Haber analiz

Özgür Suriye Ordusu ile Hums’un içinde

Muhalefetin kalesi Babı Amr’da Özgür Suriye Ordusu ile birkaç gün geçiren muhabir anlatıyor.

Konular: Suriye
Hums'ta kullanılmaz hale gelmiş bir tank.
ÖSO’dan bir yüzbaşının söylediği kadarıyla Esad’ın ordusu ‘kiralanan haydutlara’ bel bağlıyor. [Reuters]

karanlığın içinde bir siluet belirdi ve fark ettiğim ilk şey silahın belli belirsiz görüntüsü oldu. sivil rehberimin geri adım atmamasından, gelen kişinin özgür suriye ordusu’ndan (öso) olduğunu anladım.

kısa süren selamlaşmanın ardından çömelmiş bir şekilde, çamurlu ara sokaklar ve dizi dizi ağaçlar boyunca, çıkardığımız patırtıyla beraber sise karışarak ilerledik.

birisi fısıldayarak “artık suriye’deyiz” dedi. sınırı geçmiştik.

hums’a ulaşmamız iki gün daha sürdü. bir güvenli noktadan diğerine, kimi zaman silahsız aktivistler, kimi zaman özgür suriye ordusu eşliğinde geçtik.

karşımızda ordunun kontrol noktalarını gördüğümüz bazı anlarda hırpani aracımızla yolun dışından sıvıştık. öso, geçmekte olduğumuz, hums’un dışındaki kırsalı kontrol ettiğini söylemesine rağmen, hükümet ve asi birliklerin ön saflarının sık sık yer değiştirdiği net bir şekilde görülebiliyordu.

şehrin içine tam olarak nasıl girdiğimizin ayrıntısına inmem mümkün değil, ancak devlet başkanı esad’ın birliklerinin hums’taki isyan alanlarını tamamen kuşattığı bir ortamda, içlerinden ilerlemek tek seçenek. çoğu zaman daha fazla kontrol noktasıyla karşılaşmamayı umuyorsunuz.

bir kadın olarak, şoförün eşi olduğum var sayılacağı için, eğer durdurulursak hiç kimse ile doğrudan konuşmamam söylendi. birkaç kez durdurulduğumuz o korkunç anlar boyunca bunun iyi bir fikir olduğunu anlamış olduk.

hums’un içinde

hums’taki isyanın huzursuz merkezi babı amr’a girmemizle birlikte etrafta çok az öso askeri olduğunu fark etmem şok ediciydi.

ilk kontrol noktasından el işaretleriyle, geçmemiz yönünde hareket yapıldığında, ellerinde kalaşnikoflarla sadece 4 asker ön safı tutuyordu.

devamındaki birkaç gün boyunca, çeşitli kontrol noktalarında birkaç kişi daha gördüm: etrafa dağılmış yırtık pırtık mavi tentelerin altına sığınmış, genellikle yarı askeri kamuflaj, yarı sivil kıyafetler giymiş öso askerleri.

ekipmanları acınacak derece yetersiz görünüyordu.

aynı zamanda görüntülerinin alınması için pek istekli değillerdi.

bir sonraki gün karargahlarında önemli bir toplantıya davet edildim. başta yün paltolarının altına kolalı takım giyenler olmak üzere, odadaki herkese teker teker sorduktan sonra, yüzbaşı muhammed atıf idris kameraya konuşmak üzere seçildi.

görüntü almadığımız bir anda komutanlardan birine, esad yönetimini devirebilirlerse öso’nun, suriye’deki iktidar yapısı bakımından ne istediğini sordum.

tek kelimelik yanıtı “adalet” oldu.

eğer uluslararası toplumun dile getirdiği, güç değişiminin şahsi çıkarlar için hareket eden bir grup tarafından kontrol edildiği yönündeki kaygılar doğru ise, bulunduğum odadaki insanlar hiç de öyle görünmüyordu.

yüzbaşı idris bana sadece birkaç hafta önce ordudan ayrıldığını söyledi.

askeri akademide öğrenciymiş.

hükümetin ordusunun, ağırlıklı olarak esad karşıtı bölgelerde çatışmak üzere tutulan kişilerden oluşan kiralık haydutlara bel bağladığını söyledi.

ordudaki çok daha fazla birliğin ayrılmaya hazır olduğuna inandığını belirtti, ancak ona göre doğru zamanı bekliyorlar.

aynı zamanda ordudan ayrılanların “eğitildiği” bir meydana da götürüldüm.

ben ve aktivist yurttaş gazetecilerin oluşturduğu basın tarafından görüntüye alınmak için orada oldukları belli oluyordu.

kamuflajlarını giymiş 12 genç adama hizaya girip marşa geçmeleri söylendi.

korkmuş görünüyorlardı.

kalaşnikoflarıyla beraber ordudan ayrılan bu insanların bildiği kesin bir şey var ise, o da eğer muhalefet bu savaşı kazanamazsa, çok zor bir durumda kalacaklarıdır.

onlarla röportaj yapmama izin verilmedi.

aralarından sadece bir tanesinin askeri üniforması yoktu. ona acemi diyorlardı.

bana söylenene göre öso’nun bir kısmı acemilerden oluşuyor, ancak an itibariyle bu büyük bir oran değil. ayrıca öso’nun dağıtabileceği çok az silah bulunduğundan, büyük oranda silahlarıyla birlikte ordudan ayrılanlara bel bağlıyorlar.

ordudan ayrılmış bir polis memuru, son derece gerçeküstü bir toplumsal normallik anında sahra hastanesinin dışındaki yolda trafiği düzenlemeye çalışıyordu.

yerel halk etrafı izlemek üzere ya sokaklara taşmıştı ya da pencerelerine yaslanmıştı.

suriye hükümeti öso’yu, sivilleri öldürmekle suçlamıştı; ancak babı amr’daki sivil yerleşimlerdeki asi gruplarla birlikteyken, sahada bu tip grupların davranışlarıyla ilgili yapılan uyarılardan hiçbirinin izine rastlamadım.

erkekler, kadınlar ve çocuklar sık sık öso askerleriyle konuşmak üzere yanlarına yaklaşıyor, çatışmalarla ilgili sorular soruyordu.

siviller ve öso

siviller bana her şeyi göstermek için canhıraş çabalıyorlardı. sık sık kolumdan tutup evlerini, keskin nişancı noktalarını, top ateşi kanıtlarını ve bandajlı yaralarını gösteriyorlardı.

bu çatışma giderek gerilla savaşına dönüşürken, siviller ve öso arasındaki çizgi bir miktar muğlak.

aktivistler ve kameramanlar, ordudan ayrılan askerlerle rahatça kaynaşıyor ve karakollardaki askerlerle komutanlarını ismen tanıyor.

öso için sivillerin sayısı apaçık ortada.

burası, ailelerin dolup taştığı küçük daireler içeren üç dört katlı betonarme binaların oluşturduğu büyük ve yoksul bir konut alanı.

aktivistlerden bir tanesine neden hâlâ orada olduklarını ve şehrin diğer bölgelerine ya da ülkenin dışına kaçmadıklarını sordum.

karşılığında “nereye gidecekler?” diye sordu aralarından birisi. “eğer şehrin başka bir yerinde evi olan akrabaları yoksa kalmak zorundalar” diye ekledi.

babı amr ve benzeri esad karşıtı bölgelerde kısılıp kalan insanlar aynı zamanda neredeyse tüm temel ihtiyaçlarda eksiklik yaşıyor.

geceleri sokakların tekinsiz karanlığı aynı zamanda evlerdeki elektrik kesintilerini de gösterir nitelikte.

konakladığımız aktivistin evinde jeneratör sürekli uğulduyordu, ancak bölgedeki çok az kişi bu kadar şanslıydı.

görüntülenmek istemeyen bir esnafın dükkanı, keskin nişancı ateşiyle delik deşik olmasına rağmen açıktı. dükkanının önünde ıslak karton kutulara konmuş lahana ve marul vardı.

sokakta yanımızda duraklayan bir adam “insanlar burada açlıktan ölüyor, hiçbir şeyimiz yok” dedi.

bazı sürücüler bölgeye yiyecek getirme gibi hayati riski olan bir işi görev edinmiş durumda. günde bir kere aktivistlerin ofisinin önüne dürüm döner getiren bir araç yanaşıyor.

aynı şoföre beni şehirden çıkarma görevi verildi.

bana, yolumuzun üstünde esad yanlısı güçlerin olmayacağına dair güvence vermeye çalıştı: “bu bölge tamamen özgür ordu!”

ancak yanılmıştı.

biz kırsalın daracık yollarında zar zor ilerleyerek lübnan’ın ışıklarını görmüşken, ağaç dizilerinin arkasından bir füze fırladı.

bizden 50 metre ötede yoldan geçti.

aracın farlarını söndürdük, görmezden gelinmeyi umarak yavaşça ve dikkatlice ilerledik.

sınırı geçtiğimizde arkamızdaki uzak mesafelerde, öso ile çarpışan esad güçlerinin silah seslerini hâlâ duyuyorduk.

bu savaşta iki taraf da güçsüz, ama galibin kim olacağı halen belirsiz.

kaybeden ise her şekilde sıradan siviller.

kaynak: al jazeera

Yorumlar

Bu sitede yer alan içerikler sadece genel bilgilendirme amacı ile sunulmuştur. Yorumlarınızı kendi özgür iradeniz ile yayınlanmakta olup; bununla ilgili her türlü dolaylı ve doğrudan sorumluluğu tek başınıza üstlenmektesiniz. Böylelikle, Topluluk Kuralları ve Kullanım Koşulları'na uygun olarak, yorumlarınızı kullanmak, yeniden kullanmak, silmek veya yayınlamak üzere tarafımıza geri alınamaz, herhangi bir kısıtlamaya tabi olmayan (format, platform, süre sınırlaması da dahil, ancak bunlarla sınırlı olmamak kaydıyla) ve dünya genelinde geçerli olan ücretsiz bir lisans hakkı vermektesiniz.
;