Görüş
Niçin ‘Arap Erdoğan’ çıkmıyor?
Arap ülkelerinde Erdoğan'a hayranlık, İsrail'le diplomatik ilişki düzeyinin düşürülmesinden çok daha önce başlamış bir olay.
türkiye başbakanı recep tayyip erdoğan, eylül ayının ortalarında ‘arap baharı’ ülkelerine yaptığı gezisinde olağandışı bir karşılama gördü. ancak mısır’da erdoğan’a yönelik coşku farklıydı ve daha önce bir benzeri yaşanmamıştı. halk coşkusu genelde kendiliğinden gerçekleşir. bazı islamcı akımlar tarafından organize edilen kutlama görüntüleri erdoğan gibi bir lidere olan özlemin bir anda belirmiş bir ifadesiydi.
yöneticilerinin arap tarzı posterleri dışında bir şey görmemiş bir ülkede yeni bir fenomen bu. birçok akımdan, hepsi islamcı olmayan gençler erdoğan lehinde sloganlar attılar. attıkları dikkat çeken sloganlardan biri de ‘arap erdoğan istiyoruz’ sloganıydı.
belki de burada en ilginç nokta dünyada büyük takdir toplayan halk devrimine bir kısmı veya çoğunluğu katılmış olan bu gençlerin bir kurtarıcı bulmak üzere meydanlara dönmesiydi. bu yeni bir gösterge, ancak devriminden yedi aydan fazla bir süre sonra mısır sokaklarında yayılan hayal kırıklığının boyutuna dair önemli bir kanıt oluşturuyor.
‘arap erdoğan’ı aramak, türk liderin sadece israil ihlallerine yönelik tutumuyla ilişkili değil. erdoğan’a hayranlık, israil’le diplomatik ilişkiler düzeyinin düşürülmesi ve askeri anlaşmaların dondurulması yönündeki son kararından çok önceki bir olay. ortada erdoğan ve hükümetinin, ülkenin yönetimi, ekonomik, teknolojik ve bilgi kapasitesinin geliştirilmesindeki başarısının erdoğan’a, esasında bir temele dayanan ve ateşli söylemle de sınırlandırılmayacak güçlü tutum almasını sağladığı yönünde bir bilinç var. ‘arap erdoğan’ çıkmasını temenni ederek slogan atan azımsanmayacak bir kesim, türkiye’nin dünyada ‘büyük ülkeler kulübüne’ yakınlaşan ve ekonomisi on altıncı basamağa sıçramış ortadoğu’daki tek ülke olduğunun farkında.
‘arap erdoğan’ı arayanların tamamı, israil’e meydan okuyan ve ‘karizmatik’ bir liderle büyülenmiş değiller. içlerinden birçoğu türk liderin ve hükümetinin ekonomi yönetiminde elde ettiği başarının bir benzerini mısır’da görmeyi arzulamaktalar. türk ekonomisi on yıldan az bir süre zarfında dünyanın en fazla büyüyen ekonomilerinden oldu, kişi başı milli gelir beş kat arttı ve okuma yazma bilmeyenlerin oranı yüzde onun altına geriledi.
yalnız ‘arap erdoğan’ arayan birçok araştırmacının anlamadığı nokta, türk liderin bireysel bir fenomeni temsil etmediği ve ilham kaynağı bireysel bir lider değil, demokratik bir ortamda organize toplu çalışma çerçevesinde başarılı partici bir siyasetçi olduğudur. erdoğan’ın liderlik gücü, karizmatik kişiliği ve kendi imkanlarına güveni olmadan bu başarıları elde edemeyeceği doğru, ancak bütün bunlar birlikte çalıştığı ve başarısında katkısı bulunan seçkin bir ekibin çabaları olmadan da tek başına yeterli değildir. söz gelimi erdoğan’ın bölgesel politikası, dışişleri bakanı olmadan önce danışmanı olan ahmet davutoğlu’nun düşünceleriyle irtibatlıydı. aynı şeyi erdoğan’ın, yanında bulunmalarından endişe etmeksizin yardım istediği seçkin diğer isimler için de ifade edebilirsiniz. çünkü erdoğan, etrafındakilerin yükselmesiyle yükselen ve tek başına bir aktörün başarısızlığının kaçınılmaz olduğunu bilen liderlerdendir.
ancak bu kültür arap dünyasında hâlâ çok kırılgan. aynı şey arap gezisinin karşılaştırmaları körüklediği erdoğan olgusunun dinamiklerinin çoğu için de geçerli. bu dinamiklerden üç tanesi ön plana çıkıyor. ilki erdoğan’ın çevreyle uyum sağlama, ders alma ve hataları tekrarlamama gücü. erdoğan’ın ve 2001’de adalet ve kalkınma partisi’ni kuran arkadaşlarının fazilet partisi’nin başarısızlığından dersler çıkarmasında ve kapatılmasına yol açan hatayı tekrarlamama çabasında bu dinamik görülüyor. erdoğan, arap dünyasındaki islamcı partilerin ve cemaatlerin seksen yıldır özümsemekte başarısız olduğu dersi aldı. gerçi arap liberal ve sol parti liderleri ve güçlerinin, başarısızlıktan alınacak derslerini özümseme güçleri islamcılardan daha iyi değildi.
bu durum esneklik gösteren, tutumlarını gözden geçiren ve ılımlığa kayan liderlerin başına gelen spekülasyonlara ve suçlamalara boyun eğmeme kararlılığıyla ilişkili. erdoğan saadet partisi içinden ve dışından islamcı hareketin şahinlerinden bu türden spekülasyonlara ve suçlamalara maruz kaldı ve halen maruz kalmaya devam ediyor. aşırıcı selefi akımın ilk defa kamusal alana girmesi ve bazen tarihin derinliklerinden gelmiş gibi bir görüntü çizmesi sonrası mısır’daki müslüman kardeşler hareketi (ihvan) liderlerinin şu an bir benzerini yaşadığı temel ikilem bu. ihvan uzun olgunluk süreci kanalıyla şu anı ve geleceği ayırt etmeyi başardı.
bu yüzden siyasi adaptasyon, spekülasyonlara karşı minimum bağışıklık yanısıra adaptasyon işlemini idare etme becerisini de gerektirir; ki böylelikle bu beceri siyasi fırsatçılık içeren bir dönüşüm gibi görünmesin. osmanlı dönemine ait ve cihadın anlamını ifade eden ‘minareler süngümüz, kubbeler miğferimiz’ şiirini içeren aşırılıkçı bir söylem sebebiyle hapse giren erdoğan’ın sahip olduğu özellik bu. yalnız erdoğan laik devletle siyasi adaptasyonu idare etmesi sebebiyle kendi taraftarlarını ve diğerlerini, arkasına konduğu demir parmaklıkların dersini değil, aşırı islamcı metodun yanlış olduğu dersini aldığına ikna etmekte başarılı oldu.
dinamiklerin ikincisi ise pahalıya patlasa dahi siyasi cesareti gerektirecek şekilde açık olmak. erdoğan’ın kahire’de laiklikle ilgili soruya verdiği yanıtta bu özellik görüldü. laiklik yıllar boyunca uğradığı çarpıtmaların sonucu olarak mısır çevrelerinin çoğunluğunda oldukça olumsuz bir anlam taşıyor. erdoğan bu durumu bilmesine rağmen sorudan kaçmadı veya lafı dolandırmadı. hatta ‘devletin din karşıtı değil, bütün dinlere eşit mesafede duran, düşünce özgürlüğünü ve dini ayinlerin yerine getirilmesini koruyan tarafsız bir yapı olduğu, böyle bir devleti desteklediği ancak kişisel anlamda laik olmadığı’ yollu doğru sözler sarf etti. ayrıca mısır’ın türkiye’nin deneyiminden istifade etmesi tavsiyesinde bulunarak daha da ileriye gitti. üstelik böyle bir tavsiyenin kendisini karşılayanların başında gelen islamcılar nezdinde kabul görmeyeceğini ve hatta bazılarını kızdıracağını bilmesine rağmen…
‘arap baharı’ ülkelerindeki siyasi liderlerin, parti başkanlarının ve elit kesimlerin durumuyla yapılan karşılaştırmaları körükleyen erdoğan olgusunun üçüncü dinamiği ise bir bakış açısına ve mekanizmalara dayalı, belirli çalışma planlarıyla uygulanabilir siyasi bir projedir.
bu türden dinamiklerin yokluğunda ‘arap baharı’nın (gerek erdoğan’ın gerekse de bir başkasının yöntemiyle) ülkelerini kalkınma yoluna koyacak bir atılım olarak kullanılması zordur.
vahid abdulmecid, el ehram tercüme ve yayın merkezi direktörlüğü yapan bir yazardır. 1992’de kahire üniversitesi’nde siyasal bilimler alanında felsefe doktorası aldı. el hayat gazetesinin kahire bürosu müdürü olarak çalıştı. en önemlileri arasında ‘bin ladin ile saddam hüseyin arasında amerikan savaşları’ ve ‘amerikan başkanlık seçimlerinde arap-israil çekişmesi’ olan birçok kitabı bulunuyor.
bu makalenin bir nüshası daha önce londra’da arapça yayınlanan el hayat gazetesinde yayımlandı.
bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve al jazeera’nın editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Yorumlar