Görüş
Türkiye’deki laiklik tartışması
Türkiye’deki laiklik topluma sunulmuş siyasi bir seçenek değil, herkese dayatılmış ve doğal olarak karşıtları için dünyada riskler taşıyan bir doktrin.

(1)
bu kez istanbul’a gittiğimde bu konuya değineceğim hiç aklıma gelmezdi. arap dünyasında yaşanan değişimleri ele almak için belirlenen ‘diktatörlükten demokrasiye geçiş’ başlıklı çalıştaya çağrılanlar arasındaydım. çalıştay, türkiye başbakanlık kamu diplomasisi koordinatörlüğü ile amerikan georgetown üniversitesi müslüman-hıristiyan anlayış merkezi’nin işbirliği ile düzenlendi. bazı mısırlı araştırmacılar mısır’da liberaller ve laikler ile islamcılar arasında yaşanan kutuplaşmadan bahsettiğinde söyleyecek bir şeyim yoktu. mısır grubu üyeleri arasında diğer mısırlı aktivistlerle birlikte brüksel’e gittiğini belirten bir kadın dikkatimi çekmişti. (kadın orada müslüman kardeşler hareketi ihvan’ı temsil etmiş.)
avrupa birliği (ab) tarafından davet edilmişler ve orada kendilerine ab’nin liberal ve laik adayları desteklemek için kahire’de bir büro açma kararı aldığı ve avrupalı sol partilerin solcu adayları desteklemek için bir başka ofis açma niyetinde oldukları bildirilmiş. tunuslu araştırmacıların, 23 ekim’deki kurucu meclis’i seçecek seçim kavgası atmosferine, islami referanslara sahip tunus nahda hareketiyle mücadele etmek için laik partilerin cumhuriyetçi koalisyon adıyla, solcu partilerin de demokratik modernleşme kutbu adı altında nasıl bloklar kurduklarına ilişkin sunumlarının tartışmasına da katılmadım. ayrıca bu toplantıda fransa’nın da nahda’ya karşı laikleri ve solcuları desteklemek için oynadığı büyük rolden ve şu an 100’den fazla parti içinde önceki rejim yanlısı çıkmış 46 partinin bulunduğunu konuşmuşlar.
liberallerin ve laiklerin, insanları islamcılara karşı korkutmak için harcadıkları çabalarla ilgili çok hikaye dinledim. islamcıların siyasi hayattaki yükselişleri (içkiyi veya mayo-bikiniyi yasaklamaya kalkışırlarsa) kamusal alanı özellikle de turizmi yozlaştıracakmış. kadınlara yasak olan dini kıyafeti (başörtüyü kast ediyorlar) dayatacaklarmış, yüksek mevkilere sakallı ve uzun entari giyen kimseleri getireceklermiş. televizyonları, tiyatro ve sinemayı islamlaştırmak suretiyle insanları çileden çıkaracaklarmış. herkesin yüzüne korku veren bu uydurmalar başka yöntemlerle mısır’da da pazarlanıyor.
(2)
buraya kadar bir sürpriz yok. ancak sürpriz türkiye dışişleri bakanı dr. ahmet davutoğlu, adalet ve kalkınma partisi başkan yardımcısı ve yeni türk anayasasını hazırlamaktan sorumlu dış ilişkiler komisyonu başkanı sayın ömer çelik, başbakanın önemli danışmanlarından dr. ibrahim kalın’ın katıldığı akşam yemeğine çağrıldığım akşam yaşandı. konuyu ömer çelik açtı. iki hafta önce başbakan recep tayyip erdoğan’la ilgili yazdıklarımı okuduğunu belirtti. o makalede erdoğan’ın türk laikliğinin değil, demokrasinin oğlu olduğunu, laikliğin kendisini cezaevine koyduğunu ancak demokrasinin başbakanlık makamına getirdiğini ifade etmiştim.
çelik söylediklerimde benle hemfikir olduğunu ve sayın erdoğan’ın mısır’da laiklikle ilgili sözlerinin bağlamından çıkarıldığını ve yanlış anlaşıldığını belirtti. (erdoğan ‘onuncu akşam’ programında mona eş şazli’yle söyleşisinde mısır halkının laiklikten endişe etmemesi gerektiğini, çünkü laik devletin dinsizlik olmadığını, modern laikliğin dinle çatışmadığını ve aksine dinle birlikte yaşaması gerektiğini ifade etmişti.) çelik, erdoğan’ın laikliğin halihazırdaki şartları içinde türkiye’nin deneyiminden bahsettiğini, türkiye’nin siyasi rejiminin temeli olduğunu, ancak bütün demokratik değerlerine saygı gösterdiğini ve dinle husumetini sonlandırdığını, ayrıca dini törenler ve sosyal davranışlarla ilgili öğretilere saygı gösterdiğini ilave etti.
ben de “türkiye’de şu an uygulanan laiklik geçen yüzyılın otuzlarından bu yana uygulanan laiklik değil. laiklik dine husumet, öğretilerini ve geleneklerini reddetmekle başlamıştı. hatta islam isminin zikredilmesi dahi yasaklandı. bir askerin veya subayın namazlarını eda etmesi ordudan ayrılmasının gerekçesi idi. erdoğan’ın yargılanması ve dindar müslümanlardan birinin şiirini tekrarlaması sebebiyle hapsedilmesi, laiklik adına yapılan bu çiğ baskıcı uygulamaların son örneği. fakat demokratik gelişme laik aşırılığı rötuşladı ve son olarak dinle uzlaşı gerçekleşti. çünkü türkiye’de müslüman halkın desteğini kazanmak laik akil isimlerin toplumun kültürüne ve dini geleneklerine saygı gösterdiklerini ifade etmelerini gerekli kılmaktadır” dedim.
ayrıca şunu dedim: “laiklik birçok yorumu kaldıran esnek bir kavram oldu. fransız laikliği dine düşman, kralın kilisenin başı olduğu ingiliz laikliği dinle uzlaşmalı. dolayısıyla terim hem dini reddetmeyi, hem dinle uzlaşmayı ve dinin tanınması anlamı taşıyabiliyor. yani laiklik dinin tamamen uzaklaştırılmasının veya sadece zayıflatılıp sınırlandırılmasının kapısı olabilir. abdulvehhab el mesiri kapsamlı laiklik ile kısmi laiklik arasında ayırım yaptığında bu anlamı ifade etmişti.”
sayın ömer çelik söylediklerime itiraz etmedi, ancak başını sallayarak şöyle dedi: “fransız ve ingiliz laikliğinden konuşuyorsanız erdoğan’ın da türk laikliğini temsilen konuştuğunu ifade etmelisiniz.”
konu bu noktada kalmadı. konuşma sırası dr. ahmet davutoğlu’na gelmişti. davutoğlu erdoğan’ın kahire’deki sözlerinin kopardığı gürültüyü dindirmek isteyerek şöyle dedi: “erdoğan yanlış anlaşıldı. hatta konu birçoklarınca karıştırıldı. erdoğan, laiklikle ilgili düşüncesini ifade ettiğinde laikliğin türk uygulamasını kast ediyordu. özgürlük, çoğulculuk ve (farklı düşünce ekolleri ve dini kimlikleriyle) bütün vatandaşlar arasında eşitlik bağlantıları da dahil demokrasi, türk uygulamasının temel ayağı sayılmaktadır.”
(3)
bu tartışma, türk laikliğinin arap ve islam dünyasının dört bir yanındaki yaygın görüntüsünden farklılık arz ettiğinde, din karşıtı ve fransız laikliğinin kopyası olmadığında, britanya laikliğinden çok ileride olduğunda ısrar eden bazı türk aydınlarıyla uzun tartışmaların başlangıcı oldu.
bu bağlamda öğretim görevlisi dr. samir saliha’nın söyledikleri dikkatimi çekti. saliha, erdoğan’ın 15 yıllık aradan sonra başbakan sıfatıyla mısır’a geldiğinde laiklik ile ilgili sözleriyle bir taşla birkaç kuş vurmak istediğini belirtti. erdoğan siyasi zekasıyla mısır kamuoyuna seslenmedi ve mısırlı siyesileri laikliği uygulamaya çağırmadı. erdoğan, ilgili kesimlere en az dört mesaj göndermek istedi. ilk mesaj arap dünyasında ve özellikle de arap baharı ülkelerinde iktidara katılmak isteyen, ancak halihazırdaki dengeler oyununa adını yazdırmamış islami hareketlere yönelikti. yani erdoğan kendisi ile islamcılar arasındaki mesafeyi korumak istiyor; ki böylelikle ne onlar kendisi aleyhine çalışsınlar ne de kendisi onların aleyhinde…
erdoğan ikinci mesajı aşırı islamcı gruplara göndermek istedi, bu mesajda siyasetin aşırı islamcıların nüfuzundan kurtarılması ve onlarla kopmanın gerçekleşmesi çağrısı yaptı. üçüncü mesaj avrupa birliği’ne idi. ab genel sekreteri erdoğan’ın laikliği savunduğu konuşmasına dikkat çekmekte gecikmedi ve avrupa konseyi toplantısında türkiye’ye yönelik tutumun gözden geçirilmesi çağrısı yaptı ve avrupa birliği’ne bu ülkenin tam üye olmasını istedi.
dördüncü ve son mesajda erdoğan, türkiye’nin arap baharı yönetimlerini dini aşırılığın yayılmasına katkıda bulunacak şekilde teşvik ettiğini iddia eden batı’daki israil propagandalarına bu sözleriyle yanıt vermek istedi. dolayısıyla laiklik yanlısı sözleriyle erdoğan bu konuda net bir tutum ortaya koydu.
bunun yanı sıra erdoğan, türkiye içinde bazı eleştirilere maruz kaldı. ali bulaç zaman gazetesinde erdoğan’a ortadoğu’nun yeni dünya düzenine entegrasyonunu kolaylaştırmak için islam’ın laikleştirilmesi çağrısı yapıp yapmadığını sordu. yeni şafak gazetesi yazarı yasin aktay türkiye’de yürürlükteki laikliğin arap dünyasında yaygın olandan başka bir laiklik olduğunu, bu yüzden erdoğan’ın arap gezisi sırasında bu konuya değindiğini belirtti. star gazetesi yazarı ibrahim kiras da türkiye’nin laiklikle ilgili tartışmaları sonlandırmadığını belirterek başbakanın laikliği islam dünyasına niçin pazarlamaya çalıştığını sordu.
(4)
bu diyaloglardan çıkardığım sonuç şu: ne bizler türkleri anladık ne de onlar bizi. türkiye’deki laikliğin özelliğini anlamadık ve türk milletinin dinine dönüştürülen etrafı çevirili kutsallık havasını idrak edemedik. ayrıca kemal atatürk de kutsallaştırıldı. atatürk’e her hangi bir eleştiri yöneltmek, bu suçu işleyenin hayatını bitirecek bir tür siyasi intihar. bu kişinin cezaevine konması başına gelecek en hafif ceza.
ayrıca demokratik pratiğin, laik deneyimi olgunlaştırdığı ve seksen yıl sonra laikliği daha hoşgörülü ve açık fikirli yaptığı yollu tespiti de anlamadık. bu yüzden ben hâlâ insaflı bir araştırmanın türkiye’nin elde ettiği kazanımların laikliğe değil, demokrasiye bağlanması gerektiği düşüncesindeyim.
laikliğin mısır ve arap dünyasında pek hoş karşılanmayan bir terim olduğunu belirttiğimde türk aydınlar şaşırdılar. çünkü laiklik bazı aydınlar tarafından müslüman kimliğinin gereklerini reddettiği için bir ilerleme olarak algılandı. bu yüzden mısır’da laikliğin savunucuları son olarak laikliğe sivil maske giydirdiler, laik devletten bahsetmeyi bıraktılar ve geçen aylar boyunca sadece sivil devletten dem vurdular. fakat erdoğan gelip kahire’de konuştuğunda maskelerini düşürdüler ve bir kez daha laik devletten konuşmaya başladılar. yalnız bu durum toplumun laikliğe bakışını değiştirmedi.
konuştuğum herkes şu iki konu karşısında şaşkınlıklarını dile getirdiler: ilki mısır’daki laikler ve liberaller, sonuçları farklı siyasi güçlerin gerçek ağırlıklarını ve boyutlarını belirleyecek seçimlerin ertelenmesini istiyorlar; medya organlarına yerleşmelerinin ve medyanın çoğunluğunu ele geçirmelerinin kendilerine etkin güç vereceğini, sokaklara ve seçim sandıklarına gitme macerasının sağlayacağından daha geniş bir nüfuz getireceğini ifade ediyorlar.
ikinci konu islami siyasi düşünce sahasının son otuz yıl zarfında büyük ve etkileyici bir gelişmeye sahne olmasıdır. bu gelişme gereği özgürlük, çoğulculuk, vatandaşlık, eşitlik ve diğer meşru amaçlar müslüman araştırmacılarının çalışmalarında ve içtihatlarında seçkin bir yer aldı. hatta bu gelişme liberal ve laiklere yönelik tutumları da kapsadı. bu tutumlar laik ve liberal ılımlılar ve akil kimselerce kabul gördü.
ancak bu gelişme diğer tarafta karşılık bulmadı. sonuç itibariyle islamcı araştırmacıların çoğunluğu liberaller ve laiklerle uyum noktasında mesafeler katederken ve farklılıkların bilincine varırken, bu laik ve liberal arkadaşlarımız pozisyonlarını korudular. ileriye dönük hatırlı sayılır bir adım atmadılar. islamcılar üzerindeki yasak kalktığında ve islamcılara açık alanda bulunmaları imkanı verildiğinde bu laik ve liberaller içindeki bazı ılımlı isimlerin dahi son zamanlarda daha da sert ve baskıcı olması üzüntü vericiydi.
islamcı sahada bir fanatiklik ve düzensizlik olduğunun farkındayım, ancak ben bunun da istisna olduğunu düşünüyorum. oysa diğer taraftaki fanatiklik ve önyargı her münasebette göstergeleri beliren bir kural oldu. bu durum uyum ve uyuma yoğunlaşmanın görüş ve vizyon sahibi herkes için bir görev olduğu bir zamanda iki taraf arasındaki bağlantı köprülerinin yıkılmasına yol açmaktadır.
fehmi hüveydi, mısırlı yazar ve düşünür.
bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve al jazeera’nın editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Yorumlar