Görüş

Mısır ordusu: Dört yenilgi bir zafer

Mısır'da ulusal bağımsızlık üzerinde üç baskı gücü birbirini izledi: İsrail işgali ve saldırganlığı, Sovyetler'e bağımlılık ve işbirliği, Amerikan üsleri ve ortaklık.

Konular: Ortadoğu, Afrika, Mısır

aydınların ve düşünürlerin çoğu, 1952 yılından bu yana ordunun siyasetin tepesindeki varlığının, mısır'ın kalkınma hareketi ve dış ilişkileri üzerinde uzun vadeli olumsuz etkiler bıraktığı konusunda hemfikirler. hatta bazıları daha ileri giderek, ordunun yönetimdeki varlığının ülke bağımsızlığını gözle görünür bir şekilde olumsuz etkilediği görüşünü seslendiriyor. 

1- şüphesiz, 1967 ve daha öncesinde 1956’da israil karşısında alınan yenilgi, savaşı yalnızca askerlerin eline terk etmenin yanlış bir fikir olduğunu ortaya koymuştur. fakat bu iki savaştaki en büyük hata, düzgün bir durum değerlendirmesi yapma konusunda askeri kökenli yönetimin acziyetidir. eğer durum biraz gerçeğe uygun değerlendirilseydi, bu iki hezimet yaşanmazdı. bu iki savaşta işler, savaşların gerektirdiği ya da siyaset adamlarından beklenen doğrultuda değil, tarihi romanlarda tasvir edilen coşku ve kahramanlık atmosferine benzer biçimde yürütüldü.

mısır’ın şansızlığı, 1967 savaşı esnasında dışişleri bakanlığı görevini yürüten mahmud riyad’ın asker kökenli olmasıydı. bu yüzden uluslararası dengelerin onun zihninde yer almaması hiç şaşırtıcı değildi. riyad’ın selefi olan ve dönemin cumhurbaşkanı cemal abdulnasır’ın dışişlerinden sorumlu yardımcılığına kadar yükselen geleneksel çizgide bir dışişleri bakanı olan dr. mahmud fevzi de diplomatik hatanın büyüklüğü ne olursa olsun, askerlerin görüşlerini yerine getirmeye her zaman yakın duran birisiydi.

mısır, 1967 yenilgisi nedeniyle ülkede sovyetler birliği’nin yoğun varlığına izin vermeye mecbur kaldı. 1979’da (cumhurbaşkanı enver sedat döneminde) israil ile imzaladığı barış antlaşmasından sonra ise abd ile yakın ilişkiler kurmak zorunda bırakıldı. böylece ulusal bağımsızlık üzerinde, farklı adlar altında, üç baskı gücünün nüfuzu birbirini izledi:

-israil işgali ve saldırganlığı

-sovyetler'e bağımlılık ve işbirliği

-amerikan üsleri ve ortaklık

mısır’a yönelik yukarıda işaret edilen yabancı baskılar, bütün anlamlarıyla düşünüldüğünde milli egemenliği, askeri dönem dışında görülmemiş şekilde, gizlice ya da açıkça sınırlandırdı. (1952’deki hür subaylar darbesi) ile gelen askeri yönetim, milli bağımsızlığa yönelik tehditlerin değişik örneklerini sundu ve ülkede seri bir gerilemeyi pekiştirdi.

aslında sıradan vatandaşların, mısır ordusunun savaşmak yerine yönetmeyi tercih ettiği yönündeki söylemleri esasen ağır bir sözdür. fakat bunun neticelerinin sağlam ve doğru olduğunu gösteren birçok çıkarım yapılabilir. mesela abdulnasır kuşağı, orduların ülkeleri için girdikleri gerçek savaşlarda savaşmak yerine liderliği, yönetimi ve idareyi ele almayı tercih etmişti.

2- ikinci olarak, askeri yönetim bu mevzularda, gelişimi sağlama ve umut verme anlamında herhangi bir sivil yönetimden çok daha zayıftı. kimileri, falan ya da filanın başarılarını bayraklaştırarak bu görüşe karşı çıksalar da gerçek ortadadır: askerlerin başına geçtiği başarılı birçok iktisadi müessesenin payına, hızlı bir çöküşten başka bir şey düşmedi.

asvan barajı’nı yapmasından dolayı misal gösterilen sıdkı süleyman’ın yahut süveyş kanalı’nı yöneten mahmud yunus’un başarısından bahsederek bu görüşü eleştirmek mümkün değil. çünkü (söz konusu başarılardan dolayı) kendisine övgüler düzülen bu fırsatlardan daha iyi alternatif fırsatların varlığını gösteren adımlar, daha o devrim döneminin başlangıcında ortaya çıkmıştı. bütün olarak bakıldığında sıdkı süleyman’ın başarısı, kişisel nitelikleri ve askerlikten önceki mühendislik eğitimine bağlıdır. mahmud yunus ise, makamında 10 yıl kesintisiz kalmadığı gibi, bizzat askerler, bu görevinden önce ulaştığı saygınlığına rağmen, onu unutulmaya terk ettiler.

iktisadi alanda askerlerin ulaştığı başarıların tamamı için de aynı şey söylenebilir. zira orada bir tek başarılı kişinin dışında başka başarılıların olmaması için başarı gösterenin hakkının alınmasına mütemadiyen ihtimam gösterdiler.

1952 devrimi’nin başarıya ulaşmış yegane teorisi, abdulnasır’ın 1970’teki vefatıyla ortadan kalktı. ama onu izleyen yıllardan hüsnü mübarek döneminin sonuna kadar etkisini yine de devam ettirdi. birinin bir kere başarılı olmasının yetebileceği ya da bir alandaki başarısını başka bir alanda devam ettiremediği şeklinde süreklinin arz eden bir düşünce vardı ülkede. bu söylem, askeri yönetim döneminde (1952-2011) hakim söylem olmaya devam etti.

3- askeri yönetim altında önemli bir düşüşün yaşandığı üçüncü alan, sivil toplumdu. mısır, sivil toplumun verimliliği konusunda düşüş kaydederken; tüm dünya sivil topluma alan açıyor, onu koruyor, besliyor ve onunla gurur duyuyordu. tuhaf olan şu ki, gönüllülük ve sivil toplum işlerinde bir zamanlar lider olan mısır, bu alanı durma noktasına gelecek dereceye kadar ihmal etti.

cumhurbaşkanı abdulnasır’ın bizatihi kendisi, hayır kurumları ve ya sivil toplum kuruluşları'ndaki (stk) işleri değil, birinci derecede devlet görevlerini icra ettiğini ortaya koyuyordu. pek çok tarihi etkenin de yardımıyla yok olmayan bir kaç kurumun yaşama direnci karşısında, abdulnasır bunların varlığını kabul etti. ama silahlı kuvvetler subaylarından birisinin dernekler genel başkanı olmasını mümkün kılacak kadar onları sıkı bir gözetim altına aldı. şeyh mahmud hattab subki tarafından kurulan ünlü meşruiyet dernekleri’nin, abd el-rahman emin’in (ki daha sonra kendisi de meşruiyet(!) dernekleri genel başkanı olmuştu) liderliğindeki bir ekibin kontrolü altına girmesi, bunun basit bir örneğiydi.

mısırlıların kamusal ve sivil politikalara karşı ilgisinin zayıflaması, askeri ya da siyasi bu tutumların doğal sonucuydu. ortaya çıkan bu zayıflamaya ek olarak, ideolojilere ya da partilere mensup siyasetçilerin tutuklanmasından korkmaya başladılar. bu etkiler, sivil toplumdan uluslararası topluma kadar yayıldı. tabi ki bu durum hiç şaşırtıcı olmadı. toplumun büyük bir kısmının aslında sivil toplum olduğunu biliyoruz. mesela; uluslararası kızıl haç örgütü, hâlâ bir sivil toplum kuruluşu olarak faaliyet gösteriyor. bütün alanlarda bilimsel toplulukların tamamı halen böyledir. milli komiteler, uluslararası ve bölgesel birlikler için de aynı şey söylenebilir. askeri rejimin, bu gibi alanlarda kendi bilgisi dışında uluslararası ilişkilerin gelişmesine müsaade etmesi hiçbir şekilde mümkün değildi. dolayısıyla, mısırlıların herhangi bir uluslararası aktiviteye doğrudan ya da dolaylı olarak katılmasını engelleyen baskıların mevcudiyeti bilinen şeylerdi. abdulnasır döneminde yurt dışına çıkacak bir mısırlının, yabancı ülkelerdeki havaalanlarından çıkıp şehir merkezine gitmek için toplu taşıma araçlarından birine binmesine yetecek olan beş dolardan daha fazlasını yanına almasına müsade edilmiyordu. ondan sonrasını da idare etmesi gerekiyordu!

4- tarihi literatür ve araştırmalar, askeri dönemdeki resmi dış ilişkilerin, sivil dış ilişkilerden daha iyi olmadığını göstermiştir. dışarıyla olan ilişkilerinde mısır hariciyesinin sorunları, öngörülmeyen seviyelere çıktı. bunun arkasında idaredeki subayların vizyonsuzlukları, tahammülsüzlükleri ve koydukları kısıtlamaların etkisi vardı.

bu nedenle, elçiliklerimizde diplomatik karakter yerine rutin ya da bürokratik bir karakter hakim oldu. yurt dışındaki mısırlıların gözetlenmesi ve onlarla ilgili casusluk faaliyetleri, onlara hizmet etmeyi denemekten çok daha önemli ve öncelikli hale gelmişti. diplomatlar, sanat çalışması ve sevgisi türünden bir romantizm ya da akademik çalışma sınırında kalmadılar. bazen kaçakçılık ve döviz ticaretine bile saptılar.

vurgulanan dört alandaki (tabi ki bütün alanlarda değil) performans düşüklüğü, mısırlıların vatanseverlik duygularının büyük oranda düşmesiyle neticelendi.

bundan dolayı aidiyetleri, anlayışları, adanmışlık ve fedakârlık ruhlarındaki azalma kadar iyi komşuluk, muhabbet, diğerkâmlık, yardımlaşma ve paylaşım türünden değerleri de zayıfladı. 

örneğin, mısır milliyetçiliği hem görünen hem de görünmeyen biçimde bundan etkilendi. kimi zaman milliyetçilik hakkında konuşmak tam bir nostaljiye dönüştü. kimi zaman da sert ve insanlık dışı zorunlu askeri hizmet örneğinde olduğu gibi bir kabus halini aldı. 

bağımlı ve güdümlü medya, bunun aksine, askerlerin elinde yüzde yüz maharetle kullandıkları bir kart olarak kaldı. bu koz başarıya ulaştı ve medya güdümlü hale geldi. hatta medya korku, dalkavukluk ve ordu kontrolünü isteyerek ya da istemeyerek kendine empoze etti.

mısır’da 25 ocak devrimi gerçekleştiğinde, onu yolundan çevirmeye çalışanların en hızlısı, ülkenin medyası oldu. mısır medyası, devrimin erken döneminde, önce onu parçalamak ve dondurmakla işe başladı. sonra onunla savaşmaya ve onu şeytanlaştırmaya girişti. işler öyle aşamaya vardı ki özel ve genel (resmi) mısır medyası ve gazeteciler, açık bir şekilde devrimi ve demokrasiyi, hatta hürriyetleri bile reddettiler. 

25 ocak 2011’de patlak veren devrimde, medyanın böyle bir tavır sergileyeceğini başlangıçta çoğu kimse fark etmedi. çünkü askeri yönetimin medya üstündeki etkisinin, başka herhangi bir alandaki etkisini aştığını unuttular. oysa devlet, daha doğrusu 'askerin devleti' doğrudan ya da dolaylı yollarla basını tekeline almıştı.

edebiyatçı, yazar ve tıp profesörü. mısır’ın üretken entelektüellerinden biri olarak tanınan muhammed cevadi, dimyat şehrinde dünyaya geldi. etik, sanat, siyaset düşüncesi, edebiyat, tarih, eğitim ve tıp gibi farklı alanlarda otuzdan fazla kitap kaleme aldı. aralarında kahire’deki arap dili topluluğu’nun da bulunduğu çok sayıda bilimsel ve edebi topluluğa üyeliği bulunan cevadi, mısır’ın içinde ve dışında, çok sayıda ödül kazandı.

bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve al jazeera’nın editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Muhammed Cevadi

edebiyatçı, yazar ve tıp profesörü. mısır’ın üretken entelektüellerinden biri olarak tanınan muhammed cevadi, dimyat şehrinde dünyaya geldi. etik, sanat, siyaset düşüncesi, edebiyat, tarih, eğitim ve tıp gibi farklı alanlarda otuzdan fazla kitap kaleme aldı. Devamını oku

Yorumlar

Bu sitede yer alan içerikler sadece genel bilgilendirme amacı ile sunulmuştur. Yorumlarınızı kendi özgür iradeniz ile yayınlanmakta olup; bununla ilgili her türlü dolaylı ve doğrudan sorumluluğu tek başınıza üstlenmektesiniz. Böylelikle, Topluluk Kuralları ve Kullanım Koşulları'na uygun olarak, yorumlarınızı kullanmak, yeniden kullanmak, silmek veya yayınlamak üzere tarafımıza geri alınamaz, herhangi bir kısıtlamaya tabi olmayan (format, platform, süre sınırlaması da dahil, ancak bunlarla sınırlı olmamak kaydıyla) ve dünya genelinde geçerli olan ücretsiz bir lisans hakkı vermektesiniz.
;