Görüş

Tunus'tan Wall Street’e

Buazizi’nin kendisini kurban etmesinden sonra Arap dünyasında diktatörler devrildi; ancak eski sistem hâlâ yürürlükte mi?

Tahrir Meydanı'nda "Adaletsizliğe karşı birlikte" yazılı döviz.
Buazizi'nin protesto eyleminin harekete geçirdiği olaylar zincirini kim tahmin edebilirdi? [GALLO/GETTY]

muhammed buazizi’nin kendisini ateşe verip, aynı zamanda, arap dünyasında demokrasi lehine bir devrimi ateşlediği yer, asfalt bir yol üzerinde ve hiçbir özelliği yok. yine de, dünyanın tarihini değiştiren bu olaydan dokuz ay sonra, aynı yerde durmuş buazizi’nin eyleminin ve harekete geçirdiği umulmadık olaylar zincirinin ehemmiyetini kavramaya çalışırken ürpermeden edemedim.

savaş sonrasında, sömürge ülkelerin bağımsızlıklarını kazandıkları dönemin ardından dünyanın tanık olduğu en yoğun protesto dalgası, kendi otoyol çıkışına sahip olacak kadar bile önemli olmayan bir kasabada, tozlu bir yolun üzerinde başladı.

ancak, buazizi’nin canına kıymasını önce tunus, ardından arap ülkelerindeki insanlar için bu kadar anlamlı kılan, tam olarak da, doğduğu kasaba sidi buzid’in nispeten kenara itilmişliğiydi. düzgün bir iş bulma veya yolsuzluk ve baskıların üstesinden gelme umudu veya olasılığı bulunmamasıyla betimlenen kasabadaki yaşam, zeynel abidin bin ali yönetimi altındaki tunus, hüsnü mübarek yönetimi altındaki mısır ve bölgedeki ülkelerin hemen hemen hepsindeki siyasi ve ekonomik yaşamın bir mikro kozmosuydu.

geleceği belirleyecek o 17 aralık günü, tunus’ta, arap baharı’nda model haline gelen altı unsur vardı: genç bir nüfus; internetten anlayan, birden çok dil bilen ve kozmopolit bir çekirdek aktivist kadrosu; devletin kanlı baskısına karşı zaten ayağa kalkmış bir işçi sınıfı; toplumda derin kökleri olan bir dini hareket; otoriterlikten mafyaya dönüşmüş bir rejim ve bütün umudunu kaybetmiş ve dolayısıyla hiçbir şeyden korkmayan bir halk.

arap baharı için bir şablon sunmuş olsa dahi, bu hafta tanınmış bir insan hakları aktivistinin cumhurbaşkanı olarak seçilmesiyle neticelenen tunus’taki başarılı devrim, hiçbir zaman, arap dünyasının kalanı için demokratik değişimin inanılır bir göstergesi olmadı.

tunus kenti, kahire değil. aslında, tahrir meydanı’na tunus kenti sakinlerinin çoğunluğu sığabilir. sonuçta şöyle bir gerçek var: tunus, düşmesine izin verilecek kadar küçük bir ülkeydi. diğer taraftan, arap dünyasındaki taşları henüz büyük ölçüde döşenmemiş devrim yolunun sonraki durakları mısır, bahreyn veya yemen gibi ülkeler için çok farklı şeyler geçerliydi ve hâlâ da geçerli.

bu ülkelerin abd ve batı’nın stratejik ve ekonomik menfaatleri açısından önemi, abd’nin mevcut ilişkileri ve politikaları altüst edebilecek bir demokratik değişime destek veremeyeceği kadar büyüktü. nitekim obama yönetiminin, mübarek’in çok yakında gideceği belli olana kadar “demokrasi” sözcüğünü dile bile getirmemesi, bahreyn’in demokrasi yanlısı protestolar karşısındaki acımasız baskısını hafif bir şekilde eleştirmesi veya yemen’de, tümüyle anti demokratik olan suudilerin arkasında olmadığı bir değişimi desteklememesi bu yüzdendir.

ölmeye razı olmayan bir sistem

hüsnü mübarek’in indirilmesini bu kadar şaşırtıcı kılan, mısır gibi bir ülkede demokrasinin karşısında birlik olan ülke içi ve dışı çıkarlardı. mübarek’in en sonunda yönetimi bıraktığı haberi tahrir meydanı’ndaki kalabalığa ulaştığında, yüzbinlerce mısırlının (tunus kentindekinin yirmi katı) attıkları coşkulu sevinç çığlıklarını unutmam mümkün değil.

açıklamadan sadece 24 saat önce, mübarek’in görevini bırakmayı reddettiğini söyleyerek karşıtlarına meydan okuduğu konuşmasının ardından, protestocular onu istifa etmeye ölümüne zorlamak için birlik olmuştu. bu birlik hissi ise güçlü olduğu kadar geçiciydi. kalabalık, mübarek’in görevinden ayrılmasından sadece bir gün sonra, kutlama konuşmaları ve konserler için tahrir meydanı’na döndüğünde çeşitli dini hareketler, önceki 18 gün boyunca meydana evimiz diyenleri büyük ölçüde hüsrana uğratacak şekilde tahrir’i kendi emelleri için gasp etmeye başlamıştı.

bütün bunlara rağmen, 10 ay sonra, (aynı yıl içinde üçüncü kez) kahire’ye geri döndüğümde tahrir meydanı yine “işgal” altındaydı. (bu söz, geçen kış göstericilere hiçbir şey ifade etmeyen, ancak küresel “işgal” hareketlerinde mısır’ın model sayılması dolayısıyla meydanın çadırlarda yaşayan sakinlerine gurur veren bir ifadedir.)

bugün protestocular, ölmeye razı olmayan bir sisteme karşı savaş veriyor. ocak ayında “halk sistemin yıkılmasını istiyor” gibi sloganlar kulağa fazla iyimser geliyordu, ama yine de çok az insan sistemin bu kadar direnç göstereceğini tahmin etmişti. aynı şekilde, mübarek’in devrilmesinin ardından bir ay bile geçmeden kahirelilerin, ilham verdikleri madison, wisconsin’deki protestoculara pizza ısmarlayacağını da kimse düşünmemişti.

muhammed buazizi’nin bütün bu süreci harekete geçirecek şekilde kendini yakmasından tam bir yıl sonra, sidi buzid ve tahrir meydanı’nın en önemli mirası, küresel erişim ve yerel zafiyetleri içeren tuhaf bir karışım. görünürde çelişik olan bu olgular aslında çok yakından alakalı ve kuzey afrika’da başlayan demokrasi ve ekonomik adalet isteyen küresel hareket büyümeye devam ederken, wall street, tahrir meydanı ve ötesindeki aktivistlerin arasında yok olup gitmeyen birkaç derse işaret ediyor.

bunlardan birincisi demokrasinin bir amaç değil bir araç olması. tunus ve mısır’da seçimlere dayanan bir demokrasi kurumsallaşabilir; ancak devrimlerdeki en başta gelen hedeflerine (“ekmek, özgürlük ve onur”) ulaşılacağı demek değildir bu. aslına bakarsak, seçimlerin siyasette gerçek bir değişim için hemen hemen hiç umut vermediği, para ve gücün sistem üzerindeki hakimiyeti sebebiyle eşitsizlik ve yolsuzlukların “üçüncü dünya” ülkeleri düzeyine ulaştığı abd ve avrupa, arap dünyasına sadece olumsuz dersler verebilir.

böylesi bir ortamda, arap baharı’nı ve bugün wall street’i işgal et hareketini tanımlayan büyük ölçekli, tabandan örgütlenen aktivizm, başarılı bir sistematik siyasi ve ekonomik dönüşüm için olmazsa olmazdır.

liberalleri yenik ilan etmeyin

ikincisi, halkın zihnini meşgul edebilmek için kamusal alanın işgal edilmesinin çok önemli olması. tunus ve mısır devrimleri, insanlar facebook’u bırakıp, ordunun geniş çapta şiddet uygulamasını engelleyecek sayılarla sokaklara çıktıklarında başarılı oldu. aynı şekilde, “wall street’i işgal et” hareketi toplumsal adalet ve giderek artan eşitsizlik konularını, amerika genelinde mantar gibi biten yüzlerce işgal protestosu sayesinde dile getirebildi.

diğer taraftan, bu tür işgalleri uzun süre devam ettirebilmek son derece zordur. arap ve batılı aktivistler, varlıklarını, kamusal alanları işgal etmek için gereken enerji ve kaynağı harcamak zorunda kalmadan kurumsallaştıracak bir yol bulmalıdır.

mısır’da devlet, aktivistleri hapse atmaya, işkence yapmaya ve öldürmeye devam ediyor. bu kadar şiddet içermese de, kolluk kuvvetlerinin askerileşmesi ve sivil itaatsizlik eylemlerinin bastırılma şekli, nesillerdir tecrübe ettiğimizden çok daha kapalı ve demokratik olmayan bir kamusal alanın habercisi. gerçekten de, tahrir meydanı’ndaki şiddetin ortasında, oakland ve polisin protestocuları güç kullanarak dağıttığı diğer şehirler ve üniversitelerden gelen tweet’leri okurken başım döndü.

son olarak, liberaller seçimleri kaybetmiş olabilir ancak ‘sol’u yenik ilan etmemek gerekir. yorumcuların dini hareketler ve partilere odaklandığı mısır’da, şubat ayındaki devrimi olanaklı kılan kritik örgütlenmeyi çeşitli sosyalist hareketler gerçekleştirdi. devrimcilerin uyguladığı protesto stratejilerini biçimlendirmekte lenin ve troçki, şiddetsiz direniş gurusu gene sharp kadar önemli (belki de ondan daha önemli) rol oynadılar.

gerçekten de, liberal mısırlılar islamcıların yükselişini şaşırarak izlerken, sosyalistler ve aktivist işçiler, yoksullar ve işçi sınıfı arasında bir taban oluşturmak için sıkı bir şekilde çalışmaya koyuldular. sayıları artıyor ve müslüman kardeşler’in, kendilerine çok yakınlarda baskı uygulayan yolsuzluk ve şiddet sistemini kolayca benimsemelerinden rahatsız olan çok sayıda dini görüşlü aktivisti de kapsıyor. tunus’ta da benzeri bir eğilim var.

nihayetinde, ortaya çıkan demokrasi ve adalet hareketi ne kadar iyi örgütlenirse örgütlensin, on yıllar ve hatta yüzyıllar boyunca evrilen küresel bir sistemi dönüştürmek dağları yerinden oynatmak kadar zordur. geçen hafta tahrir meydanı’nda yaşanan şiddetin ortasında, sayıları giderek azalan eylemciler içlerine sızan ve onlara saldıran devlet güçleriyle mücadele ederken, önceki iki hafta boyunca birlikte uzun zaman geçirdiğimiz, protestonun liderlerinden biri olan bir arkadaşım beni kenara çekti ve gözyaşlarını güçlükle bastırarak “artık bırakalım mı, en azından şimdilik?” diye sordu.

“bunu söylemek bana düşmez. ama bir tarihçi olarak, mücadele henüz yeni başlamış gibi görünüyor” dedim.

“tabii ki” diyerek karşılık verdi. kendisini hemen toparladı. ardından “biz tarih yazıyoruz ve tarih uzun sürer” dedikten sonra benimle vedalaştı ve çatışmaya geri döndü.

mark levine, uc irvine’de (kaliforniya irvine ünivesitesi) tarih bölümü'nde öğretim üyesi ve isveç’teki lund üniversitesi’nin ortadoğu çalışmaları merkezi’nde misafir araştırmacı. en son kitapları random house’dan çıkan “heavy metal islam!” (heavy metal islamiyet) ve zed books’un yayınladığı “impossible peace: israel/palestine since 1989” (imkansız barış: 1989’dan sonra israil/filistin).

twitter’dan takip edin: @culturejamming

bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve al jazeera’nın editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Mark LeVine

mark levine, uc irvine (kaliforniya irvine ünivesitesi) tarih bölümü öğretim üyesi ve isveç’teki lund üniversitesi orta doğu çalışmaları merkezi misafir araştırmacısı. Devamını oku

Yorumlar

Bu sitede yer alan içerikler sadece genel bilgilendirme amacı ile sunulmuştur. Yorumlarınızı kendi özgür iradeniz ile yayınlanmakta olup; bununla ilgili her türlü dolaylı ve doğrudan sorumluluğu tek başınıza üstlenmektesiniz. Böylelikle, Topluluk Kuralları ve Kullanım Koşulları'na uygun olarak, yorumlarınızı kullanmak, yeniden kullanmak, silmek veya yayınlamak üzere tarafımıza geri alınamaz, herhangi bir kısıtlamaya tabi olmayan (format, platform, süre sınırlaması da dahil, ancak bunlarla sınırlı olmamak kaydıyla) ve dünya genelinde geçerli olan ücretsiz bir lisans hakkı vermektesiniz.
;