Görüş
Maske düştü ve Hizbullah’ın yüzü görüldü
Örgütün Suriye meselesindeki tutumu çifte standart sergiliyor ve rejimine verdiği destek, varoluş koşullarıyla çelişiyor.
özgür suriye ordusu (öso), hizbullah’ın, hums’un kuseyr bölgesinde yaşanan çatışmalara beşar esad rejimi yanında yer alarak müdahale ettiğini açıklamıştı. öso ayrıca hizbullah’ın bazı suriye köylerini işgal ettiğini ve öso’nun bulunduğu diğer köylere karşı bu yerleşimleri üs edindiğini belirtmişti. hizbullah’ı lübnan köylerine (hermel ve bekaa bölgeleri de dahil) füze rampaları kurmakla suçlamış, önceki gerçeklere binaen suriye köylerine yönelik saldırılarını durdurması ve lübnan topraklarındaki füze rampalarını kullanmaya son vermesi yönünde hizbullah’ı uyarmış, 48 saat süre tanımış, hermel ve diğer köylerde yaşanan lübnan halkını hizbullah’ın füze rampalarına yaklaşmamaları yönünde ikaz etmiş, uzak durmalarını istemişti.
öso daha sonra tehdidini hayata geçirdi ve hizbullah’ın füze rampalarının bulunduğunu düşündüğü bazı lübnan mevzilerini bombaladı. bu bağlamda hizbullah’ın sadece kuseyr bölgesinde bulunmadığını, suriye topraklarının birçok yerinde, şam, şam kırsalı, idlib ve halep’te bulunduğunu belirtmek uygun düşer. örgüt olayların başından itibaren birçok alanda (istihbarat, savaş ve teknik) suriye rejimi ile işbirliği yapıyor.
kuşkusuz hizbullah’ın bu tutumları halkımızın birçok kesimi açısından şoke edici ve üzücüydü. zira bu davranışları örgütün yolculuğunda nereye koyacağız? bu davranışları doğru ve sağlıklı şekilde anlayabilmemiz için öncelikle örgütün ortaya çıkışını ve ardından bazı özellikleri üzerinde durmak için tarihinin bir yönünü sunmamız gerekiyor.
a) hizbullah’ın ortaya çıkışı
örgüt lübnan’da ortaya çıktı ve filistin sorununu istismar etmeye çalışan iran dış politikasının ürünlerinden biriydi. örgüt, humeyni’nin ‘filistin sorununda bir eli olmadıkça iran siyasetinin kıymeti yoktur’ yollu sözünün tercümesi (hayata aktarılmasıydı). hizbullah’ın kuruluşu 1982’de ilan edildi. o yıl israil beyrut’u işgal etmiş ve filistin kurtuluş örgütü’nü, beyrut’u terk etmeye zorlamıştı.
örgüt humeyni’nin sunduğu ve iran devleti’nin tesis ettiği ‘velayeti fakih’ anlayışına itibar etti; iran örgüte para, ayrıca silah ve askeri deneyim desteği verdi. örgüt de iran politikasına bağlı kaldı ve dış araçlarından biri olarak görüldü.
hizbullah israil’le savaşmayı hedefledi. ayrıca israil’in lübnan’ın güneyinde kurduğu sınır şeridinin 1978 yılında antoine lahad komutasında kurtarılmasını amaçladı. bu amaç 2000 yılında gerçekleşti. zira israil bu şeritten tek taraflı olarak çekildi.
hizbullah, hem israil’le savaşmasından ve 2000 yılında güney şeridini işgalden kurtarmasından, hem de 2006 yılında israil’le tek başına savaşa girmesinden dolayı arap dünyasında büyük bir popülerlik kazandı.
b) hizbullah’ın özellikleri
örgütün özelliklerine gelince, tarihi boyunca şu nitelikleri taşıdığını görüyoruz:
1- dar mezhepçilik: hizbullah lübnan’da israil’le savaşan bir grup olarak ortaya çıktı ve bu savaşçı yapıdan dolayı halk desteği aldı, ancak savaşının bütün dönemlerinde örgüt şia mezhebi mensuplarıyla sınırlı kaldı. oysa örgüt sadece şia mezhebiyle ilgili olduğu söylenebilecek bir iş yapmıyordu. lübnan’da ikamet eden on binlerce filistinli ve hizbullah’tan önce bazı filistinli gruplar lübnan’da israil’le savaştı. buna karşılık örgüt, filistinlilerden hiçbirini kendi kadrolarına katmadı ve düşman israil’le savaşta hiçbir örgütün kendisine katılmasına izin vermedi.
durum sadece bu kadarıyla sınırlı değil. bu tutumu, diğer lübnanlıları kendisi yanında veya izniyle savaş sahasına sokturmamasına kadar vardı. peki, bu tutum neyi gösteriyor? dar mezhepçiliğe, başkasının eşlik etmediği medya kazanımları elde etme amaçlı (–ki bunu da gerçekleştirdi) açık bencilliği gösteriyor.
2- siyasi çifte standart: hizbullah lübnan’ın güneyinde kendisini israil’le savaşan ve abd karşıtı bir örgüt olarak gösterdi. abd irak’ı işgal ettiğinde; iran, irak savaşı’nda abd ile işbirliği yapınca; abdulaziz hekim, ahmed celebi, nuri maliki ve ibrahim caferi’nin başını çektiği şii partiler bu işgalde abd’nin yanında yer alınca hizbullah, iran’ı ve amerikan tankları sırtında irak’a giren şii partileri ve şahsiyetleri destekledi.
oysa irak’ın işgali ve yıkılması şu iki amacı hedefliyordu: ilki abd’nin bölgeyi kontrol altına alması ve irak petrolü üzerindeki nüfuzunu sağlamlaştırması. ikincisi, bölgede tek güç olması için israil’e yardım etmek. rumsfeld ve diğerlerinin temsil ettiği ‘yeni muhafazakarlar,’ 2000’den 2008’e kadar bush yönetiminin birinci ve ikinci dönemlerinde bu hedefleri hayata geçirdi. seçimlere girmeden önce düşünce araştırmaları merkezlerinde bunun planını yaptılar. ardından bu araştırmalar ve planlar çerçevesinde seçimlere girdiler ve sonrasında planladıklarını hayata geçirdiler.
şimdi soru şu: hizbullah’a göre abd ve israil nasıl lübnan’da iki düşman ve irak’ta iki dost olabiliyor? abd ve israil mi değişti, yoksa hizbullah mı değişti ve çifte standart uyguladı?
3- metodolojik çelişki: arap sosyalist baas partisi’nin 1963’ten beri suriye’yi yönettiği ve esad ailesini iktidara getirdiği malum. arap sosyalist baas partisi’nin laik bir parti olduğu da biliniyor. sadece bu kadarıyla da sınırlı değil. dini, suriye halkının hayatından tamamen söküp atmayı hedefleyen ideolojik bir partidir. keza dindarların da kökünü kurutmayı hedefliyordu. zira bu parti geri kalmışlığın ve çöküşün kökeninin din olduğunu düşünüyor, kalkınmak için dinin suriye halkının hayatından çıkarılması gerektiğini, ilerleme ve medeniyet ile din ve dindarlar arasında bir çelişki olduğunu düşünüyor.
parti, bu hedefleri gerçekleştirmek için eğitim, medya, kültür, sosyal ve siyaset gibi farklı alanlarda program ve planlar belirledi. sadece bununla da sınırlı kalmadı, çatışmaları devreye soktu, darağaçları dikti, şehirleri harabeye çevirdi ve bu amaçlar için yüzlerce ve hatta binlercesini idam etti.
hizbullah ise dini bir parti ve şia mezhebine göre referansı islam. şimdi; dini bir parti olarak hizbullah nasıl dinsiz ve laik bir partiyle işbirliği yapar? bu metodolojik bir çelişki değil mi? niçin hizbullah bu metodolojik çelişkiye düştü? acaba suriye rejimi kendisine bazı suriye kentlerinde hüseyniler kurmasına izin verdiği için miydi? şiiliği yaymasına göz yumduğu için mi? suriye baas rejiminin bütün bu iğrençliklerini ve suçlarını görmezlikten gelmenin bedeli olarak bu avantajlar yeter mi?
4- ahlaki ilkelere ihanet: islami ilkelerle hareket eden her islamcı partinin adalet ve eşitliğin yanında yer alması, hiçbir şekilde zulmü onaylamaması, şikayetlerinde ve davalarında mazlumların yanında olması gerektiği şüphesiz. ancak hizbullah’ın tam tersine suriye örneğinde zalimin ve zulmün yanında yer aldığını görüyoruz. örgüt zalim hafız esad ve oğlu beşar’ın yanında yer aldı, suriye halkının genelini oluşturan mazlumları bıraktı. sadece bunla da yetinmeyip beşar’ın yanında mazlumlara karşı savaşıyor. bu davranış hizbullah’ın taşıması öngörülen ahlaki ilkelere ihanet değil mi?
şimdi makalenin başında yönelttiğimiz “hizbullah’ın suriye devrimine yönelik davranışlarını nereye koyacağız?” yollu soruya tekrar dönecek olursak; bu davranışlar örgütün yapısı, tarihi, mezhepçiliği, metodolojik çelişkisi ve çifte standardına binaen doğaldır. her ne kadar halkımız örgütün filistin gibi onurlu bir sahada rol oynaması sebebiyle önceki tutumlarını görmezlikten geldiyse de hizbullah, kendi halkını öldüren ve ülkesini yıkan suçlu bir rejimin yanında durduğu, bütün destek araçlarıyla desteklediği ve rejimin yanında suriyelilerle savaştığı zaman halkımız bunları görmezlikten gelemez ve göz yumamazdı. bu öfke ve örgüte yönelik tutumdaki bu değişim hizbullah’ın düştüğü hatanın boyutuyla paralel doğal bir durumdur.
c) özet
hizbullah lübnan’da velayeti fakih anlayışı kapsamında ve iran politikalarına hizmet etmek için ortaya çıktı. yolculuğu sırasında birçok özellik taşıdı. bunlar dar mezhepçilik, siyasi çifte standart, metodolojik çelişki ve ahlaki ilkelere ihanet. lübnan’ın güneyinde israil’le savaştı ve arap dünyasındaki popülerliği buradan kaynaklanıyor, ancak son olarak suriye’deki baas rejimi yanında yer aldı ve suriye devrimine karşı koydu. mazlumun devrimine karşı zalimin, hak sahiplerinin değil de batılın yanında yer aldığı için halkımızın kitleleri hizbullah’a karşı tutum almaya başladı.
filistin doğumlu yazar gazi tövbe, suriye şam üniversitesi’nde lisans eğitimi aldı. lübnan üniversitesi’nde yüksek lisansını, uzaktan eğitim programı bünyesinde abd merkezli amerikan dünya üniversitesi’nde doktorasını tamamladı.
düşünce, siyaset, din ve medeniyet alanlarında onlarca makale yazdı. islami konuların yanı sıra, batı medeniyetiyle ilgili araştırmalarıyla tanınan yazarın ‘çağdaş islam düşüncesi’, ‘çağdaş müslüman’ın krizinin kökleri: psikolojik yön’, ‘kuran ve tarih arasında islam ümmeti’, ‘filistin sorunu’ ve ‘osmanlı hilafeti niçin yıkıldı? ümmetin zayıflık etkenlerinin okuması’ gibi kitapları bulunuyor.
bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve al jazeera’nın editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Yorumlar