarlıyordu! allah fenerbahçe’nin bundan sonraki teknik direktörlerinin yardımcısı olsun.
tabii ismail kartal için meselenin bu boyutu zor olsa da teknik olarak önündeki işin aynı seviyede zor olduğunu düşünmüyorum. fenerbahçe, teknik olarak şubat 2013’te kodlanmış, o günden beri de ayarlarıyla fazla oynanmamış, oturmuş bir takım... bugün sarı lacivertliler’in teknik direktörü kim olursa olsun oyuncularla, dizilişle, sistemle oynaması için bir neden yok. önceki sezonun ocak transfer döneminde webo’nun gelişiyle üç forvetli düzene dönen takım, emenike alternatifinin de katılımıyla bu sistemi kusursuz biçimde yürütüyor. uefa avrupa ligi yarı finalisti ekip ve düzen bozulmamış, üstüne alves, alper, emenike ve diego takviye edilmiş.
dolayısıyla fenerbahçe’nin antrene edilmeye çok muhtaç olduğunu düşünmüyorum. ismail kartal’ın da yapması gereken takımını hazır ve zinde tutması, geçen yılki fiziksel seviyenin korunması. aziz yıldırım’ın söylediğine göre 25 futbolcunun 25’i de yanal’dan memnun değillermiş, öyleyse kartal’la herhalde sıkı çalışıp fizik seviyelerini yüksekte tutacaklardır!
beşiktaş’ın şampiyonlar ligi play-off turunda arsenal’e karşı şansını nasıl değerlendiriyorsunuz?
en zor kurayı çektiklerini söylemek için dâhi olmaya gerek yok. şampiyonlar ligi play-off turunda hiç takılmamış, devler ligi’ne son 17 yılda üst üste katılmış tek takım arsenal. bu kurada beşiktaş’ı değil her kimi çekerse çeksin favori onlardı. şimdi de favori onlar...
ama tabii sezon içinde de en iyi form durumlarına ağustos’ta kavuşacaklarını düşünmüyorum. takımın önemli parçaları değişti, kalecileri değişebilir, savunmanın sağına debuchy, göbeğine chambers geldi. ileri üçlüde hem alexis yeni, hem de sanogo yeni sayılır. taraftara göre yeni bir santrfor almaları gerek, wenger’se bir orta saha oyuncusu alacak gibi.
tabii geçen yıla göre koşulları biraz daha farklı: geçen yıl bu zamanlarda wenger’in ayrılık söylentileri ayyuka çıkmıştı, oysa bugün üç yıllık daha kontrat yapmış durumda. puma ile rekor bir forma anlaşması yaptılar, biletleri yüzde üç zamlandırdılar ve wenger’e ciddi bir harcama özgüveni verilmiş gözüküyor. altı ay içinde iki pahalı adam (alexis ve özil) emirates’a geldi. ikisi daha gelebilir. ve böyle bir aşamada şampiyonlar ligi play-off’unda takılmak onlar için tarihi bir vurgun olur.
ben arsenal eşleşmesinin beşiktaş’ın ilmek ilmek büyüttüğü takım bütünlüğü ve standardına katkı yapacağını düşünüyorum. beşiktaş turu geçer ya da geçmez, onurlu iki maçla yüksek bir özgüvenle en azından avrupa ligi gruplarına girecektir. siyah beyazlılar bence bu gidişatı öngörüp iki iyi transfer daha yapmalı. ben on numara transferinden çok çizgiye bir savunmacı, bir hücumcu alınmasının daha hayırlı olacağı görüşündeyim.
play-off turunda mücadele edecek bir başka türk takımı, trabzonspor’da da transfer hareketliliği yaşanıyor. trabzonspor’un transfer politikası doğru mu sizce?
trabzon’da olanlar enteresan... tamam, olcan takımın en değerli oyuncusuydu ama bu yıl fazla katkı alınamayacak henrique ve adrian’ın ciddi bonservis bedelleriyle satılması harika hamleler. bu transferlerden üretilen kaynağın da sefa yılmaz, ishak doğan, toure ve belkalem gibi başarı garantisi olan, deniz yılmaz, serdar gürler, cardozo, medjani gibi de doğru riskler sayılabilecek transferlere harcanmasını ben fena bulmuyorum. doğrusu bu kadar kısa sürede 6-7 transferde isabet sağlanması kötü hamle değil.
ama üzüldüğüm bir nokta var: geçen mayıs’ta trabzonspor, ilk 11’de yedi, ilk 18’de dokuz trabzon kökenli oyuncuyla harika bir sezon finali yapmıştı. 70’li yıllarda kenti başarıya kavuşturan projenin küçük bir benzerini kurma yoluna gitmişti. tabii ki hem eğitimci hem yarışmacı olmak için transfere de ihtiyaç var ama zaten 15 transfer yapılmışken 10 tane daha transfer isteyen bir mantalitenin, 70’lerin karadeniz fırtınası’ndan haberdar olduğunu sanmıyorum.
keşke sayıca daha az, nitelik ortalaması olarak daha yüksek bir transfer stratejisi izlenseydi... cardozo, sefa, ishak, toure gibi başarı garantisi olan transferlerle yetinilseydi diye düşünmeden edemiyor insan...
galatasaray transferde çok söylentili, az imzalı bir dönem geçiriyor. sizce sarı kırmızılılar sezona hazır mı?
cesare prandelli zaten başarı/malzeme kalitesi açısından avrupa’nın en iyilerinden biri. sadece kaliteli ve zengin değil, çok yönlü ve karakterli oyuncularla çalışmaya alışık bir hoca. 20 yaşındaki ile 35’liğe eşit şans veren, umut vereni bir yıl değil, bir gün bile bekletmek istemeyen bir adam için bu heterojen galatasaray kadrosu gerçekten iyi bir sınav! geçen yıl elinde beş oriijnal sağ bek (sabri, hamit, eboue, salih ve veysel) varken sezonu sağ bekte semih’le bitiren mancini’nin bıraktığı, kolları uzun ayakları kısa, gövdesi kocaman kafası küçücük kadroyu bir şekle sokmaya çalışıyor henüz. şu ana kadarki hamleleri de hiç fena değil.
göreve gelir gelmez sabri, eboue, dany gibi milli oyuncuları hızla kadro dışı bırakma becerisi göstermesi bence çalışkanlığının işareti. hazırlık maçlarında farklı formasyonlar denemiyor, şu anda sadece ana iskeleti ve temel anlayışı oturtmaya çalışıyor. dört maçta da dörtlü savunma, tek santrforla oynadı. macera aramadı ve ana plan yerleştirme uğraşında. ben prandelli’nin işinin zor ama tecrübesinin/yeteneğinin de yeterli olduğunu düşünüyorum açıkçası.
transfere gelince, galatasaray’ın hâlâ santrforda, açık pozisyonunda, stoperde eksiği var gibi.
real madrid, uefa süper kupası’nda sevilla’yı yenerek bir kez daha avrupa’nın en büyüğü oldu. iki takımı nasıl buldunuz?
sevilla’yı fenerbahçe karşısında da izlemiştim, fizik olarak iyilerdi, çabuklardı ama henüz rakitic’siz oynama alışkanlığı kazanmamışlardı. az pasla hücum edebiliyorlar, topu uzun tutamıyorlardı. real madrid’se yeni oyunculara rağmen geçen yılın devamı gibi. formasyon aynı; orta sahada göbekte kroos, sağında modriç, solunda james oynadı. yani james özgür bir on numara değil, takımda hâlâ on numara rolü yok, james’e geçen yılki çarkın bir parçası rolü verilmiş.
aslında birinci golde de değişmediklerini gösterdiler, ronaldo-bale arasında o alışık olduğumuz uzun mesafeleri kısaya çeviren pas trafiğini gördük. başkasına çok zor gözüken o 50 metrelik işleri yine çok kolay yaptı bu ikili. eğer sezon içinde bir sakatlık, aksilik yaşamazlarsa da bu yıl onların yılı olacak gibi geliyor bana.
kaynak: al jazeera
Yorumlar