Haber analiz

Mısır’daki göstericilere inen iki yumruk

Ayaklanma polisi ve askerler, göstericilere müdahale ederken birlikte çalıştılar; ancak uzmanlar bu ekip çalışmasının derin bir rekabetin üzerini örttüğünü düşünüyor.

Konular: Afrika, Mısır
Mısır ordusu yola barikat kurmuş.
26 Kasım'da seçime giden Mısır'da şiddet olayları durmuyor. [Jonathan Rashad, flickr]

on dokuz kasım 2011 cumartesi günü kahire’nin merkezindeki tahrir meydanı’nda şiddet olayları başladığında, binlerce insan biber gazıyla yapılan yaylım ateşinden dağılıp kaçarken, onlara saldıranlar, hep aşina olduğumuz gibi, siyahlar giymiş ayaklanma polisleri ve kamuflaj giysileri içinde etrafa coplarını savuran askerlerden oluşan devlet kuvvetleriydi.

aynı iki uçlu müdahale ekibi, cumhurbaşkanı hüsnü mübarek’in görevini bıraktığı, askerlerin sokaklara indiği ve yüksek askeri konsey’in ülkedeki en yüksek siyasi otorite haline geldiği şubat ayından beri iş başında.

sık sık uyum içinde çalışmaları istenen ayaklanma polisini ve askerleri, kahire’de gösterilerin yeniden alevlenmesinden sonra, kaçışan kalabalığı coplarken görmekteyiz.

bu ekip çalışması görüntülerinin arkasında, söz konusu iki güç, ayrı devlet bakanlıklarına bağlı. uzmanlar bu bakanlıkların çoktandır devam eden karmaşık bir güç mücadelesi içinde olduğunu söylüyor ve bu durumun sürmekte olan şiddetin artmasında etkisi olabilir.

merkezi emniyet gücü

resmi adı merkezi emniyet gücü (meg) olan mısır ayaklanma polisi, içişleri bakanlığı bünyesinde 300.000’den fazla kişiden oluşan bir paramiliter birim. kağıt üzerinde görevleri, devlete ait hassas noktaları korumak ve toplumsal kargaşaları kontrol etmek.

1977 yılında, mısır’ın gösterileri bastırmak için askerleri göreve çağırmak zorunda kalmaması için kurulan meg’nin saflarının mübarek rejimi altında hızla arttığı söyleniyor. üyelerinin çoğu, askere çağrılan ancak askerlik görevi yapabilmek için standartları karşılayamayan ve zorunlu hizmetlerini meg’de yapmalarına izin verilen kişilerden oluşuyor.

askerlerle meg’nin arası yıllardır açık. 1986 yılında, görev sürelerinin üç yıldan dört yıla çıkarılacağı açıklandıktan sonra binlerce meg görevlisi ayaklanmış, bunun üzerine mübarek onlara karşı orduyu mobilize etmişti.

washington merkezli council on foreign relations’da (dış ilişkiler konseyi/cfr) uzman olan ve mısır ordusu üzerine çalışmaları bulunan steven cook, ordu’nun meg’yi küçümsediğini belirtiyor ve şunları söylüyor: “aşağılık olduklarını düşünüyorlar ve ordunun daha asil bir görevi olduğuna inanıyorlar.”

birçok mısırlı aktivist ve dışarıdan gelen gözlemciye göre; meg, ocak ayının ilk günlerinde tahrir meydanı’nı zapt eden ve hükümeti, ayaklanma polisini sokaklardan çekmeye zorlayan göstericilere kin besliyor.

new york merkezli century foundation’ın üyelerinden ve mısır konusunda uzman olan micheal hanna “meg içinde intikam faktörü kesinlikle etkili” diyor.

buna rağmen, hanna, 19 kasım cumartesi günü yapılan sert müdahalelerin “çok tuhaf” bir taktik olduğunu düşünüyor. meg birlikleri, meydanda kamp yapan küçük bir grup göstericiyi dağıtmak için şiddet kullanmıştı. bu kişilerin çoğunun ‘devrimin şehitlerinin’ yakınları olduğu haberleri geliyor.

hanna ayrıca şunları da söylüyor: “seçimlere bu kadar kısa bir süre kalmışken böylesi provakatif bir şey yapmak, tuhaf bir seçimdi. ayrıca meg, çok uzun bir süre, [ordu olmadan] tek başına oradaydı. bu, birçok soru işareti uyandıran bir durum.”

yüksek askeri konsey

mısır ordusu’nun ülkenin en saygın kurumu olduğu sık sık dile getirilir ve siyasetteki yolsuzluklardan etkilenmediği iddia edilir. ordu ayrıca, ülkede, 1973 yılındaki mısır israil savaşı'nın galibi olarak kabul edilir ve bunun parıltısını üzerinde hâlâ taşımaktadır.

ancak uzmanlar,  ordunun zaman zaman gücünü kullanma konusunda beceriksiz davrandığını düşünüyor. uzmanlar ayrıca, modası geçmiş taktikleri ve içişleri bakanlığı ile arasındaki rekabetin, yeniden alevlenen gösterilerde kullanılan şiddetin artmasında etkili olabileceğini de öne sürüyor.

yüksek askeri konsey, mısır’da en yüksek yürütme yetkisine sahip olmasına rağmen, içişleri bakanlığı görevlilerinin bütün işlerini kontrol etmesi mümkün değil. bakanlığın üst düzey görevlileri/komutanları, polis birliklerini ve meg’yi hâlâ kontrol ediyor ve mübarek rejiminin kendilerine bahşetmiş olduğu diledikleri gibi davranma hakkına alışmışlar.

cook, “askerlerin diğer bakanlıklarla iletişimi tek kelimeyle kısıtlı; çünkü üst düzey askeri komuta e-posta dahi kullanmıyor. karşılarında [içişleri bakanlığı’nda] telefonu açacak biri yoksa, mesajları gönderilmemiş oluyor. 1960’lardaki gibi iletişim kuruyor olmaları çok büyük bir sorun” diyor.

askerler, cumartesi günü tahrir meydanı’ndaki ikinci müdahaleye kısa bir süre dahil olmuşlarsa da, daha sonra geriye çekilip sahneyi meg’ye bıraktılar. pazartesi günü, yak’ın asker göndermesinin sebebi içişleri bakanlığı’nın yardım istemesi olduğu bildirildi. ordu daha sonra, uygulanan şiddet için özür dileyip, ölen ve yaralanan göstericilerin ailelerine taziyelerini iletti ve göstericileri “koruma” sözü verdi.

cook, mısır’daki kaynaklarına dayanarak, çatışmalar sırasında ordunun polislere araç ve ekipman sağlamaya devam ettiğini, ancak “sokakta görünmek istemediklerini” belirtiyor.

hanna ise, ordunun içişleri bakanlığı karşısında (özellikle de reform ve suç işlemiş olan görevlilerinin tasfiyesi açısından) ihtiyatlı davranmaya çalışıyor olabileceğini düşünüyor.

hanna "yak, güvenlik güçlerinin reforme edilmesinden bir hayli çekiniyor; çünkü içişleri bakanlığı’nın içinden gelen bir misilleme tehlikesi var. organize suç ile bağlantıları olduğu iddia ediliyor. içişleri bakanlığı tehdit edildiğinden bu yana işlenen suçlarda bir artış oldu. bunun bir tesadüf olduğunu sanmıyorum" diyor.

yak’ın, içişleri bakanlığı’nın yetkisini sınırlandırma yönünde bir adım atması halinde, devrimden sonra çoğu konumunu korumuş olan üst düzey polis generalleri bir kriz başlatarak karşılık verebilirler. ocak ve şubat aylarındaki 18 günlük protesto sırasında, hapishanelerin kapılarını açıp “haydutları” örgütleyerek buna benzer bir krizi yarattıkları öne sürülmüştü.

bu arada, gösterilere müdahalenin başını meg çekmeye devam ediyor ve yak’ın onlara hükmü geçmiyor olabilir.

meydanın yakınlarından en kötü çatışmaları izlemiş olan gazeteci jon jensen, ayaklanma polisinin iki gün boyunca, neredeyse hiç ara vermeden biber gazı ve havalı saçma mermisi atarak göstericilerle çatıştığını söylüyor. 

jensen, aynı zamanda, 20 kasım pazar gecesi, üç adet zırhlı personel taşıyıcısıyla birlikte, kamuflaj giysileri içinde 50 ila 100 askerin ayaklanma polisine destek verdiği de belirtiyor.

jensen, meg genel merkezine atıfta bulunarak “içişleri bakanlığı’nı korumaya çalışmak üzere, savunma vaziyetindeydiler” diye bir ekleme yapıyor.

cook, yak’ın pasif kaldığını söylüyor ve sözlerine şöyle devam ediyor: “ancak bu, işe yaramadı. içişleri bakanlığı’nda etrafa kimin patron olduğunu göstermek için komplolar düzenleyebilecek unsurlar var.”

hanna, içişleri bakanlığı ve yak arasında “şantaja benzer” bir süreç gerçekleşmektedir diyor, ama ne o ne de diğer uzmanlar ne olacağı konusunda bir tahminde bulunabiliyor.

hanna’ya göre “ortada tam anlamıyla bir kara kutu var.”

kaynak: al jazeera

Yorumlar

Bu sitede yer alan içerikler sadece genel bilgilendirme amacı ile sunulmuştur. Yorumlarınızı kendi özgür iradeniz ile yayınlanmakta olup; bununla ilgili her türlü dolaylı ve doğrudan sorumluluğu tek başınıza üstlenmektesiniz. Böylelikle, Topluluk Kuralları ve Kullanım Koşulları'na uygun olarak, yorumlarınızı kullanmak, yeniden kullanmak, silmek veya yayınlamak üzere tarafımıza geri alınamaz, herhangi bir kısıtlamaya tabi olmayan (format, platform, süre sınırlaması da dahil, ancak bunlarla sınırlı olmamak kaydıyla) ve dünya genelinde geçerli olan ücretsiz bir lisans hakkı vermektesiniz.
;