Görüş

Balyoz davasına içeriden bir bakış

Balyoz sanıkları kamuoyu vicdanında tahliye olmuşlardır. Yargı, fiili tahliyeyi sağlamazsa siyasete düşen görev gerekli düzenlemeleri yapıp suçsuz yere yatan insanları serbest bırakmaktır. Bizim üstümüze düşen ise başka kumpaslar değil sadece adalet istemektir.

AYM'nin kararı ile Balyoz'da tutuklu kalmadı, yeniden yargılama da 3 Kasım'da başladı. [Fotoğraf: AFP]

türkiye’nin son beş yılına damga vuran silivri yargılamalarının en önemlilerinden biriydi balyoz davası. davada 16-18-20 yıllık cezalara mahkûm edilen 325 sanıktan 237’sinin cezaları 9 ekim 2013 tarihinde yargıtay’ca onanmış olmasına rağmen, dava hakkındaki tartışmalar bitmedi. dava halen çözülmemiş bir hukuk problemi olarak karşımızda duruyor. bu çözümsüzlükte henüz tatminkâr bir şekilde cevaplanmamış olan “sahte delil” ve “adil olmayan yargılama” tartışmalarının elbette ki büyük payı var. bu tartışmalara, 17 aralık “yolsuzluk soruşturması”ndan sonra bizzat hükümet tarafından ortaya atılan “orduya kumpas” ve “paralel yargı” tartışmaları da eklendi.

bugün kamuoyunda silivri yargılamalarının gülen cemaati’nin etkisindeki hâkim, savcı ve polisler tarafından yürütüldüğü görüşü hâkim. hükümet de bu yapıyı “paralel yargı” olarak tanımlıyor. nitekim balyoz davasına bakan mahkemenin başkanı ömer diken, hükümete yakın medyada paralel yargının unsurlarından biri olarak gösterildikten birkaç gün sonra hsyk tarafından özel yetkileri kaldırılarak başka bir yere atandı. gözlemlediğim kadarıyla, balyoz sanıkları ve ailelerinin önemli bir kısmının da “paralel yargı” konusunda hükümete hak verdiğini ve mücadelesini desteklediğini söyleyebilirim.

öte yandan genel kanı, muhtemelen adaletin sağlanmasından ayrı amaçlarla hükümetin üstüne giden aynı silivri hâkim-savcılarınca başlatılan yolsuzluk soruşturması’nın, “kumpas” ve “paralel yargı” tartışmalarının başlamasının en önemli sebebi olduğudur. balyoz sanıkları ve ailelerinde, 'eğer yolsuzluk soruşturması olmasaydı, hükümet “kumpas” söylemini ortaya atmaz ve balyoz sanıklarının arkasında durmazdı' görüşü hâkim.

balyoz sanıkları ve ailelerinde, 'yolsuzluk soruşturması olmasaydı, hükümet balyoz sanıklarının arkasında durmazdı' görüşü hâkim.

by Mehmet Selim Yavuz
Avukat

bu görüşün hâkim olmasının en önemli sebebi şüphesiz ki hükümetin (ve ona bağlı medyanın) 17 aralık’a kadar takındığı yargılamayı destekleyici tavır. şu anda “kumpas” söylemine başvuran hükümet, davanın arkasında siyaseten durmuş ve yasal düzenlemeleri yaparak adil olmayan yargılamaların önünü açmıştır. bu konudaki en somut örnek silivri hâkim-savcıları aleyhine dava açılmasını imkânsızlaştıran 'haberal kanunu'nun çıkartılmasıdır (bu kanundan önce ergenekon sanığı mehmet haberal tutuklama taleplerini reddeden hakimlere tazminat davası açarak kazanmaktaydı). ancak 'haberal kanunu'nun 17 aralık sürecinden sonra derhâl kaldırılması herhalde hükümetin tavrı açısından yeterince açıklayıcıdır.

balyoz sanıkları ve ailelerinin hükümetin “kumpas” söyleminde samimi olduğuna dair inançlarının zayıf olmasındaki diğer bir sebep, “kumpas” söyleminin ortaya atılmasından beri beş ay geçmesine rağmen hükümet kanadından hiçbir somut adım atılmamasıdır. görünen odur ki, hükümet taşın altına elini sokmak istememekte ve haksızlığın anayasa mahkemesi’nin (aym) vereceği bir ihlal kararı neticesinde yapılacak yeniden yargılamalar ile çözülmesini beklemektedir.

çözüm nasıl olacak?

gerçekten de konunun çözümü için önümüzde, ikisi yargı içerisinde olmak üzere üç yol vardır. ilki, aym’ye yapılan bireysel başvurular neticesinde aym’nin balyoz sanıklarının adil yargılanma haklarının ihlal edildiği şeklinde karar vermesi ve bunu takiben yeniden yargılama yapılmasıdır. aym’nin, dosyadaki açık hukuksuzluklar (dijital delillerin anlaşılmaz bir şekilde bilirkişiye gönderilmemesi veya sanıkların tanık dinletme taleplerinin reddi gibi) ile önceki özgürlükçü kararları (başbuğ ve twitter kararları) dikkate alınırsa bir ihlal kararı vereceğini beklemekteyiz. ancak, şimdiye kadar hiçbir yargı merciinde adil bir yargılamaya maruz kalmadığını düşünen balyoz sanıklarının aym’ye inançlarının tam olduğunu söylemek de mümkün değildir. bu da türkiye’de yargının düştüğü durumu göstermektedir.

Balyoz davası avukatları ve sanık yakınları Anayasa Mahkemesi önünde 5 Mayıs 2014 tarihinden bu yana eylemde. [Fotoğraf: AA-Arşiv]

ikinci yol, adalet bakanı bekir bozdağ’ın 5 mayıs 2014 tarihli “yeniden yargılama taleplerini yargıtay’a götüreceği” şeklindeki açıklamaları doğrultusunda konunun yargıtay’da ele alınarak yeniden yargılamaya imkân sağlanmasıdır. adalet bakanı’nın biraz da kafa karıştıran açıklamasında kastedilen şudur: 5 no’lu harddiskle ilgili sahteciliğe işaret eden tübitak raporu’nu (ki balyoz mahkemesi hiçbir zaman bu bilirkişi incelemesini yaptırmamış, bu inceleme balyoz kararı yargıtay’da onandıktan sonra diğer bir mahkeme tarafından yaptırılmıştır) takiben balyoz sanıklarının anılan rapora dayanarak yaptıkları yeniden yargılama talebi, o tarihte halen görevde olan özel yetkili mahkemeler (öym) tarafından reddedilmiştir. adalet bakanı bu ret kararını, yetkisini kullanarak yargıtay’da bir kez daha inceleteceğini beyan etmiştir. ancak, zaten 237 sanık hakkında dijital delillerdeki açık sahteliklere rağmen onama kararı veren yargıtay 9. ceza dairesi’nin adalet bakanı’ndan gelecek böyle bir talebi de kabul etmesi olası gözükmemektedir.

çözüm için son yol, ki bu yol siyasidir, sanıkların tercih etmediklerini söyledikleri af kanunu çıkarılmasıdır. af konusunu “çözüm süreci”nden ayrı düşünmek yanlıştır. nitekim başbakan da muhtelif konuşmalarında devlete karşı işlenen suçlar için çıkartılabilecek bir aftan bahsetmiştir. pkk’nın hareketsizliği ile bdp’nin son bir yılda akp ile birçok konuda paralel olması da pkk için cumhurbaşkanlığı seçimi sonrasında çıkartılması muhtemel bir genel affa işaret etmektedir.

silivri yargılamaları kurgulanırken, pkk için çıkartılacak bir genel afla silivri sanıklarının da serbest bırakılmasının planlandığı görüşündeyim. ancak akp ile cemaat arasındaki çatışma bugün yaşadığımız “yeniden yargılama” tartışmalarına neden olmuştur ve belki de balyoz sanıklarının planlanandan önce serbest kalmalarını sağlayacaktır.

balyoz sanıkları açısından sorunun kaynağı değil, çözümü önemlidir. dolayısıyla balyoz sanıklarının amiyane tabirle, sözde kalacak bir paralel yargı düsturuna karınları toktur. 

by Mehmet Selim Yavuz
Avukat

kamuoyu görüşü ve siyasete düşen görev

dayandığı dijital delillerin sahte olduğu artık genelgeçer olarak kabul edildiği balyoz davası başta olmak üzere silivri yargılamalarının gerek ulusal gerekse uluslararası toplumda inanılırlığını kaybettiğini söylemek yanlış olmaz. silivri yargılamalarının meşruiyetlerini kaybetmelerinde, sırayla birçok olay rol oynamıştır.

bunlar arasında; türkan saylan’ın evinin basılması, odatv davası, ahmet şık’ın basılmayan kitabına el konulması, polis şefi hanefi avcı’nın sol örgüt davasında sanık oluşu, şemdin sakık’ın ergenekon’daki gizli tanıklığı, bm çalışma grubu’nun balyoz sanıklarının tutukluluğunun haksız olduğu yönündeki kararı ve balyoz’daki sahteliklere rağmen verilen ağır kararlar sayılabilir. meşruiyetin tamamen kaybolmasında tabuta çakılan son çivi ise başbakan’ın 7 mart 2014’teki “balyoz’da ve ergenekon’da katakulli var” açıklamasıdır.

dolayısıyla, balyoz sanıklarının kamuoyu vicdanında tahliye olduklarını kabul ediyorum. bundan sonra iş kamuoyu nezdinde gerçekleşmiş tahliyenin hukuken ve fiilen sağlanmasıdır. eğer bu yargı eliyle yapılmazsa siyasete düşen görev gerekli düzenlemeleri yaparak, suçsuz yere yatan insanları serbest bırakmaktır. aynen mit olayında jet hızıyla kanun çıkarıp müsteşar hakan fidan’ı koruduğu gibi. çünkü siyasetin temel ödevi, ülkedeki sorunları tespit ederek onları çözmektir.

balyoz sanıkları açısından sorunun kaynağı değil, çözümü önemlidir. dolayısıyla balyoz sanıklarının amiyane tabirle, sözde kalacak bir paralel yargı düsturuna karınları toktur. dün, kendine yönelmiş soruşturmalarda, paralel yargı, orduya kumpas ve katakulli gibi söylemlere başvuran hükümetin artık gereğini yapması ve suçsuz insanlara özgürlüklerini vermesi gerekmektedir.

aslında türkiye çok büyük bir fırsatı kaçırmıştır. darbelerle gerçek anlamda hesaplaşılmamış, belki de gerçekten darbeci olanlar da meşruiyetini yitirmiş sözde yargılamalarla aklanmışlardır. ayrıca, geleceğe derin acılar içeren bir miras bırakılmıştır. balyoz davasının bugün bile unutulmayan menderes’in ve deniz gezmiş’in asılması gibi “dava”larla birlikte anılacağı kuşkusuzdur.

bizim üstümüze düşen ise, acılarımızdan oluşan bu mirası reddetmek ve kumpası kurgulayan ve uygulayanlar için başka kumpaslar değil sadece adalet istemektir. belki de silivri davalarının bize öğretmesi gereken yegâne şey budur.

mehmet selim yavuz, 2002 yılında galatasaray üniversitesi hukuk fakültesi'nden mezun oldu. 2010 yılı başından beri, babası ahmet yavuz'un da sanıkları arasında yer aldığı balyoz davasında avukatlık yapmaktadır. 

twitter’dan takip edin: @mselimyavuz

bu makalede yer alan görüşler yazara aittir ve al jazeera’nın editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Mehmet Selim Yavuz

m. selim yavuz, 2002 yılında galatasaray üniversitesi hukuk fakültesi'nden mezun oldu. serbest avukatlık yapmaktadır. 2010 yılı başından beri babası ahmet yavuz'un 18 yıl hapse mahkûm edildiği balyoz davasında avukatlık yapmaktadır. Devamını oku

Yorumlar

Bu sitede yer alan içerikler sadece genel bilgilendirme amacı ile sunulmuştur. Yorumlarınızı kendi özgür iradeniz ile yayınlanmakta olup; bununla ilgili her türlü dolaylı ve doğrudan sorumluluğu tek başınıza üstlenmektesiniz. Böylelikle, Topluluk Kuralları ve Kullanım Koşulları'na uygun olarak, yorumlarınızı kullanmak, yeniden kullanmak, silmek veya yayınlamak üzere tarafımıza geri alınamaz, herhangi bir kısıtlamaya tabi olmayan (format, platform, süre sınırlaması da dahil, ancak bunlarla sınırlı olmamak kaydıyla) ve dünya genelinde geçerli olan ücretsiz bir lisans hakkı vermektesiniz.
;