Haber
İsrail ve ABD: Emanetin yüke dönüşmesi
İsrail mantığına göre, ABD’nin Arap dünyasındaki enerji kaynaklarına ihtiyaç duymaması, İsrail’in ABD nezdindeki stratejik değerine dokunmak anlamına gelecek.

amerikalı politikacıları, israil ile ilişkilerin mevcut yapısını korumak için abd’nin ödediği ağır fatura ile elde ettiği kazançlar arasında bir karşılaştırma yapmaya sevk eden birçok değişim arka arkaya yaşanıyor. israil’in iç tartışmalarını söz konusu değişikliklerin ışığında takip edenler, tel aviv’in washington ile sürdürdüğü stratejik ilişki sürecinde olumsuz bir dönüşüm yaşanmasına yönelik endişesinin düzeyini açıkça görebilirler.
israilliler, kendi oluşumlarının, düne kadar pazarlandığı gibi, abd’nin omuzlarındaki bir emanet olmaktan çıkıp tam bir yüke dönüştüğünü yansıtan bazı belirtiler gözlemliyorlar.
‘israil’e vekalet’ stratejisinin faturalarını ödemek
israillileri özel olarak endişelendiren husus, washington’ın ‘israil’e vekalet’ stratejisinin bedellerinin, tel aviv’den kayda değer hiçbir karşılık alınmaksızın ödendiği kanaatinin abd içerisinde iyice yerleşmesi. 'arap baharı' devrimlerinin patlak vermesi sonrası bu gerçek net biçimde görüldü.
israil’deki karar alma organları abd’den, siyonist oluşumun stratejik çevresinin istikrarını koruyan bazı despot arap rejimlerinin gidişi veya çatırdaması sonrasında, (çıkarlarına hizmet edecek tarzda) bu çevreyi teminat altına alacak koşulları sağlamasını istiyor. örneğin israil, abd’den ilk başta, mısır’da hüsnü mübarek rejiminin devrilmesi ve cumhurbaşkanlığı seçimlerini müslüman kardeşler adayının kazanmasının, kahire’nin camp david anlaşması’na bağlılığını olumsuz tarzda etkilemesinin önüne geçmesini talep etti. hatta işin boyutu israil’in, amerikan yönetiminin kahire’deki yeni iktidarı tel aviv ile stratejik ortaklık hattını sürdürmeye zorlamak yolunda mısır’a yardımları devreye sokmasına bel bağlamasına kadar vardı.
ehud barak’ın israil savunma bakanı sıfatıyla abd’ye son zamanlarda yaptığı ziyaretlerin hedefi, beşar esad rejiminden kurtulması halinde suriye krizinin çözümünün, sünni cihatçı grupların buraya yerleşmesine yol açmamasını garantilemek için washington’a baskı yapmaktı. tel aviv bunu, stratejik çevresini olumsuz şekilde değiştirecek bir gelişme olarak görüyor.
israil’in gizli kanallarla abd’den, ürdün’deki gelişmelerin seyrine müdahalede bulunmasını istediği de sır değil. talep edilen müdahale, bu ülkedeki siyasi hareketliliğin israil ile ürdün rejimi arasındaki kurumsallaşmış ve köklü stratejik ortaklığı etkileyecek şekilde yönetimin yapısını değiştirmeyi başaramaması yönünde.
abd, israil için seferber oldu. bu bağlamda filistin’in birleşmiş milletler’de ‘tam üye devlet’ kabul edilmesini engelledi. filistin’in bm genel kurulu’nda 'gözlemci devlet' statüsü kazanması sonrası filistin yönetimi’ni, yahudi yerleşimciler dosyasını sunmak üzere uluslararası ceza mahkemesi’ne gitmekten vazgeçirmek uğruna elindeki tüm siyasi ve mali baskı araçlarını yürürlüğe koyuyor.
israil, iran’ı nükleer programını durdurmaya zorlamak amacıyla abd’yi bu ülkeyi hedef alan ekonomik yaptırımları attırtmaya sevk edebilecek bütün gasp ve şantaj araçlarını harekete geçirmekte de tereddüt etmedi.
abd’nin bu taleplerin tamamı veya bir kısmını yerine getirmesinin, amerikalıların büyük ekonomik ve stratejik bedeller ödemelerini gerektirdiğinin israil elbette ki farkında. yine de israil, amerikan yönetiminin bu talepleri yerine getirmesine destek olacağını düşündüğü adımları atmayı reddediyor. bunların başında, israil’in filistin halkıyla çekişmenin siyasi çözümü yolunda ilerlemesi geliyor.
konu sadece bununla da sınırlı değil. israil aynı zamanda yerleşim birimleri inşaatları ile kudüs ve batı şeria’nın bazı bölgelerini yahudileştirme projelerini, abd’yi arap ve islam dünyasında sıkıntıya sokacak şekilde sürdürmekte ısrar ederek, washington’ın kendisine destek olma gücünü oldukça zorlaştırıyor. bu noktada israil’in yukarıda bahsedilen taleplerinin, arap devrimleri sayesinde amerikan baskı araçlarının büyük ölçüde etki gücüne sahip olduğu rejimlerin ortadan kalkması veya erozyona uğramasının sonucu abd’nin orta doğu’daki konumunun gerilemesi aşamasında geldiği gerçeğine dikkat çekmek önemli.
abd'nin siyasi önceliklerinde değişim
hiç kuşkusuz israil’in abd’nin omuzlarına koyduğu yükün hacmi, başkan barack obama döneminde amerikan dış politikasının öncelikler basamağında yaşanan değişimle eş zamanlı ağırlaşıyor. abd’nin güneydoğu asya’yı kendisi açısından çok daha önemli bir jeo-stratejik alan olarak gördüğü malum. bu da amerikan çabalarının, temelde ekonomik çıkarlarını korumak doğrultusunda çin’in bu bölgeyi ele geçirmesini engellemeye yoğunlaşmasını gerekli kılıyor.
abd’nin yaşadığı ekonomik krizin gölgesinde güneydoğu asya’nın önemi arttı. bu dönüşümün, washington’ın orta doğu’ya ilgi gösterme seviyesinin düşmesini beraberinde getireceğini belirtmek gereksiz. yani tel aviv, washington’dan sadece kendi çıkarlarını koruyacak şekilde bölgeye alakasını yoğunlaştırmasını istediğinde bu talep, amerikan çıkarlarıyla çelişecektir. bu da haddi zatında israil’in abd üzerinde bilfiil stratejik bir yük olduğu gerçeğinin bir yansımasıdır.
israil’in iç tartışmalarında ele alınan ve abd ile ilişkilerin geleceği konusunda siyonist endişeyi besleyen sorunlardan biri de, ‘kaya gazı devrimi’ ile kendini gösteren abd’deki devasa ekonomik değişimdir. bu devrimin abd’ye 2016 yılıyla birlikte petrol ve doğalgaza duyduğu ihtiyacın önemli bir kısmını karşılaması bekleniyor. bu da abd’nin orta doğu’daki enerji kaynaklarına artık ihtiyaç duymadığı anlamına geliyor.
israil’de yapılan bu tahminlerin gerçekleşmesi durumunda sürecin tel aviv üzerinde olumsuz bir stratejik gelişme olarak görüleceği tartışmasız. israil mantığına göre, abd’nin arap dünyasındaki enerji kaynaklarına ihtiyaç duymaması, israil’in abd nezdindeki stratejik değerine dokunmak manasını taşıyacak ve ‘amerikalılara çalışan jandarma’ rolüne lüzum kalmayacak.
burada israil eski başbakanı ariel şaron’un vakti zamanında amerikan tv kanalı cnn’e verdiği bir mülakatta söylediklerini zikredebiliriz. abd’nin israil uğruna ödediği ekonomik bedelin boyutu sorulduğu zaman şaron’un yanıtı gayet basit ve netti: “israil bölgede abd için çalışan sabit uçak gemisi konumundadır.”
ekonomik yaklaşım
cumhuriyetçi senatör rand paul’un siyonist oluşuma giden amerikan yardımlarının miktarının azaltılmasını istemesi, israil’de iktidardaki siyasetçilerin çoğunluğuna büyük ölçekli bir sürpriz yaşattı. sürprizin ana kaynağı, sadece bu açıklamanın, amerikalı bir yasama üyesinden gelmesi değil, aynı zamanda her defasında abd’nin israil’i ekonomik ve askeri olarak destekleme taahhüdünün önemine vurma yapmakta ısrar etmeye çalışan senatodaki cumhuriyetçi azınlığın liderlerinden birinin ağzından çıkmasıdır.
paul’un bu tutumunu israil’e ocak 2013’te yaptığı ziyaretin başında dile getirmeyi tercih etmesi de siyonist siyasetçilerin hoşnutsuzluğunu daha da arttırdı. paul’ün talebini haklı çıkarmaya çalışırken öne sürdüğü gerekçe, israil’in abd açısından emanet mi yoksa stratejik bir yük mü olduğu konusu etrafında abd’de kızışan tartışmayı bir nebze yansıtıyor. paul şunu soruyor: “bütçesindeki açığı kapatmak için çin’den her saniye 50 bin dolar kredi aldığı bir zamanda abd, israil’e mali desteği bu şekilde nasıl sürdürebiliyor?”

obama'nın ikinci döneminde pentagon'un başına getirdiği chuck hagel, abd'nin gereksiz askeri müdahalelerde bulunmasına karşı çıkıyor. [mark wilson/getty images]
izolasyon politikası çağrıları
amerikalı siyasetçiler arasında dış ilişkilerde izolasyon politikasının benimsenmesi, abd’nin içe kapanması ve kendi işlerine ilgi göstermesi yönündeki çağrıların artması, israil’de büyük endişe yaratıyor. israillileri bilhassa endişelendiren husus, bu çağrıların çoğunlukla abd’deki laik sağ kanat mensubu siyasilerden gelmesi.
bu tarz bir stratejik davranışın benimsenmesinin israil’in çıkarına olmadığı açık. halbuki israil’in çıkarı, abd’nin rolünü sürdürmesi ve dünyanın sorunlarıyla ilgilenmesini zorunlu kılıyor. zira bu rolden (en çok) israil faydalanıyor. nitekim yazar ted galen carpenter’ın cato institute tarafından 2008’de yayımlanan smart power (akıllı güç) başlıklı kitabı, israilli siyasileri fazlasıyla rahatsız etmişti. kitapta, abd'nin dış politikasında ‘dünyanın sorunlarıyla ilgilenmemenin yanı sıra yahudi lobisinin davranışlarına sert eleştiriler içeren’ yeni bir yaklaşımı pekiştiren görüşler ileri sürülüyordu. carpenter’ın amerikalı laik sağcı siyasetçilerle beraber çalıştığı bilgisini vermeden geçmeyelim.
başkan obama, abd’nin dünya sorunlarına daha az müdahale etmesini destekleyen ve iran’a ekonomik yaptırımlar dayatılmasına temkinli yaklaşmakla suçlanan bir cumhuriyetçi olan chuck hagel’ı savunma bakanlığı görevine getirmekte ısrarlı davrandı. obama’nın hagel ısrarı, abd’nin klasik israil politikasının değiştirilmesi ve israil’e bu kadar arka çıkılmaması çağrılarını haklı çıkardı.
abd’deki demografik dönüşümler
israilli siyasetçilerin abd’deki 2012 başkanlık seçimleri sonuçlarından elde ettikleri rahatsız edici en önemli çıkarımlardan biri de cumhuriyetçi bir adayın gelecekte abd’de iktidara gelme şansının adeta sıfıra gerilemesi. nedeni ise cumhuriyetçi parti’nin seçmenlerini oluşturan beyaz amerikalıların oranının gerilemesine karşın, demokrat parti’nin doğal seçmeni görülen latin ve afrika kökenli amerikalıların oranındaki büyük artışta kendini ortaya koyan demografik dönüşümlerdir.
israil’de şöyle bir varsayımda bulunuyorlar: demokrat adayların kazanacakları düşüncesiyle seçimlere girmesi, yahudi örgütlerinin seçim sonuçları üzerindeki etkisini azaltıyor ve seçim yarışına girenlere ön dayatmalarda bulunmalarını engelliyor. gelişmeler, birçok israilli araştırmacı ve yazarın tasvir etmeye çalıştığından daha karmaşık olmasına rağmen, israillilerin zihninde abd ile ilişkilerin geleceğine dair işlenen korkunun boyutunu yansıtıyor.
yeri gelmişken israil stratejisinin ‘fikir babası’ olarak nitelenen yehezkel dror’un son yazdıklarına dikkat çekmek önemli olabilir. dror, abd’nin zayıflık belirtileri vermesi ve washington’ın orta doğu’ya yönelik, israil’in stratejik çıkarları lehindeki, ilgisinin azalmasının felakete yol açacak sonuçlarına karşı uyarıda bulunuyor. abd’nin dünyada büyük bir prestij kaybına uğradığını belirten dror, israil yönetiminin abd’nin elinde kalan uluslararası prestijini kullanması ve filistinlilerle olan çekişmeye siyonist oluşumun stratejik çıkarlarını garanti edecek çözüm projesi dayatma noktasında abd’den yardım istemesi gerektiğini düşünüyor.
yukarıda değinilen konulara rağmen bütün göstergeler, son seçimlerin ortaya koyduğu üzere, israil’deki partilerin pozisyonlarının (washington’daki karar organlarının orta doğu’daki siyasi perspektiflerini savunmasına destek olmayan) hali hazırdaki israil yaklaşımının değişmesine izin vermediğine işaret ediyor.
filistinli gazeteci ve yazar. kudüs üniversitesi’nde siyaset bilimi alanında yüksek lisans öğrenimi gördü. gazze üniversitesi’nde öğretim üyeliği yaptı. bazı arap gazete ve dergilerinde araştırma ve makaleleri yayınlandı. birçok israilli araştırmacı ve edebiyatçının çalışmalarını arapçaya çevirdi. naami’nin, ‘israil’de asker ve basın’ (şuruk yayınları, kahire, 2005) başlıklı bir de kitabı bulunuyor.
bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve al jazeera’nın editöryel politikasını yansıtmayabilir.
Yorumlar