Görüş

Irak Savaşı ve Arap-ABD ilişkileri

ABD askerleri Irak’ı terk ederken, bölgenin özgürlüğü için, günümüzle Birinci Dünya Savaşı sonrasındaki sömürgeciliğin çöküş dönemi arasındaki paralelliklerin anlaşılması önemli.

Konular: Ortadoğu, Irak
1. Dünya Savaşı sonrası Arap ve Batılı devletlerin liderleri.
Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Amerikalılar Ortadoğu’nun yeni sömürgeci gücü olarak Britanyalılar ve Fransızların yerini aldı. [GALLO/GETTY]

amerikan askerleri nihayet ülkelerine dönmek üzere irak’tan çekilirken, amerika birleşik devletleri ve arap dünyasının geleceği için iyi şeyler dileyen herkesin derin bir oh çekiyor olması lazım.

bu savaşın dengeli değerlendirmeleri, irak’ın 2003 yılındaki işgalinin aslında yanlış atılmış bir adım ve tümüyle önlenebilir olduğunu gösterecektir. arap baharı, despotlardan kurtulmak için maliyeti bu kadar yüksek olmayan yolların bulunduğunu açık bir şekilde ispatlamıştır. sekiz yıl süren bu yersiz savaş üzerinde yapılacak tarafsız değerlendirmelerin aşağıdakilere benzer sonuçlara varması gerekir:

irak üzerindeki etkileri:

- insan zayiatı dayanılmayacak kadar yüksek rakamlarla ifade edilmektedir.

- irak ekonomisi harap edilmiştir.

- irak’ın toplumsal dokusu parçalanmıştır.

- ülkenin güvenliği kontrol edilemeyecek bir haldedir.

- ulusal miras alıp götürülmüş, dağıtılmış, hasar görmüş veya yok olmuştur.

- demokratik bir yönetime yaklaşıldığı söylenemez.

abd üzerindeki etkileri:

- abd’nin insan zayiatı acı verici derecede yüksektir.

- abd ekonomisine katkısı net değildir.

- abd ekonomisine ve ödemeler dengesine zararı olduğu kesindir.

- abd’nin dünya çapındaki imajına etkisi feci derecede olumsuzdur.

- abd, irak’ın petrol kaynakları üzerinde sürekli bir imtiyaza sahip olmayacaktır.

- abd, ortadoğu’da savaştan önce rakipsiz bir konumdayken şimdi konumunu başka güçlerle paylaşmaktadır.

abd’nin askeri üstünlüğe sahip olduğu doğrudur; ancak içinde bulunduğumuz dönüm noktasında, amerika’nın bu üstünlüğe bel bağlamasının maliyetinin makul olup olmadığı üzerinde düşünmek gerekiyor. abd’nin, bir askeri güç olarak zirvedeyken nüfuzunun dünya genelinde zayıflamakta olması önemli bir paradokstur.

yaklaşık yüz yıl önce arap dünyasında tek bir amerikan askeri yoktu. diğer taraftan, dönemin iki emperyalist gücü, britanya ve fransa, bölgede ezici bir askeri güce sahipti. ancak, birinci dünya savaşı sonrasında, milletler cemiyeti’nin “kendi ayakları üzerinde durana kadar manda yönetimi gerektiriyor” diyerek işaret ettiği bölgelerde yaşayan araplar diğerlerinin değil abd’nin manda yönetimini tercih etmişlerdi.

bu dönemde, başkan woodrow wilson, 14 maddeli doktrinini (wilson ilkeleri) ilan etmiş ve halkların kendi kaderlerini belirleme hakkını ve ülkelerin bağımsızlığını savunmuştu. arapların abd’ye yaklaşmasını tetikleyen askeri kuvvet değil, değerleri temel alan yumuşak güçtü.

osmanlı imparatorluğu’nun 1918 yılında tümüyle parçalanmasının ardından arap dünyasında yaşanan siyasi kargaşa ile arap baharı arasındaki büyük benzerlikler var.

şu anda olduğu gibi, o dönemde de arap dünyasında bir uyanış yaşanıyordu. o dönemde de batılı güçler, stratejik açıdan hayati öneme sahip olan bölgenin kontrolü için birbirleriyle kapışıyorlardı ve yine o dönemde, batılı siyasi liderler, özgürlük ve despotizmin sona ermesi çağrısında bulunurken doğru sözler sarf ediyorlardı.

ancak, o dönemde, aynı batılı liderlerin kapalı kapılar ardında halka söylediklerinin tam tersini yaptıkları da oldu (ve biz bugün böylesi şeylerin yapılmadığını umuyoruz). sykes-picot anlaşması ve balfour deklarasyonu bunun en belirgin örnekleridir.

arap dünyası, daha sonra, meşru olmaktan çok uzak baskıcı rejimlerle yönetildi. doğal ve insan kaynaklarının zenginliğine rağmen, kayda değer bir sosyoekonomik ve siyasi gelişimden mahrum bırakıldı ve dünyada bu denli zengin kaynak bağışlanmamış bölgelerin gerisinde kaldı. 

arap baharı’nın yoğun bir şekilde yaşandığı şu anda, bölgede bir başka sykes-picot oyunu oynanmayacağına ve avrupa ile abd arasında faydalı bir ortaklık kurulacağına dair yenilenmiş bir umut var. araplar nihayet geliştirdikleri değerlerin prizmasından görünecekler: örneğin, kişisel özgürlükler, bağımsız bir yargı sistemi, adil seçimler, toplumsal adalet ve hesap verilebilirlik.

tarihte, korkunç ve iyi düşünülmemiş savaşlar ve çılgınlıkların bazen iyi şeylere yol açtığının birçok örneği var. irak savaşı’nın bunlardan biri olduğunu ve arap-amerikan ilişkileri üzerine doğmakta olan günün karşılıklı fayda sağlayacak bir gelecek getireceğini ümit edelim.

mohammad tarbush, cenevre’de yaşayan bir siyaset ve finans analistidir. the role of the military in politics: a case study of iraq to 1941 (ordu’nun siyasetteki rolü: 1941’e kadar irak) kitabının yazarıdır.

bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve al jazeera’nın editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Mohammad Tarbush

mohammad tarbush, cenevre’de yaşayan bir siyaset ve finans analistidir. the role of the military in politics: a case study of iraq to 1941 (ordu’nun siyasetteki rolü: 1941’e kadar irak) kitabının yazarıdır. Devamını oku

Yorumlar

Bu sitede yer alan içerikler sadece genel bilgilendirme amacı ile sunulmuştur. Yorumlarınızı kendi özgür iradeniz ile yayınlanmakta olup; bununla ilgili her türlü dolaylı ve doğrudan sorumluluğu tek başınıza üstlenmektesiniz. Böylelikle, Topluluk Kuralları ve Kullanım Koşulları'na uygun olarak, yorumlarınızı kullanmak, yeniden kullanmak, silmek veya yayınlamak üzere tarafımıza geri alınamaz, herhangi bir kısıtlamaya tabi olmayan (format, platform, süre sınırlaması da dahil, ancak bunlarla sınırlı olmamak kaydıyla) ve dünya genelinde geçerli olan ücretsiz bir lisans hakkı vermektesiniz.
;