Görüş
Suriye'de silahlı grupların sivil muhalefete isyanı
SMDK'ya karşı 13 silahlı grubun bildiri yayımlaması, Suriye rejiminin kimyasal silahlarını teslim etmeyi kabul etmesi ve Cenevre-2 Konferansı’nın yapılmasına dair yoğunlaşan görüşmelerle bağlantılı.

suriye’de rejimle çatışan 13 muhalif savaşçı islami grup, suriye konusuyla ilgili siyasi hesapları karıştıran bir adım attılar. söz konusu gruplar, (muhalefetin resmi temsilcisi konumundaki) suriye muhalif ve devrimci güçler ulusal koalisyonu’na (smdk) karşı ortak bir tutum ilan ettiler. ülkedeki silahlı oluşumlar üzerinde daha önce bu kadar net ve bu derecede bir gelişme yaşanmamıştı. sadece o grupların bazı liderlerinden zaman zaman bu tür açıklamalar geliyordu.
13 grubun imzasını taşıyan bildiride;‘suriye’deki bütün askeri ve sivil cepheler, islam’ın genişliğiyle hareket eden, şeriatın hakim olması ve hukukun tek kaynağı kılınması temeline dayanan açık islami bir çerçeve içinde birleşmeye’ çağrılıyor. gruplar o noktadan kalkarak tutumlarını; “suriye’yi temsil etme hakkı, bu ülkenin endişelerini yaşayan ve samimi evlatlarını kurban vererek bu endişelere katılanlarındır. içeriye başvurmayan dışarındaki oluşumların hiçbiri suriye’yi temsil edemez ve tanınmaz.” şeklinde belirliyorlar.
dolayısıyla smdk ve ahmed toma başbakanlığındaki geçici hükümet, onlara göre suriye’yi temsil etmiyor. smdk ve toma, ‘tüm askeri ve sivil cephelerin safları birleştirmesi, söz birliği yapması, tefrika ve anlaşmazlığın bir yana bırakılıp ümmetin çıkarının cemaat çıkarına baskın kılınması çağrısı’ uyarınca 13 grup tarafından tanınmıyorlar..
bazı askeri teşkilatların tek başlarına veya kolektif olarak sürekli açıkladıkları bildirilerin varlığından dolayı bu bildiriye ayrı bir ehemmiyet kazandıran husus, imza atan grupların (ki bunlar silahlı islami oluşumların en büyükleri ve en önemlilerini kapsıyor) isimlerinde kendini gösteriyor: nusra cephesi, ahrar şam tugayları, tevhid tugayı, islam tugayı, şam şahinleri tugayları, islami fecr hareketi, islami nur hareketi, nureddin zengi tugayları, hak tugayı (hums), furkan tugayı, emrolunduğu gibi dosdoğru ol birliği, 19.alay ve ensar tugayı.
suriye muhalefeti üzerindeki çekişme ve bildirinin siyasi boyutu
burada gündeme gelen soru; 13 grubun bildirisinin, suriye rejiminin kimyasal silahlarını teslim edeceğine dair (eylül 2013’te uluslararası güçlerle) anlaşmaya varmasından sonra ve cenevre-2 konferansı’nın yapılması konusunda yürütülen görüşmelerin gölgesinde ortaya çıkan gelişmelerle doğrudan bağlantısı. özellikle de meseleye taraf ülkelerin, hassaten de abd ve rusya’nın yanı sıra iran’ın, uluslararası tutumları pratikte neredeyse birbirine oldukça yakınlaştığı açık. dolayısıyla bildiri, suriye meselesinin askeri ve siyasi açılardan taşıdığı ehemmiyetin boyutuyla da oldukça alakalı. iran, nükleer dosyasına karşın bir anlaşma ile maruz kaldığı yaptırımlardan kurtulmak istiyor. bu anlaşmanın ayrıca, kendisinin irak ve lübnan’daki kazanımlarından endişe duymaması ve suriye devlet başkanı beşar esed’in iktidarda kalmasını kapsamasını da istiyor doğal olarak.
suriye muhalefetinin son aylarda, smdk düzlemi ve ahmed toma başbakanlığındaki geçici hükümetin kurulması bağlamında yaşadığı mühim gelişmeler, bildiriyi daha da hayati kılıyor. her iki gelişme de suriye devrimi’ndeki suudi arabistan ekseni ile türkiye ve katar’ın temsil ettiği (her iki ülkenin tutumları bazen farklılık arz etse de) diğer eksen arasındaki çekişme hattında meydana geldi.
çekişme süreci, suudi arabistan’ın önce ahmed carba’yı muhaliflere lider olarak dayatmak suretiyle smdk üzerindeki kontrolünü sağlamasıyla son buldu. carba, katar ve türkiye’nin tercih ettiği rakibi mustafa sibag’a karşı sadece iki oy farkla smdk’nın başkanlığını kazandı. sonrasında yine suudilerce geçici başbakan olarak ahmed toma dayatıldı. suudiler, ihvan’dan olduğu düşüncesiyle gassan hito’yu veto etmişlerdi. keza sibag’a yöneltilen de aynı suçlamaydı.
silahlı gruplar üzerindeki el kaide etkisi ve bildirisinin askeri boyutu
siyasi açıdan durum bu. 13 grubun bildirisine ehemmiyet kazandıran askeri yön ise irak ve şam islam devleti (işid) ile özgür suriye ordusu’na (öso) bağlı kuzey fırtınası tugayı arasında yaşanan çatışmaların, işid ile el kaide lideri eymen zevahiri’nin örgütün suriye’deki temsilcisi olarak gördüğü nusra cephesi arasındaki bazı sorunların çıkmasının ardından yaşanması. işid lideri ebu bekir bağdadi, el kaide’nin suriye temsilciliğinin nusra cephesi’ne verilmesine açıkça karşı çıktı.
bir diğer önemli nokta da şu: bildiri, savaşan grupların askeri faaliyetlerini birleştirmeleri yönündeki çağrıların akabinde yayınlandı. devrimci grupların, ağır ilerlemesine karşın geçen iki ay zarfında yeniden gerilemeye başlayan rejimle mücadelelerinde onlara, askeri çabalarını ilerletme fırsatı verecek. bu da sahadaki güç dengelerini değiştirecek şekilde aralarında daha fazla koordinasyona gidilmesi demek. bazı haberler, bildiriye imza adan birçok grubun, muhammed ordusu adıyla ortak cephe içinde birleşmeyi düşündüğünü aktardı.
lakin askeri çözümün yakın olduğunu söylemek zor. ancak bildiriye imza atan gruplar arasındaki pratik ve etkin eşgüdüm ve kazanımlara vurgu yapıp kurtarılmış bölgeleri kontrol altına almak yerine rejimi devirme misyonuna odaklanmak,(özellikle de şam savaşına ağırlık verilmişken) rejimi devirebilir. rejimin, devrimcilerce kontrol altına alınan şam çevresindeki bazı bölgelere dayattığı ablukayı kırma girişimleriyle bu odaklanma bilfiil başladı.
siyasi yön, bildirideki en önemli yerini koruyor şüphesiz. zira cenevre-2 konferansı’nın yapılması yönünde artan siyasi yoğunluk herkesin malumu. bunun nedeni ise suriye’deki çatışmaların cihat boyutunun temsil ettiği tehdide yoğunlaşmanın, uluslararası güçler arasında ortak konu halini alması. şöyle ki uluslararası güçler, suriye devrimi’nin cihat boyutunu, siyonizm’in güvenliği için asıl tehdit ve doğal olarak bu tehdidi engelleyecek siyasi çözümün sağlanmasını da kaçınılmaz görüyorlar. ayrıca ülkelerin bütünlüğünün tehdit edildiği bir zamanda siyasi çözüm, siyonist oluşumu etkileyecek kaosun önüne geçmiş olacak.
buna karşın selim idris liderliğindeki ılımlı cepheyi destekleyen ülkeler (suudi arabistan, birleşik arap emirlikleri ve ürdün), kendi tanımlarıyla islami güçlerin (ılımlı ve aşırıcı unsurlarıyla) gelecekteki siyasi pozisyonda bir rollerinin olmasını istemiyorlar. bahsi geçen üçlü, suriye’yi eski ılımlılık eksenine götürecek bir çözümü yeğliyorlar. dolayısıyla tutumları icabı kontrol altında bir siyasi çözüm fikrini destekliyorlar.
türkiye ve katar’ın endişeleri
görünen o ki türkiye ve katar, bir yandan islamcıların suriye muhalefetinden uzaklaştırılmasına temkinli yaklaşırken diğer yandan beşar esed’in iktidarda kalacağı her hangi bir çözüme de ihtiyatlı bakıyorlar. halbuki beşar’ın iktidarından gitmesi, görüldüğü üzere, diğer eksen yani suudi arabistan, birleşik arap emirleri, ürdün üçlüsü) açısından en azından ilk aşama için şart değil. kimileri suriye’de tüm yetkilere sahip bir mutabakat hükümeti kurulmasından bahsediyor. bazıları da buna hükümetin ordu ve güvenlik organları üzerinde bir yetkisinin olmayabileceği tespitini ilave ediyor. yani her halükarda rejim pratik açıdan kazanmış olacak. zira suriye’de asıl sorun beşar’ın şahsından ziyade alevi mezhebinin hakim olduğu güvenlik ve yönetim sisteminde.
bildiriye verilen tepkilerden biri, smdk başkanı ahmed carba'nın birleşmiş milletler’deki 27 eylül 2013 tarihli konuşmasında geldi. carba, “özgürlük devrimini mezhep ve iç savaşa dönüştürmeye bel bağlayan rejimin desteği ve planlamasıyla aşırılık olgusu ortaya çıktı. rejim birçok terörist örgüt üretti, silahlandırdı ve onlara çıktığı bölgelerde görevler yaptırdı. bir kısım örgütler de devrimimizi çalmak için sınır ötesinden geldi.” ifadelerini (açıklamanın ingilizce metni) kullandı.
işin alacağı biçim, büyük ölçüde türkiye’ye ve onun hangi çizgiyi benimseyeceğine bağlı. özellikle de türkiye, devrim güçlerinin destek damarını temsil eden tek ülke. hatta bu damar diğer ülkelere ve resmi olmayan çevrelere uzansa dahi durum bu. zira suriye’nin türkiye ve keza ürdün ile sınırlarının kapatılmasının devrimcileri boğacağını, rejime şartları kontrol altına almak ve kaybettiklerini kazanmak için saldırıya geçme fırsatı vereceğini herkes biliyor. gerçi devrimcilerin suriye topraklarının yüzde 60’ından fazlasını kontrol altına alması ortadayken böyle bir ihtimalin hayata geçmesi oldukça zor.
bütün bunlar, suriye devrimi’nin en uzun sürecek doğrultuda yıpratıldığına işaret ediyor. yukarıda bahsi geçen bildiri bizlere, tam da askeri açıdan en iyi eşgüdümü (özellikle de yeni ortak bir oluşuma yol açtığı takdirde) müjdelerken, destekçilerin zıtlaşmaları devrime olumsuz bir boyut dayatıyor. fakat bu yıpranmanın ‘sonun’ yapısını değiştirmeyeceği söylenmelidir. iran, suriye’deki savaşta en büyük yıpratıcı taraf. rusya ise savaşın uzamasının kendisi için zafer yerine savaş sırasında elde ettiği siyasi kazanımları bitirme anlamına geldiğinin artık farkında.
hiç kuşkusuz bu süreç bir parmak ısırma sürecidir. devrimcilerin, şam savaşına yoğunlaşarak güç dengesini değiştirmek için saha koordinasyonlarını güçlendirmeleri gerekiyor. işte o vakit hiç kimse devrimcilerin istemediği gündemleri kendilerine dayatamayacak. dünya da suriye halkının geleceğini uluslararası güçlerin çıkarları değil, sadece suriye halkının kendisinin belirlemesi gerektiğini anlayacak. bu uluslararası çıkarların ekseriyeti israil’in kaygıları yönünde gelişim gösteriyor. ediyor. bazı arap ülkeleri de devrimin başarıya ulaşması ve akan suriye kanının durması arzusundan çok arap baharı ve siyasal islam’ı reddetmeleri temelinde hareket ediyorlar maalesef.
1962 filistin eriha doğumlu yaser ez zeatira, bir süre gazete muhabiri olarak çalıştı. daha sonra filistin'de yayımlanan el müslime dergisinin yazı işleri müdürlüğünü yaptı. 1998 yılından beri ürdün düstur gazetesinde günlük makaleler kaleme alan yazarın birçok kitabı bulunuyor.
bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve al jazeera’nın editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Yorumlar