Kaddafi: Bir dönemin ölümü ve bir dönemin doğumu | Al Jazeera Turk - Ortadoğu, Kafkasya, Balkanlar, Türkiye ve çevresindeki bölgeden son dakika haberleri ve analizler

Görüş

Kaddafi: Bir dönemin ölümü ve bir dönemin doğumu

Kaddafi’nin ölümü, eski paradigmanın dünyada artık yerinin olmadığını gösteren sembolik bir ölümdür.

Konular: Afrika
Eşeğe bağlanmış Kaddafi posteri ve etrafında UGK askerleri.
Libya eski lideri Muammer Kaddafi, geçmişe ait bir kalıntı olarak, Libya’da artık neyin işe yaramaz olduğunun sembolü. [Reuters]

ilk gelen haberler neredeyse hiçbir zaman doğru değildir; ancak eğer şartlar libya lideri albay muammer ebu minyar el kaddafi’nin öldüğü haberini kanıtlıyor ise, bu durum ironik bir şekilde, bir insanın hayatını dolduran unsurlardan sonuncusu olacak. başarısını, büyük güçleri manipüle etme ve halkının isteklerinden yarattığı fantaziyi devam ettirme becerisinden alan bu insan, büyük güçlerin askeri müdahalesi ve halkının, onun acımasız tahakkümü olmayan bir geleceği hedeflemesi sonucu direnemeyip yok oldu.

kaddafi’nin göçüşü beraberinde bir sürü düşünce ve tespiti getiriyor. iktidara geldiği 1969 yılının dünyası, öldüğü dünyadan çok daha farklı. o dünya, yüzbaşı kaddafi’nin liderlik ettiği 6000 kişilik cılız bir orduyla desteklenen bir avuç subayın, varsayımda yeri sağlam bir rejimi iki saatte ele geçirebileceği kadar basitti. arap milliyetçiliği devrimlerinin olduğu bir dönemde kral idris’in rejiminin anlamsızlığı, ortadan kaldırılması için yeterli bir sebepti. yaşamakta olduğumuz bugün ise kaddafi’nin ölümü, devrimlerle ortaya çıkan varsayılan bir yenilenmenin, arap baharı’nın seline karşı direnmeye çalışanların son izlerinin sonunu getirdiği bir dönemin zirve noktasıdır.

koyunun olmadığı yerde keçiye abdurrahman çelebi derler. kaddafi, benimsediği devrimci doktrinine en iyi ihtimalle eksik bir şekilde muktedirdi, ancak 1960 ve 1970’lerin solcu devrimleri ve romantik arap sosyalist milliyetçiliği döneminde fakir, küçük ve soyutlanmış halkı için zamanın ruhunu temsil ediyordu. bütün “devrimciler” gibi, kaddafi de popülizmi kendisine dil edindi ve eşitlikçilik ülküsü fos çıktı. bunun yerine, “libyalıların siyasi bilinç düzeyini arttırma” amacıyla kendisi ve devrimci kumanda konseyi, “ulusal ifadenin taşıyıcısı” olarak harekete geçti. libya halkının iradesini, ancak iradeleri “kardeş lider” tarafından yeterince eğitildiğinde cisimleştirecekti.

henry kissinger’ın zamanında kıbrıs başpiskoposu makarios için söyledikleri kaddafi için de söylenebilir: böylesine küçük bir ulus için büyük bir insandı. görünen o ki aynı görüşten yola çıkarak, kaddafi libya’yı kısa sürede güvenli ve kolay yönetilebilir bir platform haline getirip dışarıda daha büyük emellerin peşinden koştu. çok kısa bir zaman içerisinde kendi dünyasının devrimci liderliğinin (ve daha önemlisi oldukça yüksek petrodolar gelirinin) faydalarını dünyanın çeşitli yerlerindeki radikal solculara, terörist ve ayrılıkçı gruplara sunmaya başladı: irlanda cumhuriyet ordusu’ndan (ira) almanya’da kızıl ordu fraksiyonu’na (baader-meinhof çetesi), kolombiya’da devrimci silah güçleri’nden (farc) filipinler’de moro ulusal kurtuluş cephesi’ne (mnlf) kadar.

filistinlilerin davasına retorik düzlemde oldukça düşkün olan kaddafi’nin, filistin halkıyla ilişkisi ilginç bir şekilde daha dikkatli ve mesafeliydi. filistinli grupların içinde en sürdürülebilir ilişkiyi ise anlaşılmaz bir şekilde en etkisiz, iç infazlar yapan ve sosyopat ebu nidal örgütü’yle yapması bir kaza olmamalıydı.

sonu gelmeyen siyasi manevralarına rağmen kaddafi, arap liderler arasında dehasının yeterince takdir edilmediğini üzücü bir şekilde fark etti. bir süre sonra dikkate değer enerjisinin çoğunu yoksulluğun, siyasi zafiyetin ve yaygın etnik çatışmanın kol gezdiği, güneydeki siyahi afrika ülkelerine kaydırdı. bu ülkelerin durumu kaddafi’nin kaprisli ideolojik hevesleri, şüpheci bencil hayırseverliği ve cüce askeri maceraperestliği için arap ülkelerine göre çok daha çekici bir ortam sağlıyordu.

kaddafi’nin libya’da açtığı yaralar

ancak kaddafi’nin tuhaflıklarının karışımının sonuçları, libya dışında başka bir yerde daha feci bir şekilde gözlemlenemezdi. derler ki, bilgi sahibi olmamak tehlikeli bir şeydir. kaddafi’nin modern zamanların büyük ideolojilerinden ve felsefi geleneklerinden üniversite başlangıç seviyesinde bir anlayışla kendine göre derleyip toparladığı düşünce sisteminin ceremesini uzun süre boyunca libya halkı çekti. kaçıkça bir “üçüncü uluslararası teori” geliştirecek kadar yeterli olan bu düşünce sistemi, pratik anlamda ifadesini libya arap halk sosyalist büyük cemahiriyesi’nde buldu. idari kargaşa ve sosyal ayrıştırma sonucu 2000’i aşkın ve yetkileri örtüşen “halk komitesi” ortaya çıktı. bu komiteler belki de sadece “kardeş lider”in siyasi manipülasyon ve gaddar sindirme taktiklerinin bir karışımından oluşan imzasına maruz kaldıkları bir ortam yarattı.

hayatı boyunca komünizmden tiksindiğini belirtmesine rağmen, sirteli kurnaz ve hırslı albay, soğuk savaş ve büyük güç rekabetlerini sürekli olarak kendi çıkarı için manipüle etmesini bildi. böylece sovyet ve doğu bloğu’ndaki dostlarının emellerinin boyunduruğu altına girmeden büyük bir silah birikimi yapmayı başardı. daha da önemlisi, doğu almanya’nın uzmanlığından, hayatı boyunca hayatta kalması için kritik bir öneme sahip olan çok önemli bir beceriyi kazandı: sosyal baskı. 1980’ler ve 1990’lar boyunca çoğu arap ülkesinde birçok insanla temas etmiş birisi olarak, bu yıllarda libyalılar kadar sindirilmiş ve yıldırılmış başka bir halk görmedim. libyalı bir görevlinin yahut rejimin çıkarlarına zarar verecek bir pozisyonda olan herhangi birisinin hayatı cadı kazanının içinde gibiydi. kardeş kardeşe güvenemezdi. üç kişilik bir topluluğun içinde en azından bir kişi, diğerleri tarafından rejim ispiyoncusu olarak addedilirdi.

geçmişe bir bakışla, kaddafi’nin 2003 yılında lockerbie bombalamasının sorumluluğunu üstlenerek, sözde ‘kitle imha silahı’ programını ifşa ederek ve terör karşıtı önlemler konusunda işbirliğine giderek batı’ya büyük dönüşü aynı zamanda sonun yaklaştığını gösterir nitelikteydi. o sırada yorulmuş olan kaddafi, iktidarını oğullarına devretmeye odaklanmış; bırakın dünyayı, kendi bölgesinde bile ideolojik olarak öncü olduğunu iddia edemeyecek bir durumdaydı. uzun süre önce islamcılığın ana akım haline geldiği bölgede, nasırcı arap milliyetçiliği miadını doldurmuştu ve bu durum hem kaddafi hem de hoşgörüsüz laik rejimi için doğrudan bir tehdit oluşturuyordu. en nihayetinde bir manipülatör olan kaddafi, ülkesinde iktidarını daha iyi muhafaza etmek için batı’daki ezeli düşmanlarıyla anlaşma yoluna gitmeye hazırdı.

bu mantık evliliği çıkarların birleşiminden ortaya çıkan, çok sınırlı ve yüksek derecede taktiksel bir durum olduğundan, hiçbir zaman sıkıntısız değildi. böyle bir işbirliği bir takım şartlar altında gerekçelendirilebilirdi ve ayrıca tarafımca da desteklendi; ancak tam olarak ne anlama geldiğini teslim etmek gerekiyor: son derece kusurlu bir dünyada talihsiz bir gerçekliğe giden uzlaşı. bazıları için libya ve batı arasındaki açılım, reformla sonuçlanacak potansiyel bir süreç için gerekli yöntemleri simgeliyordu. böylece kaddafi aşiretinin genç kuşaklarına geçiş, halkın meşru haklarını ve isteklerini destekleyecek bir evrimi sağlayabilirdi. ne var ki işaret ettiği şey gudubet bir şekilde çağdışı kalmış ve düzeltilemeyecek bir rejimin kendisini tarihin akıntısına karşı yüzerken bulması oldu.

kaddafi’ninkinin benzeri bir rejimin dünyanın (en gerici bölgeleri hariç) herhangi bir yerinde olması tahayyül edilemez bir durumdadır. çöpçülerin cep telefonlarının olduğu, en mütevazı vatandaşların bile yakın bir şekilde dünyayla bağlantılı olduğu bir ortamda, kaddafi rejimi gibi tuhaf bir tarihsel kalıntı varlığını asla sürdüremezdi. sonunda gitmiş olması libyalıların en tutkulu ve onurlu amaçlarını gerçekleştirmek için tek başına yeterli olmayacaktır; ancak gene de yetersiz fakat gerekli bir başlangıç olarak görülmelidir.

robert grenier, cia gizli servisi’nde 27 yıl görev yapmış emekli kıdemli ajan. 2004-2006 yılları arasında cia terörle mücadele merkezi şefi olarak görev yaptı.

bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve al jazeera’nın editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Robert Grenier

bir finansal danışmanlık firması olan erg partners’ın genel başkanıdır. cia’in gizli servisi’nde 27 yıllık bir kariyerin ardından 2006 yılında emekli oldu. grenier, 2004-2006 yılları arasında cia’in terörle mücadele merkezi’nin direktörü olarak çalıştı. Devamını oku

Yorumlar

Bu sitede yer alan içerikler sadece genel bilgilendirme amacı ile sunulmuştur. Yorumlarınızı kendi özgür iradeniz ile yayınlanmakta olup; bununla ilgili her türlü dolaylı ve doğrudan sorumluluğu tek başınıza üstlenmektesiniz. Böylelikle, Topluluk Kuralları ve Kullanım Koşulları'na uygun olarak, yorumlarınızı kullanmak, yeniden kullanmak, silmek veya yayınlamak üzere tarafımıza geri alınamaz, herhangi bir kısıtlamaya tabi olmayan (format, platform, süre sınırlaması da dahil, ancak bunlarla sınırlı olmamak kaydıyla) ve dünya genelinde geçerli olan ücretsiz bir lisans hakkı vermektesiniz.
;