Görüş
Mısır’ın üzerindeki 'lider kültü' gölgesi
Seçim arifesindeki Mısır'da son dönemde sıkça duyulan Sisi-Nasır karşılaştırmalarının, batık durumdaki ülke ekonomisini kurtarmaya bir faydası olmayacaktır.

mısır, 26-27 mayıs 2014 tarihlerinde yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimleri için sandık başına gitmeye hazırlanıyor. bu ortamda ülkede pek çok kimsenin aklından "nasır" kelimesi geçiyor. cumhurbaşkanlığına en yakın isim olan abdulfettah sisi'nin başlıca rakibi hamdin sabahi, kendisini nasırcı olarak adlandırıyor. sisi de çoğu zaman, 1950'li ve 1960'lı yılların büyük mısır milliyetçisi cemal abdül nasır ile sık sık karşılaştırılıyor. nasır'ın gölgesi uzun ancak yapılan kıyaslamalar, onun dönemine olan özlem ve nostalji hissinin bir yansıması mı, yoksa daha elle tutulur bir şey mi söz konusu?
sisi ve nasır'ın sıkça mukayese edilmesi, her ikisinin de mısır tarihinin kritik bir dönemecinde siyaset sahnesine girmiş ve karizmatik kişilikleri sayesinde popüler olmuş, asker kökenli isimler olmasında ileri geliyor. her iki lider de müslüman kardeşler ile çatışma yaşadı. her ikisi de cesur ve kararlı. fırsatçı hamleleri var. ikisi de pek çok mısırlı nezdinde halkın refahı için çalışacak, "düzgün" adam sayılıyor. konuşmaları, çalkantılı ve önemli değişikliklerden geçilen süreçlerde yatıştırıcı etki yaratıyor. pek çok kimse, günü yönlendirip kurtarması için bu firavun-halk adamı karışımı portreden medet umuyor.
"lider kültü", devrimin henüz silemediği ve pek çoklarının sürmesini dilediği, çok eski bir bölge geleneği. ama esasında sisi ve nasır, son derece farklı iki dönemin insanları ve dolayısıyla aralarındaki benzerlikler de yukarıda saydıklarımızla sınırlı olabilir.
nasır, ingilizlere ve sömürgeciliğe karşı verilen mücadelenin şekillendirdiği bir isimdi. yerleşik düzene karşı aktif şekilde mücadele eden, iskenderiyeli genç bir protestocu; devrimci hür subaylar hareketi'nin kurucusu ve israil'in kuruluşu aleyhinde savaşan bir askerdi. sahip olduğu bu dikkate değer altyapıyı, cumhurbaşkanlığı döneminde aktif politikasına yansıtarak, süveyş kanalı'nın kamulaştırılması ile büyük ölçekli toplumsal ve ekonomik reformlar yapılması gibi adımlar attı. ki bir kesimin romantikleştirdiği bu hamleler, kimilerince günümüzdeki sorunların başlıca kaynağı olarak görülüyor.
eski general sisi'nin ise böyle bir geçmişi yok. ordudaki rütbe basamaklarını azimle tırmanmış ve eline geçirdiği fırsatları değerlendirmiş bir isim o. nasır'ın aksine, düzenin ve ordunun adamı. nasır, hür subaylar ile devrim yaparken; sisi, mısır'ın içinde bulunduğu sefil durumdan çıkmasına yardımcı olmak iddiasıyla doğru zamanda ortaya çıkıverdi.
devrinin adamı
ister sevin ister yerin, nasır, devrinin adamıydı. "nasırcılık", dünya çapındaki devlet sosyalizmi dalgasının ayrılmaz bir parçasıydı. devir, sömürgecilik baskısından kurtuluşun ve bu sayede milli başarı ve daha büyük bir toplumsal eşitlik sağlama umudunun devriydi. yine aynı dönemde, araplar ile filistinli kardeşlerinin üzerindeki bir diğer baskı unsuru olan israil ile doğrudan karşı karşıya geliniyordu.
görüştüğüm mısırlı bir gözlemci, bana bugün gördüğümüz nasırcı heyecan ile ilgili olarak, “dünya değişti!” demişti. sisi, talepleri son derece farklı olan, bambaşka bir devirde yaşıyor. küresel sermaye, ekonominin kalkınması açısında hem bir kamçı hem de bir zorunluluk. günümüzde vatandaşların ölçeği ve daha da önemlisi beklentileri, büyük çapta sermayenin ülkeye girip ekonomiye can suyu vermesini gerektiriyor.
dahası, mısır halkının o efsanevi sabrı, bu değişken zamanlarda pek devrede olmuyor. sisi de bunun farkında ve o yüzden de beklentileri düşürmeye başladı. nasır gibi, o da toplumsal adaletin peşinden gideceğini açıkladı; ancak venezüela'nın 2013'te vefat eden lideri hugo chavez benzeri bir popülizmin başarılı olabilmesi için petrol geliri şart ve mısır’da da bu yok.
bu seçimler ve daha sonrası açısından sorulması gereken asıl soru, sisi ya da herhangi bir başkasının, mısır halkına ihtiyacı olanı verip veremeyeceğidir. peki lider kültü ya da diğer bir deyişle nasırcılık yanlısı yüce duygular ile geçmişi yad etmek, mali açıdan iflasın eşiğine gelmiş, siyasi açıdan ise parçlanmış durumdaki bir ülkenin ilerlemesini sağlar mı?
sisi, fikir birliği ve halkın fedakarlık yapması konusunda yaygara koparsa da, ülkenin önündeki yol ne açık ne de kolay. mısır’ı ileri taşıyacak türden bir siyasi ödün ve ekonomik canlılık yok. nasır gibi, devlet bazlı müdahaleye geri dönmek, özellikle de merkezi denetimin karanlık tarafının derinleşmesine yani istikrar ve yüksek milli gayeler uğruna istihbarat ve güvenliğin ağırlık kazanmasına yol açacaksa, çağ dışı ve tehlikeli olur.
sisi’nin gerçeği, bu güvenliğe dayalı modelden uzaklaşıp daha fazla uzlaşmaya dayalı bir iktidara doğru mu kayacağına karar vermek zorunda kalacak olmasıdır. asker kökenli biri için bu hiç de kolay bir iş değil. kendisine ekip ve danışman olarak kimleri seçeceği ise mısırlı siyasetçinin niyetini erkenden belli edecektir. ekonominin yeniden canlanması için istikrar; istikrar için ise belli derecede siyasi uzlaşma şarttır.
travma dönemleri
mısır’da hüsnü mübarek, yüksek askeri konsey (yak), müslüman kardeşler ve onların devrilmesini takip eden süreç olmak üzere arka arkaya dört sarsıntılı dönem yaşandı. bu dönemlerden her biri, sorunları ve şiddetli tepkileri de beraberinde getirdi ve sisi’nin bu yaraları sarmaya başlamak için bir formül bulması lazım.
sisi, seçim kampanyası kapsamında, pek çokları tarafından paylaşılan 'ihvan’ın şeytanın ortağı ve terörün kaynağı olduğu' görüşünü vurguluyor sürekli. fakat bu çekişme, sağlıklı bir mısır için temel teşkil edemez. sisi'nin 'mısır’da müslüman kardeşler’i bitireceği' yönündeki son açıklamaları da bu açıdan pek faydalı olmayacaktır.
nasır gibi, sisi de mısır toplumunda devrimin pekiştirdiği, derin bir kuvvete yani milliyetçilik ve bunun getirdiği gurur ve duygulara sesleniyor. nasır ise bu coşkusunu dolambaçsız bir şekilde dile getiriyordu. sömürgeci güçler ingiltere ve fransa ile siyonist teşebbüslere karşı çıkabiliyordu. doğal bir şekilde halkının, ülkesinin, hatta esasen tüm arap dünyasının dikkatini bu sorunlara çekebiliyordu.
“insanlar laf değil, mücadelenin – kader mücadelesinin – sesini duymak istiyor” diyordu nasır.
oysa sisi’nin böyle bir lüksü yok. belki harici düşmanların faydasını görebilir. ancak artık bu, oynaması çok daha zor bir oyun. abd’den uzaklaşma ihtimalini veya etiyopya ya da libya gibi daha yakın maceraları tamamen gözardı etmek de mümkün değil, lakin bu tür hamleler oldukça sorunlu olacaktır. milliyetçi savaş ve çatışma düsturu, mısır’ın sorularına sadece geçici bir tesellidir.
25 ocak 2011 mısır devrimi’ne, ülke içindeki adaletsizlikler ve yolsuzluklar sebebiyet verdi. dolayısıyla sorunların yanıtı da en nihayetinde burada yatıyor olmalı. nasır-sisi kıyaslamaları, iflasın eşiğindeki turizm sektörünü ve ülke ekonomisini kurtaramaz.
nasır, kendi döneminin şekillenmesi ve tanımlanmasına doğrudan müdahil olmuş ve o devri, en görkemli günlerinden en sıkıntılı günlerine kadar baştan sona yaşamış bir isimdi. bugün mısır’da iktidara kim gelirse gelsin, kimsenin kontrolünde bulunmayan, çok daha vahşi koşullarla karşı karşıya kalacak.
2011 devrimi, dizginlenemez dinamikleri ve kısa vadeli beklentilerin sabırsızlığını ortaya çıkarırken, mısır’daki demografik ve sosyo-ekonomik sorunlar, uzun vadeli çözümleri gerekli kılıyor. bunu sisi de biliyor, ama içinde bulunduğu devrimci dönemin taleplerine hızla uyum sağlamadığı takdirde, görev süresi kısa ve sonu da acı ve trajik olabilir. o kararını verirken, nasır’ın gölgesi de, sonsuz nil topraklarındaki diğer düşler gibi tarihin sularına karışacaktır.
kanadalı akademisyen ve diplomat john bell, madrid'deki toledo uluslararası barış merkezi'nde (citpax) orta doğu programı direktörü olarak görev yapıyor. uzun yıllardır orta doğu'daki siyasi ve toplumsal gelişmeler üzerine araştırmalar ve arabulucuk faaliyetleri yürüten bell, aynı zamanda toronto üniversitesi siyaset bilimi bölümü'nde misafir öğretim üyesi olarak ders veriyor.
twitter’dan takip edin: @neopolitiks
bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve al jazeera’nın editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Yorumlar