Görüş

Batı müdahalesinin şimdiye kadar hiç faydası oldu mu?

Londra'da yaşayan yazar Greg Muttitt’e göre Batı’nın yapacağı en doğru şey Libya’yı kendi haline bırakmak.

Konular: Afrika, Ortadoğu, Petrol
Tank üzerinde çocuklar.
Avrupalı güçlerin Libya için yapabileceği en yararlı şey kendi haline bırakmak olacaktır. [Ammar Abd Rabbo, flickr]

geçtiğimiz haftalarda libya hakkında bir yazı yazmıştım ve bu yazımda ülkenin kaddafi olmadan kendi geleceğini çizebileceği yönünde ümitli olduğumu belirtmiştim. isyancılar, dış güçler arasında özellikle fransa ve britanya’dan oldukça önemli bir destek aldı. bu dış güçler, libya’da kendilerine uygun bir rejim kurmak için oldukça hevesli olacaklar. doğal kaynakların özgürlük ve refahı herkes için desteklediği bir ülkeyi sadece libya halkı yaratabilir.

önümüzdeki aylarda birçok kişi libya halkına tavsiye vermek için hazırda bekleyecek. diğer ülkelerin libya’ya en iyi nasıl katkıda bulunabileceğinin biraz daha üzerinde durmakta fayda olduğunu düşünüyorum. bu hususta, batı müdahaleleri ve 2003 yılı irak işgalinden bu yana irak’ın direnişi üzerine yoğun çalışmalar yapan londra'da yaşayan yazar greg muttitt’e başvurdum.

şeffaflık adına, greg’in ‘ateş hattında petrol: işgal altındaki irak’ta petrol ve siyaset’ (fuel on the fire: oil and politics in occupied iraq) adlı kitabını random house’da editörlük yaptığım yıllarda incelemiş olduğumu eklemeliyim.

greg’e öncelikle son haftalarda batı medyasında libya hakkında çıkan haberlerden nasıl bir sonuç çıkardığını sordum. aldığım cevap ise şu şekilde oldu:

muhabirler ve sunucular sanki irak’ın işgalinden çok önemli dersler çıkarılmış da, batı’nın ulus kurma sürecinde bir şekilde sorumluluk alması gerekiyormuş gibi britanya, fransa ve amerika’nın libya’nın geçiş sürecine önayak olmaları gerektiğini dile getiriyorlar. irak’tan çıkarılması gereken asıl ders batı’nın, libya’nın iç işlerine burnunu sokmaması olmalı. abd ve britanya’nın, irak’ın içişlerine her aşamada müdahale etmesinin hiç bir faydası olmadı.

greg’e göre batı medyasında göze çarpan bir diğer nokta ise libya kültürü, toplumu ve siyaseti hakkında oldukça az bilgi sahibi olunması. irak’tan çıkarılması gereken bir ders var. bu ülke ve siyaseti hakkında pek bir fikir sahibi olmayan batılı güçler, mezhepsel kimlikleri ön planda tutan bir sistem oluşturdular. ne var ki irak halkı böyle bir düşünce yapısına sahip değildi.

batı’nın libya toplumuna ilişkin yorumlarına temkinli yaklaşmalıyız. batı’nın işine gelen, libya’daki siyasi sınıfın zayıf ve soyutlanmış olması. zira böylece dışarıdan daha rahat etki altına alınır. elbette bu durum yetkililerin ve generallerin bir araya gelip “böl ve yönet” stratejisi geliştirdikleri anlamına gelmez. ancak batılı karar vericiler de dahil olmak üzere herkes, işlerin kendi çıkarları doğrultusunda yürüdüğünü görmek ister. çok yakın bir geçmişte bu duruma ilişkin birçok örneğe tanıklık ettik.

bir başka deyişle, önümüzdeki aylarda batılı güçler kendi çıkarlarına uyan libya’ya kavuşabilirler. libya’nın aşiretlere ayrıldığına ya da “ılımlılar” ve “islamcılar” arasında bölündüğüne de tanık olabilirler. libya’nın iyiliğini düşünen bizler ise ülke hakkında medyada “ikna edici” seslerin söylediklerine inanmamak için direniş göstermeliyiz.

tavsiye ve çıkarlar

greg’e, 2003 işgalinden sonra batılı hükümetlerin irak’ta meydana gelen olayları nasıl etkilemeye çalıştığına ilişkin biraz daha soru sordum.

“bu bağlamda irak’ta en çok kullanılan tabir “tavsiye” idi.”

hükümetlerin belli çıkarları var ve sunulan “tavsiye” ise, ister istemez bu çıkarlarla şekilleniyor. greg şöyle ifade ediyor:

bu durumu irak ekonomisine ilişkin çalışmaları olan britanyalı bir devlet memuruyla paylaştım. savımı haklı buldu ve şunu belirtti: ‘bizler ülke ülke gezip, işbirliğinin sağlanmasına ve istişarelerde bulunmalarına ilişkin tavsiyelerde bulunmuyoruz…’ bu sözleri irak’a petrol politikası konusunda “tavsiyede bulunan” büyük petrol şirketlerinin eski yöneticileriyle ilişkilendirerek ele aldım. ne yolsuzluk yapıyorlardı, ne de eski patronlarına iyilik yapmak gibi bir niyetleri vardı. dünyaya onların gözüyle bakacak olursak, çokuluslu yabancı şirketler irak’ta petrol sanayini işletmek için en doğru seçimdi.

amerikalılar ve britanyalılar birlikte iş yapabileceklerini düşündükleri libyalı siyasetçileri desteklemeye hedeflenecek. böylelikle doğal olarak ılımlılara yardım ettiklerini düşünecekler. buna karşılık ılımlılar ise batılı güçlerle uyumlu bir biçimde çalışmak isteyecekler.

bremer, irak’tan sürgün edilenleri desteklediğini, çünkü demokrasiyi onların daha iyi anladıklarını söyledi. öyle ki, aslında bu durum onların abd yanlısı olmalarının daha yüksek bir ihtimal olduğu anlamına geliyordu. herkes demokrasi ve insan haklarını destekliyor olduğunu düşünmek ister.

dolayısıyla avrupalı güçlerin yapacağı en doğru hareket libya’yı kendi haline bırakmak olacaktır. greg muttitt’e yönelttiğim bir başka soru ise libya’nın kendi kaderini tayin etmesini desteklemek ve ülkelerinin müdahale çabalarını engellemek için yabancı vatandaşların ne yapabileceklerine ilişkin oldu.

burada asıl mesele libya halkıyla iletişim kurmak, onları dinlemek ve ülke hakkında bilgi edinmek. elimizde olan tek şey olaylara kendi açılarından bakan devletler ya da sansasyon yaratan basın ise, (batı’nın seçtiği elitleri hesaba katmazsak) libya halkı ülkenin geleceğine ilişkin bir tartışmaya dahil olamayacaktır.

halkın yaklaşımı

bağımsız ve hatırı sayılır birkaç gazeteci irak’ta önemli işler yaptı; ülkede neler olup bittiğine dair insanların bilgi sahibi olmasına yardımcı oldular. greg ana akım medyadaki gazetecilerin al jazeera’dan ahmed mansour, the guardian’dan jonathan steele ve washinghton post’tan anthony shadid olduğunu belirtirken sözlerine, “dahr jamail, rahul mahajan gibi bağımsız gazetecilerin de önemli bir yeri vardı. ewa jasiewicz, jo wilding gibi aktivistlerin de katkısı yadsınamaz” diyerek devam etti.


libya'nın irak'a göre avantajı ülkede yabancı
asker olmaması. [ammar abd rabbo, flickr]

bu kişiler irak toplumunun gerçekte nasıl olduğunu ortaya çıkarmak için çok çaba sarf etti. işgalden sonra yaşanan kaosta ellerinden gelenin en iyisini yapmak için çabalayan kişileri buldular. sahada çalışarak halkın içindeki aktivistlere ulaşabildiler. o zamanlarda kurulan bağlar ise daha sonra çok daha değerli oldu.

çalışmalarımın çoğunu hükümet baskısına maruz kalan petrol işçileri sendikasıyla yaptım. bunun en büyük sebebi ise sendikanın, yeni çıkarılan petrol yasasına karşı yürütülen ve halen başarılı bir biçimde devam eden kampanyada önemli bir rol oynamasıydı. muhtelif zamanlarda, irak hükümeti sendika liderlerini tutuklama, ekipmanlarına el koyup onları başka yerlere gönderme ve buna benzer yöntemlere başvurdu. sendika, irak’ta doğru bağlantılar kurma konusunda oldukça etkin bir rol oynuyordu. ancak kriz dönemlerindeki uluslararası dayanışma önemli bir fark yarattı. örnek vermek gerekirse, irak hükümetinin saldırı tehditlerinin üzerine amerikan işçi federasyonu-sanayi örgütleri kongresi ve britanya işçi sendikaları konfederasyonu, irak hükümetine karşı onları savundu.

greg’in açıkça belirttiği nokta ise libya’ya yardım etmek isteyenlerin ancak ülke hakkında olabildiğince çok şey öğrendikleri ve öncülüğü libyalılara verdikleri takdirde etkin bir rol oynayabilecekleriydi.

ordu ve kamu çalışanlarının ülkemize ilişkin gündemini reddederken, libya’da bulunan esas sivil toplumla birlik ve beraberliğimizi arttırıp kültürel bağlarımızı güçlendirmeliyiz. 2003 yılında büyük bir cesaret örneği göstererek bağdat’a gidip irak halkıyla tanışan ve kültür ile siyasetin anlamını kavrayan bütün bağımsız gazeteci ve aktivistler birer kahramandı. aslına bakarsanız onlar, o dönemin iraklı olmayan tek kahramanlarıydı. bu esnada savaş karşıtı gruplar britanya’daki irak diasporasıyla yakın işbirliği içindeydi. britanya’daki diaspora ise bu gruplar için olayları yorumlayıp, kampanyalarına yön veriyordu. libya halkına gerçekten yardım etmek istiyorsak bilmemiz gereken çok önemli bir nokta var: libya halkına demokrasi ve ekonomiyi nasıl yönetecekleri konusunda nutuklar atmak yerine ülkelerini onlardan öğrenme tevazuunu göstermemiz gerekir.

şu an libya irak’a tanınmayan bir şansa sahip. ülkeyi işgal eden yabancı bir ordu yok. bölgeye yapılan batı müdahalesinin sona ermesini görmek isteyen bizlere düşen görev ise hükümetlerimizin neler yaptığına dikkat etmek ve on yıllardır süregelen diktatörlükten kurtulmuş olan bir devlet hakkında bilgi sahibi olabilmek için elimizden geleni yapmaktır.

libya’da esas demokrasi, dış güçlerinin lütfuyla değil libya halkının başarısıyla sağlanacaktır. “işbirliği ve istişareler” için oldukça az vakti olan dış güçler için ise durum tersine dönecek. hataya düşmeyin, libya’da her ne olursa olsun ortadoğu ve geniş çapta dünyada yankı bulacak.

dan hind, 1998 yılından beri yayıncılık sektöründe çalışıyor, ödül sahibi iki kitabın yazarı: the return of the public (halkın dönüşü)ve the threat to reason (akla tehdit). yazar, bu yıl bristol festival of ideas ödülü’nü aldı.

twiter’dan takip edin: @danhind

bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve al jazeera’nın editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Daniel Hind

daniel hind, 'the threat to reason' (verso, 2007) ve 'the return of the public' (verso, 2010) isimli kitapların ödüllü yazarı. Devamını oku

Yorumlar

Bu sitede yer alan içerikler sadece genel bilgilendirme amacı ile sunulmuştur. Yorumlarınızı kendi özgür iradeniz ile yayınlanmakta olup; bununla ilgili her türlü dolaylı ve doğrudan sorumluluğu tek başınıza üstlenmektesiniz. Böylelikle, Topluluk Kuralları ve Kullanım Koşulları'na uygun olarak, yorumlarınızı kullanmak, yeniden kullanmak, silmek veya yayınlamak üzere tarafımıza geri alınamaz, herhangi bir kısıtlamaya tabi olmayan (format, platform, süre sınırlaması da dahil, ancak bunlarla sınırlı olmamak kaydıyla) ve dünya genelinde geçerli olan ücretsiz bir lisans hakkı vermektesiniz.
;