Görüş
Cezasızlık algısı kadına şiddeti artırıyor
Şiddetin ya da tacizin olağan bir vakıa olduğu algısının kaldırılması, mutlaka en ağır şekilde cezalandırılacağı bilincinin yerleştirilmesi gerekli. "Şiddete hayır" derken tüm uygulamaların ve söylemlerin "amasız" olması, şiddet ve tacize hiçbir şekilde bahane üretilmemesi şart.
günümüz dünyasında, karşılıklı saygı, adalet, merhamet gibi duyguların azalması ve insanın varlığının değersizleşmesi şiddetin yaygın hâle gelmesi ile sonuçlanıyor. her yeni güne gözümüzü açtığımızda, bir hiç uğruna ölen insanlarının varlığından haberdar oluyoruz.
türkiye de bundan arî değil. artık anlık bir öfkenin sonucu, basit bir yol kavgası bile değil basketbol maçı izlemeye giderken ya da kartopu oynarken kişilerin öldürülebildiği bir dünyada yaşıyoruz.
kişilerin pervasızca birbirine şiddet uygulayarak üstünlük elde ettiği bir bakış açısında, toplumda var olan şiddetin kadın ya da çocuklara yönelmesi çok da şaşırtıcı değil. toplumdaki şiddet olgusunun artması, taciz ve ev içi şiddet vakalarını da artırmaktadır.
bu noktada önemli olan şiddete karşı olduğumuzu sadece haykırmak, her olayda sadece feveran edip başkalarında suç bularak kendimizi teskin etmek değil, şiddetin azalması için küçük de olsa çaba göstermek, başkalarının değil kendimizin yapması gerekenleri bulmaya çalışmak.
zira sadece söz ile bir davranışın sona ermesi mümkün olsaydı, hiç kimse sigara içmezdi; sonuçta bütün sigara paketlerinin üzerinde devasa harflerle “sigara öldürür” yazıyor, sigaranın insana verdiği zararlar kişilerin sigara içmesini engelleseydi en başta doktorlar sigara içmezdi. sigara kullanımını azaltan, sigaranın zararlı olduğunun bilinmesi ya da sigara nedeniyle nefes alamaz hâle gelen insanların gösterildiği kamu spotları değildi. sigara kullanımını azaltan, kapalı mekânlarda sigaranın yasaklanması ve bu yasağın kesin olarak uygulanmasının sağlanmasıydı. önemli para cezaları, kesin ve istisnasız uygulamalar, kişilerin olabildiğince az sigarasız ortamlarda bulunmaya zorlanması, sigara ile mücadelede önemli bir adım oldu.
suçlu yaptığının cezasız kalmayacağını bilmeli
şiddeti azaltacak tek olgu da aynı şekilde, sadece söylemde bulunmanın yeterli olmadığı gerçeği ile yüzleşip davranış kalıplarını değiştirmek. şiddet ve cinsel tacizi; her kadın cinayetiyle gündeme getirip sadece kanıksatan, spotları dayak yiyen tecavüz edilen kadınlar üzerine tutup, failleri de buzlayarak veren, bir fotoroman havasıyla cinayet detaylarını normalleştiren bir uygulama ile azaltamayacağımız açık.
bu konuda en önemli başarı, sistemli cezasızlık algısının ortadan kaldırılması olacaktır. şiddetin ya da taciz ve tecavüzün olağan bir vakıa olduğu algısının kaldırılması, mutlaka en ağır şekilde cezalandırılacağı, yapanın yanına kalmayacağı bilincinin yerleştirilmesi ve sadece hapse atmak şeklinde değil toplumsal yaptırımların da devreye sokulması gerekli. bunun için "şiddete hayır" derken tüm uygulamaların ve söylemlerin "amasız" olması, şiddet ve tacize hiçbir şekilde bahane üretilmemesi şart.
aksi durumda şiddet ya da tacize herhangi bir sebeple bahaneler bulunduğunda cezasızlık algısının ortadan kaldırılması zorlaşıyor.
nitekim şiddetin tek bir sebebi var, o da "yapılabiliyor" olması, üstünlük, güç, hâkimiyet aracı olarak kullanılması. buna karşın şiddeti mazur gösterecek pek çok bahane üretilebilir. bunlardan bir kısmı akla uygun olabilir ama gerçekte bu bahanelerin hiçbiri hatta çok daha ağırları, günlük yaşantımızda sokaktaki kişiyi, yandaki komşuyu, iş yerindeki patronumuzu dövmemize neden olmuyor. çünkü bu kişilere şiddet uyguladığımızda bu davranışın bir karşılığı, bir yaptırımı olacağını biliyoruz, bunun için kendimizi frenliyoruz.
bu noktada şiddet, taciz ve tecavüzlerin varlığının en önemli nedeni, genel olarak bir karşılığının olmaması. bu nedenle kişi kendini frenleme zorunluluğu hissetmiyor, daha önceki davranışların yaptırımsız kalması bir sonraki davranışa zemin hazırlıyor.
tecavüz son aşamadır; bundan önce kişinin pek çok defa sözle ya da başka şekillerde başka kadınlara tacizde bulunduğunu tahmin etmek için müneccim olmaya gerek yok. bu davranışların cezasız kalması kişiyi cesaretlendiriyor. tıpkı eşlerini öldüren ya da hastanelik eden kocaların ilk şiddet hareketinin bu olmadığı gibi... şiddet ve tecavüz her yaptırımsız kaldığında dozajı artan bir sarmal şeklinde tekrar tekrar karşımıza çıkıyor.
bu noktada cinsel taciz suçlarında cezanın ertelenmeyeceği ve paraya çevrilemeyeceğine dair yasal düzenleme getirilebilir. bu suçlar yüz kızartıcı suçlar kapsamında alınarak, kişinin memuriyete girmesine engel kabul edilebilir ve affa dahi uğrasa işe alınmama ile sonuçlanacağı için etkin olarak uygulanması sağlanabilir, bu durum önemli bir katkı sağlayacaktır.
kadın değil, cezalar afişe edilmeli
zira taciz ve tecavüz olaylarında ispat zorluğu ve genel olarak kadının suçlanması, açılan davalarının akamete uğraması ile sonuçlanıyor. bu nedenle taciz ya da tecavüze uğrayan kadın nasılsa sonuç çıkmayacağı, bir de tekraren rezil olmama düşüncesiyle başvuruda bulunmamayı tercih ediyor. halbuki şiddet gören kadınların değil, şiddet ve taciz karşılığı verilen cezaların afişe edilmesi ile bu konuda adım atmak mümkün.
nitekim bu gerçekleşseydi belki de özgecan aslan cinayeti gerçekleşmeyecekti; çünkü iddialara göre cinayete yardım eden zanlı daha önce eski kız arkadaşını kaçırıp bir buçuk ay alıkoymuş. bu olay bize zanlının bu yönde temayülünü gösteriyor ama acı verici olan, kaçırılan ve tecavüz edilen kadının ailesinin yanına geri döndüğünde şikâyette bulunmaması. aslında, bizzat yargıtay kararlarında “cinsel saldırı karşısından bağırmaması rızanın olduğunu gösterir” ifadelerinin yer aldığı düşünüldüğünde, her cinsel taciz ve saldırıda önce kadını ve neden kendisinin seçildiğini sorgulayan bakış açısının yanı sıra yapılan başvuruların da genel olarak beraat, para cezası ya da erteleme ile sonuçlandığı ve uzun yargılama sürecinde kadının tekrar ve tekrar afişe edilerek mağdur edildiği hatırlandığında, bu kadının neden şikâyetçi olmadığını tahmin etmek güç değil. sadece tek bu örnek bile cezasızlığının, toplum nezdinde kanıksanmanın ne derece ağır sonuçları olduğunu anlatıyor.
taciz ve şiddet döngüsünün kırılması için şiddetin hukuksal ve daha önemlisi toplumsal yaptırımla karşılaşması önem arz etmektedir. toplumsal yaptırım, pek çok örnekte hapis tehdidinden daha etkili olabilir. kastamonu ve çanakkale'den iki yargı kararı buna örnektir. araç ve lapseki aile mahkemesi hâkimlerinin eşine şiddet uygulayan kocaya “karımı dövdüm kendisinden ve tüm ilçe halkından özür diliyorum” yazılı metni dağıtma görevi vermesi, yani basit bir koruma tedbiri ilçedeki şiddet vakalarını azaltabilmiştir. toplu iş sözleşmelerinde eşine şiddet uygulayan kişinin maaşının eşine verileceğinin öngörülmesi, şiddete maruz kalanın değil, şiddet uygulayanın toplum önünde afişe edilmesi küçük ancak etkili çözümlerdir.
sonuçta türkiye’deki yasalar cinsel taciz saldırı şiddet konularında az cezalar öngörmüyor; bu suçlar cezası az olduğu için değil cezası uygulanmadığı için gerçekleşiyor. bu noktada cezaların artırılmasını talep etmenin ya da imzaladığımız o kadar uluslararası sözleşme varken "idamı geri getirelim" demenin pratik bir anlamı yok. önemli olan yasalardaki cezaların verilmesini sağlamak. bunun dışında tecavüz ve ölüm olaylarında değil taciz ve basit yaralama olaylarında cezanın paraya çevrilmemesi ve ertelenmemesi için bir yasal düzenleme getirilmesi mümkün. ayrıca cinsel taciz ve ev içi şiddet suçunun tekrar eden niteliği gereği iyi hâl indiriminin uygulanamayacağına dair istisnai hüküm getirilmesi fayda sağlayacaktır. bunun dışında toplumsal yaptırım mekanizmalarının oluşturulması, taciz ve ev içi şiddet olaylarında toplumsal kınamanın gerçekleşeceği hapis dışındaki alternatif cezaların verilmesi, şiddet ve tacizle ilgili çalışan kurumlar arası gerçek bir koordinasyonun sağlanması şiddet ve tacizle mücadele konusunda aşama kaydedilmesini sağlayacaktır.
avukat fatma benli, uluslararası hukukçular birliği türkiye temsilcisi. 2009 yılında georgetown üniversitesi tarafından yayımlanan “dünyanın en etkili 500 müslümanı” listesinde yer aldı. 2012 yılında bakanlar kurulu kararıyla türkiye insan hakları kurumu üyeliğine atandı. 2013 yılında âkil insanlar heyeti'nde görev yaptı.
bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve al jazeera'nin editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Yorumlar