Görüş
Sağduyunun çöküşü
Siyaset ve ekonomi anlayışımızı yöneten sağduyu, 2007’den sonra eriyip yok oldu.

bir kuşak boyunca bizi yönetmiş olan sağduyu yıkıldı. hoşumuza gitse de gitmese de, devrim zamanlarında yaşıyoruz.
sağduyu; açıklamak veya kanıtlamamız gerekmeyenlerin ve doğru varsayılabileceklerin toplamıdır. iki artı iki dörttür. su ıslaktır. dünya güneşin etrafında döner. sağduyunun zamandan bağımsız ve tartışılmaz olduğunu düşünürüz. üzerinde anlaşma sağlanmıştır. kabul edilebilir tartışmaların sınırlarını çizer. yaşadığımız yerdir.
diğer taraftan, sağduyu aslında zamandan bağımsız olması gerekirken, sürekli değişir. güneş’in, güneş sisteminin merkezinde bulunduğunu ve hep orada olduğunu herkes bilir. ancak sadece birkaç yüzyıl önce, bu düşünce tehlikeli bir şekilde tartışmalıydı. atasözleri, kültürümüzden çok önceleri büyük oranda yok olmuş sağduyu ifadelerini bir kehribar tanesi içinde kalmış gibi korur. ingilizcedeki “sopalanmayan çocuk şımarır” sözü bir zamanlar çocuk eğitiminde kabul gören bir ilkeyi gösterir. fransızca eski bir deyiş de “aklıselim herkes tanrı’nın varlığını kabul etmelidir” iddiasında bulunur. günümüzde ise bunların tam aksi, güçlü bir şekilde ileri sürülmektedir.
on sekizinci yüzyılın ikinci yarısında, kralsız toplumların kanun tanınmayan bir kaosa düşeceğine inanmak hâlâ sağduyu gereğiydi. tom paine, 1776 yılının şubat ayında bu görüşü ortadan kaldırmak için harekete geçti. sağduyu başlıklı risalesinin başarısı, amerikan kolonilerinin, aynı yılın temmuz ayında ilan edilen bağımsızlık bildirgesi’ni hazırlamalarına yardım etti. ‘sağduyu anayasasının’ değişmesi, toplumsal örgütlenmedeki değişimler için zorunlu bir girizgahtır. çoğunluğun kaçınılmaz veya doğal bulduğu hiçbir şey silinip atılamaz; ancak saçma bulunan bir şey de uzun süre hayatta kalamaz.
her devir, inandıkları şeyleri gerçekliğin mükemmel bir yansımasıymış gibi görmüş ve her devir, daha sonra doğru olmadığı kanıtlanacak bazı şeylere inanmıştır. bizler de onlardan farklı olmadık. sağduyumuz, bariz bir şekilde doğru olanlar ile gülünecek kadar yanlış olduğu görünene kadar bariz bir şekilde gerçek sandıklarımızın alışılageldik bir karışımı olmuştur. 2007 yılında ise siyaset ve ekonomi anlayışımızı bir kuşak boyunca yönetmiş olan sağduyu dağılmaya başladı.
bize, finans kurumlarının kendi kendilerini regüle ettikleri zaman en iyi şekilde çalışacakları söylendi. bir azınlığa verilen muhteşem maddi ödüller, enerji ve yeteneklerinin adil bir yansımasıdır dendi. bir yıldan biraz daha uzun bir süre sonra ise, regüle edilmeyen bankaların aslında küresel ekonomiyi tehlikeye atacak risklere girdiğini ve bankacıların maaş ve ikramiyelerinin sadece umursamazlık ve açgözlülüklerini gösterdiğini öğrendik.
felaket vurduğunda, iktidardaki egemen çevreler gülünecek kadar hazırlıksızdı. 2005 yılı mayıs ayında, daha sonra obama’nın hazine bakanı olacak tim geithner “ufukta büyük bir makroekonomik sarsıntı işareti bulunmuyor” diyerek güvence vermişti. 2007’de, abd merkez bankası’nın başkanı ben bernanke (halen aynı görevdedir) kongre’ye, alt gelir grubu konut kredisi piyasasındaki sorunların “büyük bir finansal endişe konusu veya ekonominin gidişatının değerlendirmesinde önemli bir faktör” olmadığını anlatmıştı. sadece birkaç ay sonra, bu sektördeki ödenmeyen borçlar, ekonominin genelini yoldan çıkaracak bir finansal krizi tetikledi.
bugün bile, hâlâ bu çöküşün etkileri ve işin başındaki uzmanların itibarına verdiği zararlarla yüzleşmeye çalışıyoruz. iktidar ve prestij sahibi hemen hemen herkes, önemli konuların hemen hemen hepsinde ciddi bir şekilde yanılmıştı.
sonrasında, kamu hayatı büyük ölçüde aynı kaldı. bizi felakete götüren kişiler hâlâ ekonomik politikalardan sorumlu. onlara cesaret veren insanlar televizyon ve radyolarda uzman görüşlerini bildirmeye devam ediyor. siyasetçiler ve yorumcular, olup bitenleri kimsenin bilemeyeceği konusunda bizi temin etmek için ikna güçlerini kullanmayı sürdürüyor. yönetimdekiler, bankaları desteklemeyi bırakmadı ve halkın parasıyla kendilerine büyük ikramiyeler ödemelerini kayıtsız bir şekilde izliyor. herkes, şaşılacak hatalarına rağmen hiç hata yapmamış gibi davranıyor ve bizim de fark etmeyeceğimizi umuyor.
karşımızda ustalıklı bir performans var, ancak ondan fazlası değil. insanlar eski sağduyunun yıkıldığını biliyor. bir başka sağduyu oluşturma işini zengin ve güçlülere bırakamayacağımızı da fark etmeye başlıyoruz. geçen yıl gerçekleşen işgaller ve aktivist meclisleri, uzun süren bir büyünün ardından dünyayı keşfetme çabamızın başlangıcıydı.
bunlar, çok daha uzun zaman alacak toplumsal reform mücadelesinin yalnızca ilk çarpışmaları sayılır. başarılı olacaksak, işgallerden öğrenmemiz gereken çok şey var. adına layık bir sağduyu, sadece ve sadece eşitler arasında serbestçe gerçekleşecek konuşmalarla keşfedebilir. akıldan ziyade servete hizmet eden uzmanların maskesini düşürebilmenin tek aracı ve paranın yarattığı hengameyi susturmanın tek yolu budur.
1776 yılında paine’in sağduyuya seslenişi, amerikan kolonilerinin britanya iktidarından kurtulmasına yardımcı oldu. amerikalılara, zaten bildikleri gibi, uzaktaki bir kralın savunmasız tebaası olarak yaşamanın saçma olduğu kadar tolere edilemeyeceğini de gösterdi. finansın bir despot ve uzmanlığın da bir dolandırıcı haline geldiğini biliyoruz. belki bu yıl, biz de, her ikisinden bağımsızlığımızı ilan ederiz.
dan hind, 1998 yılından beri yayıncılık sektöründe çalışıyor, ödül sahibi iki kitabın yazarı: the return of the public (halkın dönüşü)ve the threat to reason (akla tehdit). yazar, bu yıl bristol festival of ideas ödülü’nü aldı.
twiter’dan takip edin: @danhind
bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve al jazeera’nın editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Yorumlar