Amerika
Uluslararası değişkenler çatlağı üzerinde Suriye
Obama yönetiminin politikası, krizlerin çözümünü ertelerken; ABD’ye rakip güçler, meseleleri dayanılmaz hale getirmeye çalışıyorlar.

krizlerin patlak vermesini erteleme, görmezlikten gelme ve çözümlerini kendisi üreten yahut eldeki verili imkanlarla birlikte hayatını sürdüren bir halde bırakma diplomasisi… abd başkanı barack obama yönetiminin benimsediği ve uluslararası karar alma merkezlerini arkasında sürüklediği bu diplomasi şekli, dünyanın volkanın ağzında değil merkezinde yaşadığı şartların temelini atacaktır.
amerikan siyasetinin düşüşü
obama yönetimi ile beraber amerikan siyaseti, üçüncü dünya ülkelerindeki benzerlerinin performansına yakın geri kalmışlık seviyelerine geriledi. bu gerilemenin en önemli göstergesi, gelişmiş ülkelerin politikalarını diğerlerinden ayıran bilimselliğin (söz gelimi bu politikaları analiz etme ve washington’daki iktidar kurumlarında haddi hesabı olmayan vizyon tartışmaları kaosu gölgesindeki çekişmelere yönelik durum değerlendirmeleri yapma gücü gibi) dışına çıkılmasıdır
bu geri kalmışlık düzeyi, sadece bir politikayı analiz etmedeki eksiklikten kaynaklanmıyor; hatta dış politika üretme sürecine dahi uzanıyor artık. dış politika, amerikan çıkarlarının genişleyip içerisi ve dışarısının iç içe geçmesinden dolayı iç politikanın bir parçası oldu. amerikan dış politikasının üretim süreçleri, oligarşik otoriter yapıya sahip çeşitli ülkelerdeki siyaset üretme süreçlerinden farklı değil. genel olarak amerikan yönetiminin koridorları ve iktidar kurumlarında suriye konusunda dönen çekişme ile o kurumlar tarafından başkan obama’nın kararının etkilenememesi veya tutumlarının yerinden oynatılamaması, bu çıkarımı doğruluyor.
belki de bu durum obama yönetimini, amerikan politikasını 20. yüzyılda ön plana çıkaran ve yeryüzündeki en büyük güç haline getiren ‘dizginleri elinde tutmak’ gibi temel avantajdan yoksun kıldı. washington'ın politikaları, eksik değerlendirmeler veya başkan obama ve belirli çıkarları olan bazı siyasilerin etkisi altına girmenin sonucu olarak bugün hata tuzaklarına düşmüş durumda. oysa aynı politikalar abd’yi (vakti zamanında) dünyanın merkezine, küresel eğilimlerinin motoruna ve yaklaşık bir asır boyunca (wilson’ın ünlü girişiminden marshall planı ve orta doğu’da barış sürecine, oradan da kore, vietnam ve irak savaşlarına kadar) dünyaki gelişmelere imza atan bir güce dönüştürmüştü.
suriye krizinin, mevcut amerikan ataleti ve siyasi dengesizliğini su yüzüne çıkarıp netleştirdiği doğru (suriye krizinin, dünya düzlemindeki amerikan rolünü yeniden tanımladığı dahi söylenebilir). ancak bu nüfuz gerilemesi, zaten bir süredir kendisini ifade etmeye çalışıyordu. o derece ki abd’nin libya’da üstlendiği, avrupa yoğunluğu arkasında gizlenen soluk bir rolden ibaretti.
aslında obama yönetimine haksızlık etmemek lazım. çünkü bu bilgiler, ortadaki durumun, abd’yi dünyanın krizleri ve sorunları içine atmama eğilimi haline gelen ruh halinin yansımasının bir sonucu olduğuna işaret ediyor. belki de bu durum, obama’nın tutumunu güçlendirecek ve hatta önemli kararlar almasını engelleyecektir.
‘kelebek kanadı’ ilkesi
abd’ye rakip ülkelerdeki karar alma organlarının, amerikan ataletini gördükleri ve bu temelde çalıştıkları açık. bir anda birçok yerde krizlerin peş peşe ve eşgüdümlü olarak patlatılması, bu çabanın göstergesi ve abd’nin kararsız politikalarını daha fazla krize boğma girişimi olarak görülebilir.
fakat paradoks, amerikan yanıtının kararsız şeklinde saklı. zira bu yanıt şeklinin, gelecek sorunlarda ve tahribat vermek için kullanılması kaçınılmazdır. değişimlerin stratejik okumasının yapılamaması, çok geçmeden kelebek kanadı ilkesi’nin mantığı doğrultusunda, abd’nin dünyadaki çıkarlarıyla ilgili karşılaşacağı krizler şeklinde tezahür edecektir. bu ilke, fiziksel yankıların (ne kadar küçük olurlarsa olsunlar) kozmik hareket üzerindeki etkisini izlemektedir. çin’de bir kelebeğin su kenarında kanatlarını çırpması, brezilya veya karayip adaları’nda fırtınalara sebep olabilir.
insanlık tarihi, etkileri ve sonuçları bulunan olaylarla doludur. bu olayların beklenen doğrudan etkileri, (bir müddet sonra da olsa) siyasi, ekonomik ve toplumsal yapı üzerinde köklü değişimlere yol açmaktadır.
sorun; bu politika krizlerin çözümünü ertelerken, abd’ye rakip güçlerin washington’ı zamanla zayıflatmak için meseleleri dayanılmaz hale getirmeye çalışmalarıdır. bu da abd ile bu güçler arasındaki çekişmenin temas hattını oluşturan belirli sahalarda kurban verilerek yapılıyor. bahsi geçen güçler özellikle de amerikan çıkarlarını doğrudan vuramıyorlar; bunun yerine washington’ı kendi taleplerine boyun eğdirmek için onun çıkarlarının yanı başında krizler çıkarıyorlar.
bölgenin bedeni üzerinde yükselişi
buna karşın gün geçtikçe suriye krizinin (gerek iç düzlemde rejim ile düşmanları arasında gerekse de bölgesel ve uluslararası düzlemlerde rusya ve iran ile) anlaşmalar yapmak için çokça olanak içermeyen kapalı krizlerden olduğu anlaşılıyor. ayrıca rusya ve iran'ın yapıp ettiklerinin, abd’yi bölgedeki etki halkasının dışına çıkarmak olduğu; irak ve afganistan’daki dış müdahalelerden henüz kurtulamayan yaralı taraf olarak onun yıpratılması için uğraşıldığı aşikar.
rusya ve iran’ın nüfuz bölgelerini yeniden dağıtmaya çalıştıkları, abd ve diğerleri için sır değil. bu da her iki ülkenin; demir ve ateşle dahi olsa suriye’deki müttefiklerine yoğun destek vermelerini, rejimin planlarını uygulaması için zaman kazandırmalarını, washington’ın krize yönelik gösterdiği kararsızlığı ve krizi maksimum düzeyde kontrol edememe korkusunu kullanarak bölge haritasını yeniden oluşturmalarını ve jeopolitik tabloyu yeniden düzenlemelerini gerektiriyor.
iş öyle bir noktaya geldi ki; rusya ve iran’ın toprak üzerinde bir emrivakide bulunmaları, washington’ı baas rejimiyle görüşüp duruma adaptasyona zorlamak için güç dengesinde rejim lehinde değişim gerçekleştirmeye çalışmalarına kadar vardı.
moskova ve tahran’ın bölgesel ve uluslararası düzlemlerdeki konumlarını sağlamlaştırmak için orta doğu bedeni üzerinde yapmaya çalıştıkları cerrahi operasyonlar, bölgeyi kaosun merkezine yerleştirdi ve kolaylıkla tekrar geri getirilme imkanı olmayan bir şekilde kartları yeniden kardı. bu iki devletin bölgesel sistem bağlamında yarattığı hasar büyük oldu. hedefleri ise arap baharı rüzgarını kendi çıkarları doğrultusunda değiştirmeye çalışmaktı.
suriye bu politikaları açıklayıcı bir zemindir. suriye, amerikan çıkarları kavramının doğrudan anlamı itibarıyla bu çerçevenin dışındadır. rusya ve iran’ın kriterine göre ise suriye bu çıkarların yan sahasıdır. suriye’nin dar amerikan idraki ile rus-iran doymazlığı arasına düşmesi, bu ülkeyi yıkıma götürdü ve daha kötüsüne dönüşebileceği uyarısı veriyor.
abd’nin zayıf politikaları; nusra cephesi’nin terör örgütleri listesine alınması veya en iyi şartlarda güneyde tampon bölgeler kurulması (bu bölgelerdeki stratejik amacın, israil ve ürdün’ü korumak ile yıkımın olumsuz etkilerini iki ülkenin sınırlarına yakın alanın dışında tutmakla sınırlandırılması) yahut öldürücü olmayan silahlar vermek için muhalif tugaylar içinde aşırı olmayan çevreler bulunması gibi tepkilerle yetindi.
bu benzeri görülmemiş basitlik içinde coğrafik ve demografik açıdan iç içe geçmişlik göz önüne alındığında, yıkımın suriye’nin güneyi dışındaki bölgelerle sınırlı kalması zor. ayrıca savaş meydanında özgür suriye ordusu (öso) tugayları arasında tam bir bütünleşme yaşandığı için islamcılar, ılımlılar ve hatta aşırılar arasındaki karmaşık ağı birbirinden ayırmak da mümkün değildir. üstelik bu tugayların parçalara ayrılması girişimi, tüm bir devrimi bitirebilir.
buna karşın abd’de medya ve bazı hükümet kurumlarında gündeme taşınan bütün amerikan seçeneklerinin (askeri ve diğer planların) etkinleştirilmesi, doğurabileceği sonuçlara bağlı kalındığı müddetçe, müttefiklere zaman ve suriyeli devrimcilere yanılgılar sunmaktan öteye geçemeyecektir. hedef, bu engelleri vurgulamak ve amerikan politikalarını eleştirenlere karşı bir duvara dönüştürmek olmuştur. zira ihtiyaç duyulduğunda engeller bulmak veya üretmek her daim kolaydır.
süper devletlerin politikaları, bakış açıları ve uzun vadeli stratejik hesaplarıyla ön plana çıkar. amaçları ise kendi çıkar sistemlerini tehlikelerden uzak tutmaktır. washington bu konumdan peyderpey uzaklaşıyor. öyle ki dünyadaki üretilen her bir damla petrolü kullanmayı hayal etmesi sonrası abd, obama döneminde yağlı kayalardan çıkarılan petrol miktarının artmasından dolayı çocukça sevinecek noktaya geldi.
1965 şam-yarmuk doğumlu olan gazi tahir dahman, siyaset bilimi öğrenimi gördü. arap gazetelerinde araştırma ve makaleleri yayımlanan dahman’ın, ‘uluslararası hukukta kudüs’ adlı bir kitabı bulunuyor. yazarın ‘arap-afrika ilişkileri’ başlığını taşıyan kitabı ise baskı aşamasında.
bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve al jazeera’nın editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Yorumlar