Görüş

Devlet şiddeti Suriye’yi savunmasız bıraktı

Yazar, şehirleri bombalayıp çok sayıda vatandaşını öldüren Beşar Esad’ın ülkeyi emperyalist saldırı riskiyle karşı karşıya bıraktığını savunuyor.

Konular: Suriye
Bir Filistin mülteci kampına da ev sahipliği de yapan Lazkiye, tanklar ve savaş gemileriyle bombalandı ve düzinelerce kişi hayatını kaybetti. [REUTERS]

bu sabah haberlerde suriye donanmasının lazkiye’nin kıyısını, buradaki filistin mülteci kampıyla birlikte bombalamakta olduğunu duyduğumda derinden sarsıldım.

bunun tek sebebi geçen yıl, mısır’ın eski diktatörü hüsnü mübarek viva palestina 5 konvoyu’nu yola çıkmaması için oyalarken, lazkiye kıyısındaki o kampta yaşamış olmam değil. konvoy, misafirperver suriye’ye iki hafta konuk olduktan sonra ise hareket etmiş ancak bana izin verilmemişti. güzel bir tatil kenti olan lazkiye halkı ise bana çok iyi davranmıştı. onların şu anda çektikleri eziyet konusunda sessiz kalamam.

ancak bundan da önemlisi, bu haber, ‘son arap ülkesinde’ büyük ölçekli bir iç savaşa ne kadar yakın olduğumuza işaret etiği için şoke ediciydi. beş sene önce, israil’in lübnan’a yaptığı saldırı hizbullah'ın başını çektiği suriye destekli direniş tarafından geri püskürtüldükten hemen sonra, esad kütüphanesi’nde yaptığım bir konuşmada suriye’yi bu sözcüklerle tarif etmiştim.

geçmişte, suriye rejimine hiçbir zaman yakın olmadım.  bu yazıyı ‘tal el zatar’ adını verdiğim evimden yazıyorum. evimin adını, otuz yıldan daha uzun bir süre önce, başka bir ‘esad’ın teşvik ettiği ve o zamanlar dost olduğu falanjistlerin gerçekleştirdiği bir katliama maruz kalan lübnan’daki tal el zatar filistin mülteci kampı’ndan aldım.

filistin kurtuluş örgütü’nü suriye’nin baas partisi açmazından uzak tutmak için büyük bir çaba harcayan yaser arafat’ın yanındaydım. 1991 yılındaki ilk irak savaşı'nda da yirmi dokuz ülkenin yok etmeye çalıştığı irak’ın tarafındaydım ve bu ülkelerden biri de esad’ın suriyesi idi.

emperyalizm karşısında polis devleti

ancak, ‘koyunun bulunmadığı yerde keçiye abdurrahman çelebi derler’ misali, 2006 yılına geldiğimizde beşar esad, batı’nın avucunun içinde olmayan son arap lideri olarak kalmıştı. o akşam esad kütüphanesi’nde söylediğim gibi, suriye’ye nefret duyuluyordu; ancak bunun nedeni suriye’nin yaptığı kötü şeyler değil, iyi şeylerdi. buradan hareketle, yaptığı iyi işleri sıraladım: suriye, israil ile barış anlaşması yapmaya boyun eğmemiş, golan’daki topraklarını kanunsuz işgalcilere bırakmayı reddetmişti. filistin direnişine destek vermekten vazgeçmediği gibi her tür direniş organizasyonunun liderleri ve savaşçılarına sığınacak bir liman sunmuştu. lübnan direnişine destek vermeye devam ederken topraklarının irak'taki direnişin karşısında bir üs olarak kullanılmasına izin vermemişti vs. anlattıklarım tabii ki gerçekti ancak bütün gerçek bu değildi.

suriye rejimi yüzünü neoliberalizme ve onun beraberinde gelen özelleştirmelere çevirdikçe, otoriter karakteri, polis devleti zihniyeti ve her şeyin ötesinde, kemikleşmiş yolsuzlukları ile ülkenin siyasal sisteminin karanlık tarafı fevkalade kötüleşti. genel olarak, devletin malları rejimin işbirlikçilerinin özel mülkiyetine geçti. suriye halkının ve devletinin arap milliyetçisi ve anti-emperyalist karakteri tarafından kısmen perdeleniyor olsa bile bunlar da gerçekti. bu, suriyelilerin çoğunun kırk yıldan uzun bir süredir yaşadığı bir deneyim ve çok büyük bir karanlık anlamına geliyor.

eskiden suriye’yi, israilliler, abd, britanya ve fransız emperyalizmi, gerici araplar ve selefi mezhebinden fanatikler gibi düşmanlarının niteliğine göre yargılamak mümkündü. suriye halkı, aslında daha kötüsünden korktuğu için bile olsa, rejimi desteklemeye veya genel olarak pasif bir şekilde arkasında durmaya devam ederken ve cumhurbaşkanı beşar esad da, demokrasiye, açık bir yönetim sistemine ve çoğu kendi ailesi ile yakın dostları üzerine yoğunlaşan yaygın yolsuzlukları engellemeye yönelik gerçek bir reform umuduna karşı direnirken bu yargıya varmak imkan dâhilindeydi. bu umut şu anda büyük bir tehlikeyle karşı karşıya.

protestocuların aylardan beri her gün kanlarıyla ödediği ve giderek yükselen bedeline rağmen yılmadığı bu toplu ayaklanmaları ‘teröristlerin’ veya ‘silahlı kişilerin’ eylemleri olarak tarif etmek büyük bir çarpıtmadır. aslında, bu resimde, gitgide teröriste benzeyen ve silahlı olduğu kesin olan, rejimin ta kendisidir. ülkenin bütün düşmanları içine ciddi bir şekilde sızmış olsa da (ki bence onlar bütün arapların da düşmanlarıdır), suriye’de halka ait, hakiki bir ayaklanma gerçekleşmektedir.

batının ‘müdahalesine’ karşı savunmasız durumda kalmak

buradaki en büyük sorun, bu ölçekteki bir mücadele uzadıkça söz edilen düşmanların suriye’yi geleneksel milliyetçi kamptan çıkarıp; yıkım, boyun eğme, mezhepçilik ve itibarsızlık kampına geçirecek, kendi lehlerine bir sonuç yaratma olanaklarının artacak olmasıdır.

işte bu yüzden, kendi adıma, suriye'de oyunun sonuna yaklaştığımızı düşündüğümü söylemek zorundayım. cumhurbaşkanı yıllar boyunca reformlardan bahsetti. ancak o konuştukça, yakınları daha fazla haksız kazanç elde etti.

ülkesinde görülmemiş bir olağanüstü hale başkanlık ederken olağanüstü hal kanunlarını kaldırmaktan söz etti (ve başkanlık etmeyi hâlâ sürdürdüğünü söylemek doğru olacaktır). ülkedeki ‘öncü güç’ olarak baas partisi’nin kanuni tekelini sonlandırmak hakkında konuştu ama bu tekel, sokaklarda olmasa da kağıt üzerinde hâlâ devam ediyor. seçimlere değindi ancak bu yönde hiçbir bir işaret görülmedi; bu kıyımın ortasında nasıl olabilirse?

bu durumda, açık bir emperyalist müdahale riski her geçen saatle birlikte artıyor. filistinlilerin ve bütün arapların düşmanları savaş tehditleri savuruyor. her zaman arap milliyetçiliğinin merkezinde yer almış olan suriyeliler bu tür bir yabancı müdahaleye tümüyle karşı olduklarını sloganlarında (vurulup düşerken bile) haykırıyor. ancak akbabalar gökyüzünde daire çizmeye devam ediyor. büyük suriye için böylesi bir kaderden her ne pahasına olursa olsun kaçınmak gerekir. ne pahasına olursa olsun...

suriye rejimi; seçim sürecine, özgür bir medyaya, meşru siyasi muhalefete ve artık bir katliama dönüşen kargaşanın sonlandırılmasını sağlayacak mutabakata yönelik bir karar alamazsa, ülke ya istila edilecek ya da dökülen kanın ağırlığı altında çökecektir. ve kuşkusuz, bu çöküntünün ortasında, gerici, nefret dolu bir mezhepçilik güden hainler rahatlıkla cirit atacaktır.

george galloway, 1987 - 2010 yılları arasında milletvekilliği yapmış britanyalı bir siyasetçi, aktivist, yazar, gazeteci ve yayıncıdır.

bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve al jazeera'nın editöryel politikasını yansıtmayabilir.

George Galloway

george galloway britanyalı siyasetçi, aktivist, yazar, gazeteci ve yayıncıdır. Devamını oku

Yorumlar

Bu sitede yer alan içerikler sadece genel bilgilendirme amacı ile sunulmuştur. Yorumlarınızı kendi özgür iradeniz ile yayınlanmakta olup; bununla ilgili her türlü dolaylı ve doğrudan sorumluluğu tek başınıza üstlenmektesiniz. Böylelikle, Topluluk Kuralları ve Kullanım Koşulları'na uygun olarak, yorumlarınızı kullanmak, yeniden kullanmak, silmek veya yayınlamak üzere tarafımıza geri alınamaz, herhangi bir kısıtlamaya tabi olmayan (format, platform, süre sınırlaması da dahil, ancak bunlarla sınırlı olmamak kaydıyla) ve dünya genelinde geçerli olan ücretsiz bir lisans hakkı vermektesiniz.
;