Görüş

Avrupa’yı ‘Avrupalılaştırmak’

Euro Bölgesi zor günler yaşarken, çözüm, AB üye devletlerinin birbirleriyle daha fazla yakınlaşmasından geçiyor.

Konular: Avrupa
Avrupa Parlamentosu'nun kararının bağlayıcılığı yok. [inyucho, flickr]

euro bölgesi, küresel finans krizinin merkezinde. bunun sebebi, söz konusu krizin sadece burada (dolardan sonra en önemli ikinci para biriminin diyarında) gerçek güce sahip bir devleti değil, zayıf bir “yapıyı” vurmuş olması. uyuşmazlıkları çözme konusundaki sınırlı becerileri halkının ve piyasaların güvenini boşa çıkaran, aynı zamanda uluslararası finans sistemini felaketin eşiğine getiren bir yapı bu.

başka sözlerle ifade edecek olursak, finans krizi, şu anda, euro bölgesi'nin içinde bulunduğu siyasi krize işaret ediyor. bu siyasi kriz, bir bütün olarak avrupa projesi’nin yaşayıp yaşamayacağı konusunda da şüphe uyandırıyor. avrupa ‘para birliği’ başarısız olursa, geride ne ortak pazardan ne de avrupa kurumları ve anlaşmalarından fazla bir şey kalacak. altmış yıllık başarısına rağmen, avrupa bütünleşmesinin üzerini çizmemiz gerekecek; üstelik sonuçlarının ne olacağını bilmeden.

bu başarısızlık, batı dünyasının iki yüz yıllık hakimiyetinin sonu ve yeni bir dünya düzeninin ortaya çıkmasıyla aynı zamana rastlayabilir. güç ve servet, doğu asya ve hızla büyümekte olan diğer ülkelere kayıyor; amerika ise kendi sorunlarıyla meşgul olacak ve yüzünü atlas okyanusu’ndan pasifik okyanusu’na doğru çevirecek. avrupalılar, kendi menfaatleri konusunda tavır almazsa kimse onlar adına bir şey yapmayacak. şayet avrupa bugün kendi kaderini belirlemek açısından aktif bir güce dönüşmezse, dünyanın yeni güçlerinin nesnesi haline gelecek.

‘avrupa krizi’nin sebebi, otuz yıldır süren neo-liberalizm değil. aynı şekilde, spekülasyonlarla şişen varlık balonunun patlaması, maastricht kriterlerinin ihlal edilmesi, birikmekte olan borçlar veya haris bankalar da bu krizin sebebi değil. bunlar muhakkak önemli; ancak avrupa için sorun yapılanlar değil, yapılmayanlardır. yani, ortak bir avrupa devletinin kurulmamış olmasıdır.

1990’ların başında avrupa birliği’ne üye ülkelerin çoğunluğu, para birimi ve merkez bankası ortak olacak bir para birliği oluşturmaya karar verdiğinde, merkezi yönetim fikri fazla destek bulmamıştı. bunun sonucunda, para birliği oluşturma sürecinin bu aşaması ertelendi ve kurulan muhteşem bina, kriz zamanlarında istikrarı sağlayacak güçlü bir temelden mahrum bırakıldı. iktisadi ve mali egemenlik, ortak bir emel haline geldi; ancak bunu gerçekleştirmek için gereken güç, üye ülkelerin başkentlerinde kaldı.

bütçe açıklarına, borçlara ve enflasyona zorunlu sınırlamalar koymak gibi formalize edilmiş kuralların yeterli olacağına inanıldı. ancak zamanla bu kuralların oluşturduğu temelin bir yanılsama olduğu ortaya çıktı. ilkelerin arkasında güç bulunmalıdır; aksi takdirde gerçeklik sınavlarında başarılı olmazlar.

ortak bir para biriminin yanısıra, ortak ilkeleri ve mekanizmalarıyla egemen devletlerin oluşturduğu bir konfederasyon olan euro bölgesi, bugün, işte böyle bir sınavda başarısız oluyor. krize kararlı bir şekilde karşılık veremeyen euro bölgesi, bütün para birimleri için en değerli şey olan ‘güveni’ kaybediyor. avrupa’daki siyasi güç; mevcut konfederasyonu federasyona dönüştürecek şekilde avrupalılaştırılamadığı takdirde, avrupa birliği tümüyle dağılacaktır. ‘yeniden ulusallaştırma’nın siyasi, iktisadi ve finansal maliyetlerini tahmin bile edemeyiz. dünyanın dört bir yanında dile getirilmekte olan avrupa birliği’nin çökmesi korkusu çok haklı bir korkudur.

bunun karşısında, para birimi birliğinin siyasi eksiklikleri üzerine şimdi gidilecek olursa (ilk olarak ortak bir bütçe ve ortak yükümlülükler içeren bir mali birlik teşkil etmek yoluyla), gerçek bir siyasi federasyon mümkün olabilir. şunu unutmamak gerekiyor; ufukta bizi beklemekte olan felaketi engellemek için avrupa birleşik devletleri’nden başka bir çözüm yeterli olmayacaktır.


ab'nin, evrildiği uluslarüstü yapıya bir an önce kavuşması
gerekiyor. [francisco-antunes, flickr]

bu düşünceyi herkes beğenmeyebilir, ancak euro bölgesi, ab’nin öncü kuvveti olmak zorundadır; çünkü 27 üye ülkesi olan ab, siyasi bir birleşmeyi hızlandırmayı ne arzu edecek ne de gerçekleştirebilecektir. ne yazık ki, avrupa birliği anlaşması üzerindeki elzem değişikliklere bütün üye ülkelerin ağız birliğiyle destek vereceğinden emin olamayız. peki, bu durumda, ne yapılması gerekiyor?

avrupalılar, bugün ab anlaşmalarından biri olan schengen anlaşması ile sınırlarını açmayı kararlaştırdıklarında, bütünleşme sürecinde ab anlaşmalarının kapsamadığı (ancak avrupa ruhuna uyan) büyük bir aşama kat etmişlerdi. euro bölgesi, bu başarılı deneyimden yararlanmalı ve demokratik meşrulaştırmadan yoksun bir uluslarüstü yapı oluşturmaktan kaçınmalıdır. (bu ab’nin "ilk günahıydı"!)

euro bölgesinin bir 'yönetime' ihtiyacı var. bu 'yönetim' ise, (içinde bulunduğumuz şartları dikkate alırsak) yalnızca ilgili devletlerin ve hükümetlerin liderlerinden oluşabilir ve bu yönde ilk adımlar atılmaya başlanmıştır bile. ayrıca, ortak bir bütçe politikası olmadan mali birlik söz konusu olamayacağından, karar alma süreçleri açısından ulusal parlamentolara ihtiyaç duyulmaktadır. bu durumda, ulusal parlamentoların başkanlarının yer alacağı yeni bir ‘avrupa meclisi’ oluşumu kaçınılmazdır.

başlangıçta, ulusal parlamentolar yetkilerini korumaya devam ederken bu kurum bir danışma organı olarak faaliyet gösterebilir; ancak, daha sonra, hükümetler arası bir anlaşma yapılarak, ulusal parlamentoların yetki sahibi üyelerinden oluşan, gerçek bir parlamento denetimi ve karar alma organı haline gelmelidir. böylesi bir anlaşma, egemenlik haklarının büyük ölçüde avrupa’nın devletlerarası kurumlarına aktarılması anlamına geleceği için, tabii ki, almaya dahil tüm üye ülkelerde referandumlarla halk arasında meşrulaştırılmalıdır (aslında özellikle almanya’da).

yukarıda, ekonomik istikrar sağlama ve büyümeyi teşvik etme amaçlı ortak politikalar gibi çok önemli sorularla değinilmedi. ancak, mevcut krizden öğrendiğimiz bir şey var: euro bölgesi, gerçek bir [merkezi] yönetim, etkili bir parlamenter denetim ve hakiki bir demokratik meşrulaştırma sürecinden oluşan sağlam bir temele sahip güvenilir bir kurumsal çerçeveye sahip olmadığı sürece (veya sahip olana kadar), bunlar gibi önemli sorunların sınırlarını çizmek dahi mümkün olmayacaktır.

1998-2005 yılları arasında almanya dışişleri bakanı ve başbakan yardımcılığı görevlerinde bulunan joschka fischer alman yeşiller partisi’nin yirmi yıl boyunca liderliğini yapmıştır.

bu makalenin bir nüshası daha önce project syndicate tarafından yayımlandı.

bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve al jazeera’nın editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Joschka Fischer

Joschka Fischer

1998-2005 yıllarında almanya dışişleri bakanı ve başbakan yardımcısı olarak görev yaptı. yaklaşık 20 yıl boyunca alman yeşiller partisi'ne liderlik etti. Devamını oku

Yorumlar

Bu sitede yer alan içerikler sadece genel bilgilendirme amacı ile sunulmuştur. Yorumlarınızı kendi özgür iradeniz ile yayınlanmakta olup; bununla ilgili her türlü dolaylı ve doğrudan sorumluluğu tek başınıza üstlenmektesiniz. Böylelikle, Topluluk Kuralları ve Kullanım Koşulları'na uygun olarak, yorumlarınızı kullanmak, yeniden kullanmak, silmek veya yayınlamak üzere tarafımıza geri alınamaz, herhangi bir kısıtlamaya tabi olmayan (format, platform, süre sınırlaması da dahil, ancak bunlarla sınırlı olmamak kaydıyla) ve dünya genelinde geçerli olan ücretsiz bir lisans hakkı vermektesiniz.
;