Görüş
Türkiye'nin ana hedefi Suriye rejimi
Türkiye'nin öncelikleri, IŞİD'in "zayıflatılması" ile sınırlı kalmayıp Suriye krizinin çözümü için rejim değişikliğinin şart olduğu inancına dayanıyor. ABD, Türkiye'nin bu politikasını benimsemiş değil. Bu da Türkiye'nin IŞİD karşıtı koalisyonda askeri bir rol oynamayacağına işaret ediyor.
suriye devlet başkanı beşşar esed ile ilişkilerin ağustos 2011 itibarıyla bozulmasının ardından, türkiye'nin adalet ve kalkınma partisi (akp) hükümeti, suriyeli diktatörün düşüşünü hızlandırmak için aktif biçimde çalıştı. türkiye'nin suriye politikası, ilerleyen aylar içinde iyice belirginleşerek en sonunda esed'in iktidardan askeri güç yoluyla indirilmesi yönünde mutlak bir ısrara dönüştü.
akp, iktidarda geçirdiği sürenin büyük bölümünde, türkiye-suriye ilişkilerinin iyileştirilmesini öne çıkardı. jeopolitik bir bakış açısına sahip olan parti, şam ile daha yakın ilişkiler kurmanın ankara'nın ekonomik menfaatleri açısından faydalı olacağı kanaatindeydi. zira suriye, petrol zengini körfez ülkelerine giden türk tırları için ideal bir geçiş yolu olarak görülüyordu.
bundan dolayı, arap ayaklanmaları suriye'ye sıçradığında, ankara'nın ilk tepkisi, esed'in devlet başkanlığı koltuğundan ayrılıp başbakan olacağı siyasi bir uzlaşmaya aracılık etmek yönünde oldu. esed, halefi üzerinde söz sahibi olacağı ve suriye silahlı kuvvetleri ve istihbarat servisleri üzerindeki kontrolünü koruyacağından, bu planın esasen herhangi bir siyasi anlamı yoktu.
bu teklifin ağustos 2011'de esed tarafından reddedilmesi üzerine türkiye, şam yönetimi ile ipleri kopararak rejim değişikliğini savunmaya başladı. o dönemde ankara, esed'in günlerinin sayılı olduğunu; suriyeli diktatörün 6 ay içinde devrileceğini düşünüyordu. türkiye, rejim üzerinde baskı oluşturmak için ülkeye yaptırımlar uygulamaya ve suriye'deki muhalif unsurlara yardım ve silah ulaştırılmasını kolaylaştırmak için benzer düşüncedeki arap ülkeleri ile birlikte çalışmaya başladı.
işid, türkiye için ikincil bir tehdit mi?
rejimin iktidarda kalma inadı, isyancılar arasındaki bölünmeyle de birleşince, ankara, amerika birleşik devletleri ve diğer batılı ülkelerce aşırı radikal bulunan, daha katı görüşlü isyancı gruplarla işbirliğine yöneldi. türkiye, aşırıcılık tehlikesini, esed tehdidine kıyasla ikincil önemde görüyordu. aslına bakılırsa, ankara'ya göre, bu iki mesele birbiriyle bağlantılı.
türkiye, esed rejiminin baskıcı tutumu ve sivillere karşı güç kullanmasının, işid'in suriye'deki yükselişine zemin hazırladığını ileri sürüyor. üstelik bu eleştirisine abd'yi de katan ankara, suriye'deki çatışmaya en başından kararlı bir biçimde müdahale edilmemesi yüzünden işid'in güçlendiği iddiasında.
ankara, suriye krizinde aşırıcılığın yükselişe geçmesinde kendi sınır politikasının büyük payı olduğu görüşünü reddediyor. akp hükümeti, çok sayıda savaşçının sınırdan geçmesine izin vermek suretiyle işid'in yükselişine dolaylı yoldan katkıda bulunduğu yönündeki eleştirileri bertaraf etme gayreti içinde. türkiye, kendisine bu adamları havaalanında durdurmak için eyleme geçirilebilir istihbarat sağlamadıkları için avrupa birliği ve arap ülkelerini suçluyor.
akp hükümeti, türkiye'nin aşırılık tehdidine en ön cepheden maruz kaldığını ve batı'nın – bilhassa da abd'nin – ankara'nın yükselen radikalizm ile ilgili tavsiyelerine kulak asmadığını öne sürüyor. ankara, esed iktidardan indirilirse, istanbul'da örgütlenmesine yardım ettiği siyasi muhalefetin de şam'da iktidarı devralabileceğini net biçimde ifade etti. bu şekilde, suriye'de yeni hükümetin kurulmasıyla birlikte, işid'in meşruiyet kaynakları da ortadan kalkmış olacak ve örgüt, daha kolay bir biçimde mağlup edilebilecekti.
türkiye'nin sınır politikası
türkiye'nin sınır politikasını bu mantıkla açıklamak mümkün. ankara'nın penceresinden asıl tehdit, tek başına yabancı savaşçılar değil, daha ziyade rejimin politikalarıydı. dolayısıyla, rejimle mücadele yolunda, ideolojisi ne olursa olsun isyancıların desteklenmesi gerekiyordu. isyancılar esed'i devirdikten sonra, ikincil bir mesele olarak yabancı savaşçıların icabına bakılabilirdi.
türkiye'nin planı, temmuz 2012 ortalarına doğru bir darbe aldı. isyancıların kendi aralarındaki çatışmaya ek olarak, rejimin de askerlerini suriye'nin kürt nüfus ağırlıklı bölgelerinden çekme kararı alması neticesinde, efrin, kobani ve cezire adıyla üç kanton kuruldu. rejim güçlerinin buralardan çekilmesi, kürdistan işçi partisi'nin (pkk) kardeş partisi demokratik birlik partisi'nin (pyd), rojava olarak bilinen bölgede güçlenmesini sağladı.
bunun üzerine, pyd, özerlik yolunda adımlar atmaya başlarken, türkiye, pyd'nin söz konusu eylemlerini reddedip bunun yerine grubu, görünürde – irak kürt bölgesel yönetimi başkanı mesut barzani denetimindeki farklı kürt gruplarından oluşmuş bir çatı örgüt olan – kürt ulusal konseyi'nin (kuk) bir üyesi olarak, suriye muhalefeti ile daha yakın işbirliğine zorladı. buna paralel şekilde ankara, pyd ile türkiye destekli isyancı kuvvetler arasında süren çatışmalara göz yumdu; hatta rojava ile arasındaki sınırları kapatma kararı aldı. (işid'in kobani'ye yönelik saldırıları başlayınca, bölgeden kaçan sığınmacıların geçişi için daha sonra iki sınır kapısı açıldı.)
ancak 2012 yılı ortalarında yapılan işbirliği anlaşması, pkk güdümlü pyd ile barzani destekli kuk arasında, anlaşmanın güç paylaşımına dair maddeleriyle ilgili görüş ayrılığı çıkması yüzünden başarıya ulaşamadı. barzaniler ile özel bir ilişkisi olan türkiye, 'esed sonrası suriye'de güçlü bir merkezi hükümet' ilkesinin korunması ve özerk ya da federal bölgeler kurulmasına müsaade edilmemesini garanti etmek için suriyeli muhaliflerle de çalışmakla beraber, pyd-kuk anlaşmasını desteklemişti. akp hükümetinin, esed rejimi yıkıldıktan sonra da suriye'de güçlü bir merkezi hükümet olması konusundaki arzusu, kobani'ye işid saldırıları konusundaki tavrında şüphesiz etkili oldu.
pyd'nin lideri salih müslim, ekim 2014 başında türkiye'nin milli istihbarat teşkilatı (mit) başkanı hakan fidan ile görüşmek üzere ankara'ya geldi. fidan'ın müslim'e, türkiye'nin desteğine karşılık pyd'nin şu şartları kabul etmesi gerektiğini söylediği bildirildi:
1) esed rejimi ile pyd'nin ilişkilerinin kesilmesi,
2) rojava'nın özerklik taleplerine son verilmesi,
3) pyd'nin pkk ile arasına mesafe koyması,
4) pyd'nin kendisine bağlı kuvvetleri, özgür suriye ordusu'na (öso) entegre etmesi.
türkiye, müslim'in 2013 yılındaki ilk ankara ziyaretinde de benzer taleplerde bulunmuştu.
ankara, operasyonların rejimi de kapsamasını istiyor
bu da demek oluyor ki, işid'e karşı yürütülen operasyonların rejim hedeflerini de kapsayacak şekilde genişletilmesi garanti edilmediği müddetçe, türkiye'nin kobani veya suriye'ye müdahale etmesi ihtimal dışı. türkiye, işid'in suriye'deki yükselişi konusunda rejimi suçlamaya ve pyd'yi taviz vermeye zorlamaya devam ediyor. bu tavizler, ankara'nın, suriye'nin toprak bütünlüğünü korumaya kararlı, güçlü bir merkezi hükümet kurulması yönündeki genel siyasi hedefini yansıtıyor. dahası, söz konusu tavizler, son tahlilde ankara'nın pyd'nin pkk ile olan ilişkisinden ve güney sınırında, özerk bir pyd tarafından kontrol edilen bölgelerin varlığının yaratacağı potansiyel tehlikeden duyduğu rahatsızlığı temel alıyor.
bu bağlamda, türkiye'nin öncelikleri, işid'in "zayıflatılması" ile sınırlı kalmayıp daha çok suriye krizinin çözümü için rejim değişikliğinin şart olduğu inancına dayanıyor. abd, henüz türkiye'nin bu politikasını benimsemiş değil. bu da türkiye'nin işid karşıtı koalisyonda askeri bir rol oynamayacağına işaret ediyor. ankara, en nihayetinde washington'ın baskısına boyun eğip hava saldırılarına katılabilir. ama türkiye'nin koalisyona yapacağı katkının, istihbarat alanında işbirliği ve hudut koruma ile sınırlı kalma ihtimali daha yüksek. ankara ayrıca pyd'nin öso ile ittifaka giderek esed rejimi ile bağlarını koparmasını beklediğini de tüm açıklığıyla ifade ediyor.
suriye krizinin başından bu yana karar alma sürecinde gösterdiği tutarlılık, ankara'nın ilkelerine sadık kalacağını ortaya koyuyor. lakin türkiye, abd'nin onayı olmaksızın, suriye'de rejim değişikliği hedefini nihayete erdirmeyi başaramayacak. bu da ileride türkiye'nin esed'in devrilmesi için abd liderliğinde bir operasyon yapılmasını daha da hararetle destekleyeceğine işaret. fakat söz konusu çabaların washington nezdinde kabul görmesi lazım ki, bu da akla ankara'nın önümüzdeki aylarda daha büyük bir hüsran yaşayacağı ihtimalini getiriyor.
aaron stein, ekonomi ve dış politika araştırmalar merkezi (edam) silahsızlanma programı yöneticisi ve londra'da bulunan royal united services institute öğretim görevlisi. ortadoğu'da silahlanma konusunda uzman olan stein, king's college'da (ingiltere) doktora çalışmalarını sürdürüyor. uluslararası medya organları için makaleler kaleme alıyor.
twitter'dan takip edin: @aaronstein1
bu makalede yer alan görüşler yazara aittir ve al jazeera'nin editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Yorumlar