Görüş

Suriye: Hama’nın 30 yıl sonra gelen intikamı

Suriye mezhepçi hanedanın hakimiyetinden kurtulana kadar 1982’deki ölü sayısı önemli olmayacak.

Konular: Suriye
Hama'da protesto yapan kadınlar.
Hama, Suriye rejiminin “medeni devlet” yalanlarını deşifre ederek Esad ailesinden intikam almak istiyor. [AFP]

2 şubat 1982’de, bir devlet kendi vatandaşlarına karşı savaş açtı. yapacağını yaptı ve kazandığını düşündü. 2 şubat 2012’de ise hama, suriye rejiminin “medeni devlet” yalanlarını deşifre ederek esad ailesinden intikam almak istiyor.  

son zamanlarda suriye’yi bir girdap gibi içine çekmekte olan kargaşa er ya da geç ortaya çıkacaktı. neden mi? bir dereceye kadar, 30 yıl önce hama’da yaşananlar yüzünden.

hama üzerinde düşünürken insanın aklına kuran’ın bir ayeti geliyor. bu ayet, kız oldukları için bebeklerin diri diri gömüldüğü islamiyet öncesi mekke’de gerçekleşen bebek cinayetleriyle ilgili. ayet, mahşer günü kız çocuklarına hangi günah yüzünden öldürüldüklerinin sorulacağını söyler [kuran, tekvir suresi]. 

arap dünyası, bugün, tek bir ses halinde “hama 2 şubat 1982’de neden öldürüldü?” diye sormalı. bu infazın suçlusu suriye rejimiydi. arap dünyasının büyük bölümü, özellikle de egemen çevreleri, sessiz kalarak ve tepki göstermeyerek suç işledi. soru soran ve düşüncelerini söyleyen cesur insanlarsa ya öldü ya sürüldü ya da tutuklandı.

bugün iki açıdan önemli: hama ve suriyeliler; hama’da olanları anabiliyor. hama bir tabuydu. rejimin gözleri ve kulaklarının her yerde olduğu bir ülkede, sessiz kalmak bir açıdan kendi kendine sürgüne çıkmak, kendi kendini hapsetmek veya kendini inkar etmek anlamına geliyordu. hama, sistematik olarak iki defa silindi.


hama 1982 yılında, hafız esad'ın emriyle büyük bir saldırıya maruz
kalmıştı. [the library of congress]

ilk olarak, önceden planlanmış bir şekilde ve sistematik olarak “katledildi”. amaç, savaşçı ve savaşçı olmayanlarıyla hama’yı, sistematik ve aynı zamanda rastgele bir şekilde, vahşice ve süratle silmekti. bu organize toplu kıyım, en yüksek kademeden gelen emirler uyarınca, 2 şubat’tan sadece birkaç gün önce ordu tarafından planlanmıştı. burada ‘en yüksek kademe’ esad kardeşlerin (hafız ve rıfat)  bilgisi ya da suç ortaklığı (veya her ikisi) anlamına gelir. (rıfat daha sonra londra’da sürgünde yaşamış ve hep yaptığı gibi, katliamda herhangi bir rolü olduğunu reddetmiştir.)

hama, çifte yargılamaya benzer bir süreçle de “ikinci kez katledildi”. bu kez, ülkenin duyguları, hafızası, tarih kitapları, gazeteleri, fotoğrafları ve yazılarından silindi. hakikatin peşinde olmak ve hafıza yaratma girişimleri ölmekte olan arap düzeninin en güçlü yönleri değildi ve hama, sonsuza dek arapların kötü yönetimi ve kayıtsızlığının utancı olacaktır.

olmayan hafıza ve geçiş dönemi adaleti

hama özelinde, katledilenlere saygınlıkları hâlâ iade edilmedi. hayatta olanlarsa (hama, komşu kentleri veya köylerindeki kurbanların şehrin veya suriye’nin diğer bölgelerinde yaşayan yakınları) her türden modern şiddet aygıtıyla donatılmış mezhepçi devlete bağlı milislerin, masumlarla suçluları ayırmadan, ölüm ve korku yayarak yıkım ve felaket yağdırdığı şubat ayının o haftasıyla henüz yüzleşemedi.

hama, hakkında konuşulmayan bir yalandı. olmamıştı. tartışmalıydı. iyileşmeye ya da affetmeye olanak verecek şekilde (veya bütün bir şehrin ve büyük bir şiddete maruz kalan halkının kimliğini korumak ya da araştırmak üzere) hiçbir zaman anılmadı.

bu, suçluluğun işaretiydi. sessiz kalmak suçtur keza silmek de. devletin olmayan hafıza politikaları, suç ve cürmün öncesini silerek ve resmi karneyi daha da temizlemek için anıları seçici bir şekilde vurgulayarak ülkenin hafızasını yönlendirmeye uğraştı. hama trajedisinin yegane sorumluları hanesinde “terörizm”, “fanatizm” ve “müslüman kardeşler”in bulunması için çalıştı.

hama, beşar esad’ı kurtarabilirdi. yapması gereken tek şey, fas’ın hakikatleri araştırma ve mükemmel olmayan geçiş dönemi adaleti çabalarını kopyalamaktı. kendisiyle birey olarak hiçbir bağlantısı olmayan olayların sorumluluğunu reddederek temiz bir sayfa açabilirdi.

eski göz doktoru, hakikatin bu kısmını göremedi. beşar esad’ın kendisi de, büyük bir olasılıkla, 2 şubat 1982 günü başlayan o hafta, baasçıların hama’yı silmek için seri üretime aldığı propaganda makinesinin bir kurbanıdır.

ancak, hafıza, bir şekilde iktidarı zorla ellerinde tutan aptalları ilgilendiren bir mesele değildir. hafıza silinemez.

hama 1980, 1981, 1982 ve 2011

hama 1982 öncesinde de zulmü biliyordu. bunu, 2004 yılında exeter üniversitesi’nden bir grup öğrenciyle birlikte şehre yaptığımız bir gezide öğrendim. rejimin sözcüleri ve temsilcilerinin bize yutturmaya çalıştığı resmi hikaye, genel olarak renksizdi ve hama veya muhaliflerden bahsetmekten kaçınmışlardı.

bu yüzden, suriyeli ev sahiplerimize haber vermeden, resmi olmayan bir programa başvurmak zorunda kaldım. bir akşam, gizlice kaçıp, süheyr el atasi’nin kendi evinde düzenlediği etkileyici bir toplantıya katıldık. evde bizimle tanışmaları için davet edilmiş başka muhalifler de vardı. toplantıda hama ve “şam baharı” tartışıldı. ayrılırken, hama’nın aslında silinmemiş olduğunu anlamıştım. arap dünyasında bağ kurulması gereken bir başkent vardı ancak bu şehir dubai değildi.

daha sonra hama’ya gittik. resmi görevlilerin devlet politikaları konusunda anlattıkları daha sonra sundukları yemek kadar bile ilgi çekici değildi. “köktencilerin” terörü iması özensizce kullanıldı, ama 2 şubat 1982 ve hama’dan bir kez olsun söz edilmedi. hatta soru cevap bölümünde ısrar edildiğinde bile. hama’nın arka sokaklarını gezmek için bazı öğrencilerle beraber birkaç kez kaçtık.

geçmiş asla ölmez

karşımızdaki kişi katliama şahit olmuştu. kayıplar verdiği ve o zamandan beri yas tuttuğu sessiz duruşundan anlaşılıyordu. kuran’ın bahsettiğim ayetini o bize okudu: “ve sorulduğu zaman o diri diri toprağa gömülen kız çocuğuna; hangi suçtan ötürü gömüldü diye.” tabii ki, kuran analojisindeki çocuk hama idi. onun için, hama diri diri gömülmüştü.

hama’daki yaşlılardan birinin yas ve kayıpla böyle baş etme yoluydu bu. dünyadaki tüm dini bütün insanlardan beklendiği gibi yapmış, kendisi için kutsal olan kuran’a dönmüştü. hama’yı içinde öylesine sevgiyle ve sımsıkı yaşatıyordu ki, onu diri diri gömdükleri kendi öz kızı gibi görüyordu.

devletlerin, hafızaları haber bültenleri gibi yönlendiremeyeceğinin sade ve güçlü bir özetiydi. çok dokunaklıydı. arapça konuşuyorduk. geziye benimle birlikte gelen öğrencileri üzmemek için söylediklerini kendime saklamayı tercih ettim.

insanı hissizleştirecek kadar acı şeyler anlattı. kötülükten bahsediyordu. suk eş şari’yi, başura mahallesi’ni, islami geleneklere göre, öldürmenin yasak olduğu camileri anlattı. ama onu en çok üzen, hamalıların askerlerin şehirlerine onları katletmek için geldiklerini düşünmemiş olmasıydı. onlara konukseverlik göstermiş, yemek ve içecek ikram etmişlerdi.

ölü bir siyasi yapıyı gömmek

bugün hama, esadları diri diri gömüyor. suriye, esad soyadını taşıyan iki erkek kardeşin başında olduğu mezhepçi hanedanın hakimiyetinden kurtulana kadar 1982’deki ölü sayısı önemli olmayacak. şu anda, belki de, zamanında hafız ile rıfat’ın yaşadığı gibi, mahir ve beşar’ın da anlaşmazlığa düşmesi gerekiyor.

her şeye rağmen, hama, kararından hiçbir zaman dönmedi ve bunun bedelini 1980 ve 1981 yıllarında, daha sonra da 1982’deki soykırımla ödedi. bir gün bütün bunlara değecek. esad hanedanlığı, kısmen de olsa, su çarkları bizans, memlük, eyyubiler ve fransız sömürgecilerinden çok daha uzun süre ayakta kalmış şehrin fedakarlığı sayesinde gömülecek. tarihin dalgaları, asi nehri gibidir; üzerindeki kir tabakası ve pislikleri ne zaman fırlatıp atması gerektiğini bilir.

nitekim yine kuran’a göre, yalancılar ve alçaklar yok olmaya mahkumdur; sonsuzluk ise insanlığa faydası olan “iyiler” içindir. hama ve kahraman halkı; suriyelilerin, arapların ve insanlığın iyiliğine büyük katkıda bulundular. şehrin ölüleri çoktan gömüldü, ama şu anda özgürlüğü düşleyen milyonlarca insanın kalbinde ve düşüncesinde hâlâ canlılar. hama olmasaydı asla açılmayacak bir ufukta bekliyorlar.

dr. larbi sadiki, exeter üniversitesi’nde ortadoğu siyaseti bölümü’nde eğitim vermektedir. kitapları arasında arab democratisation: elections without democracy (oxford university press, 2009), the search for arab democracy: discourses and counter-discourses (columbia university press, 2004) ve yakında yayınlanacak hamas and the political process (2012) vardır.

bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve al jazeera’nın editöryel politikasını yansıtmayabilir. 

Larbi Sadiki

arap dünyasında demokratikleşme ile devrim ve geçiş süreçleri uzmanı. australian national, exeter, westminster ve katar üniversitelerinde öğretim üyesi olarak görev yapıyor. Devamını oku

Yorumlar

Bu sitede yer alan içerikler sadece genel bilgilendirme amacı ile sunulmuştur. Yorumlarınızı kendi özgür iradeniz ile yayınlanmakta olup; bununla ilgili her türlü dolaylı ve doğrudan sorumluluğu tek başınıza üstlenmektesiniz. Böylelikle, Topluluk Kuralları ve Kullanım Koşulları'na uygun olarak, yorumlarınızı kullanmak, yeniden kullanmak, silmek veya yayınlamak üzere tarafımıza geri alınamaz, herhangi bir kısıtlamaya tabi olmayan (format, platform, süre sınırlaması da dahil, ancak bunlarla sınırlı olmamak kaydıyla) ve dünya genelinde geçerli olan ücretsiz bir lisans hakkı vermektesiniz.
;